20. Hukuk Dairesi 2012/12059 E. , 2013/2361 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği...Kasabasında bulunan tahmini 50 dönümlük taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescilini istemiştir. Mahkemece dava dilekçesinde sınırları yazılı 16.11.2009 tarihli krokide (N1) ile gösterilen 3545,51 m², (K) ile gösterilen 6505,09 m², (E1) ile gösterilen 10837,69 m², (A) ve (B) ile gösterilen toplam 9501,74 m², (L1) ile gösterilen 3218,20 m² ve (G) ile gösterilen 7254,69 m² yüzölçümündeki taşınmazlar hakkındaki davanın kabulü ile davacı ... adına tapuya tesciline, Hazinenin talebinin kısmen kabulü ile (O) ile gösterilen 2688,10 m², (F) ile gösterilen 3330,87 m2, (E) ile gösterilen 2268,89 m², (D) ile gösterilen 1559,44 m2, (C) ile gösterilen 5894,96 m² bölümlerinin tarla niteliğiyle, (N2) ile gösterilen 680,85 m², (L2) ile gösterilen 326,65 m² (E2) ile gösterilen 2894,75 m² bölümlerinin orman niteliğiyle ... adına tapuya tesciline karar verilmiş; davalı ... tarafından, davacı adına tescil edilen (N1), (K), (E1), (A ve B), (L1) ve (G) bölümlere yönelik olarak hüküm temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28/03/2011 tarih ve 2011/3625-3338 sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle: [Mahkemece yapılan inceleme sonucunda çekişmeli taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı, Medenî Kanunun 713 ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerinde yazılı imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü yolunda hüküm kurulmuştur. Ne var ki; yörede 1985 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dava dosyasına getirtilen orijinalinden fotokopisi çıkarılmış kadastro pafta örneğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın, bu yerde 1985 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında orman sahası olarak tesbit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. H.G.K.’nun 21.01.2004 gün 2004/8-15-7 ve 12/05/2004 gün 2004/8-242-292 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1985 yılında 766 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu taşınmazın tesbit dışı bırakıldığı tartışmasızdır. Burada halledilmesi gereken sorun, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın hangi nitelikte tesbit dışı bırakıldığı konusudur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulanmaya başladığı 10/10/1987 tarihinden önce 2613, 5602 ve 766 sayılı kanunların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışlardır. Bir diğer anlatımla; arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 sayılı Kanun, madde 46/3). Bölgede orman
kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki, ormanların sınırlandırılması Orman Yönetiminden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama, 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra ise, anılan Kanunun 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerinin uygulanması gerekir. Bu nedenle; somut olayın 766 sayılı Kanun hükümleri gereğince irdelemesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunludur. 1985 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazla birlikte bu taşınmazların bitişiğinde bulunan arazi bölümlerinin tesbit dışı bırakıldığı, çekişmeli taşınmazların yakınındaki arazi bölümünün ise, tarım arazisi niteliğiyle hak sahipleri adına tesbit ve tescil edildikleri anlaşılmaktadır. Bu yerde 1998 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazın da içerisinde yer aldığı arazinin orman tahdit hattı dışında kaldığı, yapılan uygulama ile belirlenmiştir. Arazinin konumu ve davalı taşınmaz ile orman arasında ayırıcı bir unsurun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanlarla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri nazara alındığında, davaya konu taşınmazların yer aldığı arazi bölümünün de orman olarak tesbit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunmaktadır. Her ne kadar, bilirkişi ve tanıklar, taşınmazın öncesinin orman olmadığını, üzerinde imar ve ihyayı gerektirecek nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazların davacı tarafından 50 - 60 yıldır kullanıldığını ifade etmişlerse de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Mevcut deliller karşısında taşınmazın öncesinin orman olmadığı, bunu iddia eden tarafça maddî ve kesin delillerle kanıtlanması gerekir. Davacı taraf, taşınmazın öncesinin orman olmadığını kesin delillerle kanıtlayamamıştır. 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesi gereğince, "Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.". Zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine, H.G.K.’nun 24/10/2001 gün ve 2001/8-964-751 sayılı ve 13/02/2002 gün ve 2002/8 - 183- 187 sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tesbit harici bırakılan yerlerde, yukarıda yazılı gerekçelerle orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği kabul edilmiştir. Bu nedenlerle, davaya konu taşınmazın öncesi orman olup, bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemez. Zilyetlikle mülk edinme koşulları oluşmadığı gibi, dava konusu taşınmaz, 6831 sayılı Kanunun 05/11/2003 gün ve 4999 sayılı Kanun ile değişik 7. maddesi gereğince "herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan orman" olması nedeniyle yeniden orman sınırları içine de alınabilir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ve gerekçelerle kabul yolunda hüküm kurulmasının usûl ve kanuna aykırı olduğu” gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyulmuş, davacının davasının reddine ve K.Maraş Merkez, Tekir Kasabası, Gösteren Mevkiinde bulunan ve orman ve fen bilirkişilerinin 16.11.2009 tarihli rapor ve krokisinde (A), (B), (E1), (G), (K), (L1) ve (N1) harfleri ile gösterilen yerlerin arazi vasfıyla ... adına tesciline, krokide (O), (F), (E), (D), (C), (N2) ve (E2) harfleri ile gösterilen yerler hakkındaki karar kesinleşmiş olmakla, bu harflerle gösterilen yerler hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce 15.12.1998 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. 766 sayılı Kanuna göre yapılıp sonuçları 08.03.1985 - 08.04.1985 tarihleri arasında ilân edilen genel arazi kadastrosu işlemi ile 3402 sayılı Kanuna göre yapılıp sonuçları 29.03.2001 - 27.04.2001 tarihleri arasında ilân edilen arazi kadastro işlemi bulunmaktadır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak çekişmeli taşınmazlarda davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşmediği belirlenerek hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 07/03/2013 gününde oy birliği ile karar verildi.