10. Hukuk Dairesi 2014/27965 E. , 2015/2627 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 01.08.1986 tarihinde bir gün süreyle davalı işveren nezdinde geçen çalışmaların tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 01.08.1986 tarihindeki bir günlük çalışmasının tespiti ile bu çalışmalarına ait primlerin işverenden tahsili, sigorta başlangıcının, 01.08.1986 tarihi olarak tespitini talep etmiş; mahkemece, doğum tarihi 26.06.1971 olan davacının, hizmet döküm cetvelinde 1988 yılında tüm sigorta kollarına tabi prim ödemesinin yer aldığı, eldeki davadaki tespitin herhangi bir hukuki yarar sağlamayacağından bahisle, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
1-)Davanın yasal dayanağını 5510 sayılı Kanunun geçici 7.maddesi yollamasıyla uygulanan mülga 506 sayılı Kanunun 79/10 ve 108. maddeleri oluşturmaktadır. 506 sayılı Kanunun 108.maddesine göre “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu Kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir”. Olağan olarak sigortalılık niteliği, 506 sayılı Kanunun 2. maddesine göre hizmet akdinin kurulması ve 6. madde gereğince çalışmaya başlaması ile edinilir. Fiili çalışma saptanmadıkça, sadece hizmet akdine dayanılması halinde sigortalılık söz konusu olamaz. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda Hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Yine 5510 sayılı Kanunun geçici 7.maddesi yollamasıyla uygulanan mülga 506 sayılı Kanunun 60/G maddesinde "Bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir" hükmü öngörülmüştür. Maddedeki "malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanlar" sözcüklerinin, sigortalılar yararına bir yorumla, tabi olması gerekenleri de kapsadığının kabulü gerekir. Öte yandan, aynı kanunun geçici 54. maddesi kapsamında 01.04.1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescili bulunanlar için bu maddenin yani 18 yaş sınırının uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında, her ne kadar davacının hizmet döküm cetvelinin incelenmesinde, 18 yaşından önce, 1988 tarihinde, tüm sigorta kollarına tabi prim ödemesi mevcut ise de, davacının talebi kabul edildiği takdirde, 18 yaşını doldurduğu tarihten önce, tespitini istediği tarihteki bir günlük çalışması için ödenecek olan malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edileceğinden, davacının dava açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekirken, aksine bir düşünceyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
2-) 6100 sayılı HMK nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmesine rağmen, davalı kurum lehine vekalet ücretine hükmedilmeden karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece,bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek, davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
O hâlde, davacı ve davalılardan Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, Üye ..."in muhalefetine karşı, Başkan ..., Üyeler; ..., ... ve ..."ın oylarıyla ve oyçokluğuyla, 19.02.2015 gününde karar verildi.
KARŞI OY
Davacı 01.08.1986 tarihinde bir gün süreyle sigortalı çalıştığının tespitini talep etmiştir.
Mahkemece, tespiti istenilen 01.08.1986 tarihinde davacının 18 yaşının altında olduğu, 18 yaşını doldurduğu 26.06.1989 tarihinde tüm sigorta kollarından bildirimi olduğu bu nedenle dava açmada hukuki yararı olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Daire çoğunluğu ile aramızdaki ihtilaf, 506 sayılı Kanunun 60/G maddesinde 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi çalışmaların sigortalılık süresinden sayılmaması, ancak sigortalılık süresinin 18 yaşını doldurduğu tarihte başlamış kabul edileceği hükmü karşısında 18 yaşında zaten sigortalılığı bulunan davacının 18 yaş öncesi çalışmasının tespitini istemede hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasındadır.
Mülga 506 sayılı Kanunun 60/G fıkrasına göre yaşlılık aylığından yararlanma esas ve şartları belirlenirken “18 yaşından önce Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak, bu tarihten önceki süreler için ödenen Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.” Aynı Kanunun Geçici 54. maddesinde ise “01/04/1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında 60 ıncı maddenin (G) fıkrası hükmü uygulanmaz” denilerek 01.04.1981 tarihinden öncekiler istisna tutulmuştur.
5510 sayılı Kanun 38/2 maddesi de, “Bu Kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.”
Mevzuatımızda 18 yaş öncesindeki çalışmaların, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi sigortalılık olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Ancak yasa gereği 18 yaşından önceki sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edileceği benimsenmiştir.
Sigortalılık başlangıcının tespitinin yasal dayanağı mülga 506 sayılı Kanunun 108. maddesindir. Maddeye göre;
“Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihdir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmıyan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.”
506 sayılı Kanunda yaşlılık aylığını hak etmede kademeli geçiş öngörülmüştür. Kademeli geçişte ise sigortalılığın başlangıcı önem arz etmektedir. Yaşlılık aylığına hak kazanmada, pirim ödeme gün sayısı ve yaş şartı yanında sigortalılık süresi de zorunlu kılınmıştır. Buna göre sigortalılığın başlangıcı ile tahsis talep tarihi arasında geçen süre önemli olduğundan uygulamada bir günlük süre de olsa sigortalılığın başlangıcının tespiti davaları açılmaktadır.
Davacı 01.08.1986 tarihinde bir gün süre ile çalıştığının ve sigortalılığının başlangıcının tespitini talep etmiş ise de mahkemece ancak 18 yaşını doldurduğu 26.06.1989 tarihi başlangıç olarak tespit edilebilir. Ancak davacı 26.06.1989 tarihinde zaten sigorta kapsamındadır. Bu nedenle 26.06.1989 tarihini başlangıç saydırmada hukuki yararı olmadığı tartışmasızdır.
Davacının amacı yaşlılık aylığına esas olmak üzere sigortalılık başlangıcını geriye çekmektir. Salt olarak 18 yaşından önceki bir günlük serenin prim ödeme gün sayısına dahil edilmesi amacı yoktur. Yaşlılık aylığı hesabında bir günlük prim ödeme gün sayısının tespitinde de hukuki yarar yoktur. Çünkü bir günlük prim ödeme gün sayısı her zaman tamamlanabildiği gibi sonuca da etkili değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.