17. Hukuk Dairesi 2013/20067 E. , 2015/9029 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkillerinin eşi/babası ....."ın sevk ve idaresindeki davalıya trafik sigortalı aracı ile tek taraflı olarak yaptığı kazada yaşamını yitirdiği, müvekkillerinin ölenin desteğinden yoksun kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacı eş ... için 4.000,00 TL, davacı çocuk ... için 2.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 09/05/2013 tarihli ıslah dilekçesiyle tazminat talebini aktüerya raporu doğrultusunda davacı .... için 48.442,43 TL"ye, davacı ... için 9.057,57 TL"ye yükselttiklerini bildirmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunmuş; müteveffa sürücünün kendi kusuruyla sebebiyet verdiği kaza sonucunda vefat etmiş olup davacının tazminata hak kazanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kabulü ile davacı ... için 48.442,43 TL, davacı ... ... için 9.057,57 TL olmak üzere toplam 57.500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının 15/06/2006 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 2.936,83 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 22/06/2015 gününde üye "ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık, karayolunda motorlu aracın işletilmesi sırasında tamamen kendi kusuru ile gerçekleşen kaza sonucu vefat eden, araç sürücüsünün ölümü nedeniyle desteğinden yoksun kaldığını iddia eden davacıların, aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını düzenleyen sigorta şirketi aleyhine açtığı davada, 2918 sayılı yasanın 109/2 maddesinde düzenlenen uzatılmış zamanaşımının uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir.
Yerel mahkemece “sürücü desteğin eyleminin ceza yasalarına göre suç teşkil ettiği, bu nedenle 2918 sayılı yasanın 109/2 maddesinde düzenlenen uzatılmış zamanaşımının uygulanacağı” gerekçesiyle davalı vekilinin zamanaşımı def"inin reddi ile davanın kabulüne karar verilmiş,
Davalının temyizi üzerine sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Davalının zamanaşımına yönelik temyiz isteminin reddine ilişkin çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bilindiği üzere, motorlu aracın işletilmesinden, aracın sürücüsü-işleteni ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı zarar görenlere karşı müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.
Araç sürücüsünün sorumluluğu, Türk Borçlar Kanunu"nun 49.maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu hükümlerine,
Araç işleteninin sorumluluğu 2918 sayılı yasanın 85.maddesi hükümlerine,
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısının sorumluluğu ise 2918 sayılı yasanın 91/ilk maddesi hükümlerine dayanmaktadır.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının sorumluluğu, poliçe limiti dahilinde işletenin sorumluluğu ile eş değerdir, aynıdır. İşleten tarafından ödenen sigorta primi karşılığında motorlu aracın işletilmesinden doğan, işletenin hukuki sorumluluğu, sigorta poliçesi ile sigorta şirketine geçmektedir. Sigorta şirketinin sorumluluğu, poliçe teminatı dahilinde işletenin sorumluluğundan ne bir kuruş eksik ne de bir kuruş fazladır.
Araç sürücüsünün eylemi haksız fiil niteliğinde bulunduğu için sürücünün sorumluluğunun ve buna bağlı olarak Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısının sorumluluğunun tayinin de Türk Borçlar Kanunu"nun 49.maddesindeki koşulların gerçekleşmesi gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 49/1 maddesinde “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu” hükmü getirilmiştir.
Madde metninden de açıkça görüldüğü üzere haksız fiil sorumluluğunun doğması için bir zarar veren, bir de zarara uğrayan olmalıdır.
Zarar veren ve zarara uğrayanın aynı kişi olması, bu iki sıfatın aynı kişide içtima etmesi durumunda elbetteki Türk Borçlar Kanunu"nun 49.maddesinde düzenlenen sorumluluktan söz edilmesi mümkün değildir.
Haksız fiil sorumluluğu ile ilgili zamanaşımı ise Türk Borçlar Kanunu"nun 72.maddesinde düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde eylemin cezayı gerektirmesi durumunda uzatılmış zamanaşımı süresinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
İşte uyuşmazlığa konu olan, 2918 sayılı yasanın 109/2 maddesi, Türk Borçlar Kanunu"nun 72/1 maddesinin ikinci cümlesinin Karayolları Trafik Kanunu"na uyarlanmış halidir.
2918 sayılı yasanın 109/2 maddesinde “davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olduğu” düzenlenmiştir.
Uzatılmış zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için haksız fiilin aynı zamanda ceza kanunları gereğince suç teşkil etmesi, bunun yanında haksız fiilden doğan tazminat alacağına ilişkin zamanaşımı süresinden daha uzun bir ceza davası zamanaşımı süresi öngörülmüş olması gereklidir. Suç niteliğindeki haksız fiilden doğan alacak hakkının uzatılmış zamanaşımına tabi olması, ceza kanunlarında daha uzun zamanaşımı süresi öngörülen hallerde tazminat talebinin daha önce zamanaşımına uğramasının hukuk mantığına aykırı olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Zira, hukuk mantığı fail yönünden daha hafif bir müeyyide niteliğindeki, tazminat yükümlülüğünün daha ağır sonuçları olan ceza müeyyidesinden önce zamanaşımına uğramamasını gerektirir.
Bir fiil ancak suç niteliğini haiz ise cezalandırılabilir. Dolayısıyla borçlunun sorumluluğunu gerektiren fiil Ceza Kanunu ve özel yasalarda yer alan ceza hükümlerine göre suç niteliğinde olmalıdır.
Fiilin, suçun objektif ve subjektif unsurlarını ihtiva etmesi gerekli ve yeterlidir. Ancak bu fiil nedeni ile ceza soruşturması yapılması, ceza davası açılması veya borçlunun cezaya mahkum edilmesi şart değildir.
Ceza soruşturması yapılmamış veya ceza davası açılmamış ise fiilin suç niteliğini haiz olup olmadığı hukuk hakimi tarafından takdir edilecek, söz konusu takdirin yapılmasında hukuk hakimi ceza hukuku kurallarını dikkate alacaktır.
Somut olayda; davacı desteği, aracı sevk ve idare etmekte iken tamamen kendi kusuru ile gerçekleşen kazada vefat etmiştir.
Davacı, desteğin haksız fiil mağduru olması nedeniyle tazminat talep etmektedir.
Davacı desteği aynı zamanda haksız fiilin failidir.
Olayda zarar gören davacıların Cumhuriyet Başsavcılığı"na şikayeti halinde yapılacak soruşturma sonucunda davacıların şikayeti yönünden fail ve mağdur sıfatının aynı kişide birleşmesi nedeniyle suç oluşmayacağından, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir.
Tazminat alacaklısı (davacı)nın tazminat isteminin dayanağı olan, desteğinin dikkatsiz ve tedbirsizlikle kendi ölümüne sebebiyet vermesi olayında suçun mağduru ve faili sıfatı aynı kişide içtima ettiğinden ceza hukukunun genel ilkelerine göre bu eylem suç teşkil etmeyecek, dolayısıyla davacının tazminat istemi yönünden 2918 sayılı yasanın 109/2 maddesi hükümleri uygulanmayacaktır.
Sonuç olarak, desteğin tamamen kendi kusuru ile dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesi kendi ölümüne sebebiyet verme eylemi, mağdur ve fail sıfatının aynı kişide içtima etmesi nedeni ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve özel ceza yasalarında suç olarak tanımlanmış bir eylem değildir. Desteğin eyleminin karşılığı ceza yasalarında düzenlenmemiştir.
Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi olarak da adlandırılan 5237 sayılı Türk Ceza Yasası"nın ikinci maddesinde “1-kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği ve güvenlik tedbiri uygulanamayacağı, kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamayacağı, 2-idarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza konulamayacağı, 3-kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamayacağı, suç ve ceza içeren hükümlerin kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamayacağı” öngörülmüştür.
5237 sayılı yasanın ikinci maddesi hükmüne göre, tazminat alacaklısı (davacı)nın, desteğinin ölümü nedeniyle tazminat talep etmesinde eylemin faili de mağduru da aynı kişi olduğundan, desteğin eylemi suç teşkil etmediğinden uyuşmazlıkta 2918 sayılı yasanın 109/2 maddesinde düzenlenen uzatılmış zamanaşımının uygulanması mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile davanın zamanaşımı nedeniyle red edilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken bu yöne ilişkin temyiz isteminin reddi ile kararın onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.