Esas No: 2017/2835
Karar No: 2017/1399
Karar Tarihi: 22.11.2017
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2835 Esas 2017/1399 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 8. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 8. Hukuk Dairesince;
“DAVA (TALEP)
Duruşmada yinelenen dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesiyle; Keskin Hâkimi olarak görev yapan Hakim ..."un İcra hukuk mahkemesine davacı tarafından açılan davada açık ve kesin olan kanun hükümlerine aykırı olacak şekilde verdiği, ara ve nihai kararlarla davacının zararına neden olduğu belirtilerek; kanunen sorumlu olan Maliye hazinesinden 28.000 TL maddi, 25.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
CEVAP (SAVUNMA)
Duruşmada yinelenen davalı ... Hazinesi vekilinin cevap dilekçesinde; HMK"nın 46. maddesinde sınırlı sayım şeklinde belirlenen hâkimin sorumluluğu koşullarının somut davada gerçekleşmediği, talebin tabi olduğu hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresi içinde ileri sürülmediği açıklanarak; davanın reddine karar verilmesi istenilmiştir.
İHBAR
Dava HMK"nun 48/2. maddesi uyarınca ilgili hâkim olarak Keskin Hâkimi ..."a resen ihbar edilmiş, gerekli tebliğat yapılmıştır. İlgili hâkim tarafından dosyaya gönderilen beyan dilekçelerinde özetle, yaptığı yargılama işlemleri ve kararlarında açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar ve hüküm vermediğini, iş yoğunluğu ve kalem personeli yetersizliği nedeniyle oluşan hatalara kendisinin hızlı olarak müdahale edip hataları giderdiğini, davacının bir zararının doğmaması için gerekli önlemleri aldığını ve davacının herhangi bir zararının doğmadığını savunarak; davanın reddi istenilmiştir. İhbar edilen herhangi bir müdahale talebinde bulunmamıştır.
KANITLAR
Sorumluluk iddiasına konu yargılama işlem ve kararlarıyla ilgili taraflarca delil olarak bildirilen; Keskin İcra Hukuk Mahkemesi"nin 2014/3 Esas (Yargıtay"ca bozularak 2014/15 Esas numarasını almıştır) sayılı dosya örneği, Keksin Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2014/8 Esaslı dosya örneği, Keskin Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2013/36 Değişik İş sayılı ihtiyati haciz dosyası örneği, Ankara 2. İcra Dairesi"nin 2014/10578 Esaslı takip dosya örneği, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2014/243 Değişik İş sayılı dosya aslı, Ankara 23. İcra Dairesi"nin 2013/225 Talimat dosya aslı dosya içine getirtilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
1- Dava, hakimin hukuki sorumluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat davası niteliğindedir. Konu, 6100 saylı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 46-49. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 46. maddesinde hakimlerin hukuki sorumluluklarını gerektiren sebepler sınırlı olarak altı bent halinde sayılmıştır. Bu maddeye göre öz olarak ifade etmek gerekirse; hakimlerin sorumluluğuna dayalı tazminat davası açılabilmesi için özetle; kasıtlı hareket edilmiş olması ve bu şekilde kasıtla verilen kararın kanuna ve adalete aykırı bulunması, görevin savsaklanarak hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması ve bu yöndeki iddiaların somut delillerle kanıtlanmış olması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
2- Davacı, hakimin hukuki sorumluluğunu gerektiren yargısal işlem ve davranışları olarak; icra takibine karşı yetki yönünden yapılan itiraz davasının icra hukuk mahkemesi yerine asliye hukuk mahkemesinin esasına kaydedilerek gecikmeye meydan verilmesi, itiraz davasının görevli icra hukuk mahkemesinde görülmesi sırasında itiraz eden duruşmaya katılmasa bile dosyanın işlemden kaldırılmayıp gereken kararın verilmesi gerekirken dosyanın işlemden kaldırılması, talep hakkında kısa kararla buna uygun düzenlenmesi gereken gerekçeli karar arasında farklılık yaratılması, bu şekilde meydana gelen gecikmeleri alacaklının fırsat bilip alacaklının itiraz davasına konu olan takipten feragat ederek yapmış olduğu hatayı etkisizleştirip ve yeniden yetkili yerde takip yapmasına sebep olunması olarak gösterilmiştir.
3- İlk derece mahkemesi olarak Yargıtay"ca HMK uyarınca dilekçelerin teatisi, ön inceleme duruşması yapılmış, dava şartı yönünden davada herhangi bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiş, uyuşmazlık konusu belirlenmiş dava ve cevap yönünden taraflarca bir değişiklik yapılmamış, dilekçelerde belirtilen taraf delillerinden getirtilmesi gerekenler dosyaya getirtilerek usulünce tahkikat aşamasına geçilmiş; gerekli tahkikat ve inceleme yapılarak karar verilmiştir.
4- Getirtilen dosyalar ve hakimin yaptığı yargısal işlemlerin incelenmesi sonucu; mahkemelerde açılan davaların kaydının Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri Yönetmeliği hükümlerine göre UYAP sistemi nedeniyle bilgisayar kullanıldığından tevzi bürosu tarafından ilgili mahkemeye gönderildiği, kaydın yapılmasının hakime ait olmayıp mahkeme kalemine (yazı işlerine) ait olduğu (m. 18 ve 18/a) bu yönden mahkeme hakimine bir görev düşmediği, mahkeme hakiminin durumu fark etmesi üzerine gecikmeksizin dosyanın kayıt edildiği asliye hukuk mahkemesinden icra hukuk mahkemesi esasına kaydını sağladığı; icra hukuk mahkemesine açılan itiraz davasında, itiraz edenin duruşmaya katılmaması üzerine dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ise de değerlendirme hatasının hemen fark edilmesi üzerine dosyanın resen ele alınarak gerekli tebliğat yapılıp duruşma açılarak karar verildiği, kısa kararla gerekçeli kararın hüküm fıkrası asındaki farklığın ise hakimin kastına dayanmadığı, esasen bu hususların kanun yolu denetimine (temyiz) başvurmak suretiyle temyiz konusu ve denetimi yapılarak giderilebilecek türden hatalar olduğu görülmektedir. Anılan HMK"nun 46. maddesinde sayılan sorumluluk sebeplerinde belirtildiği gibi kasta dayanmadığı sürece kanun yolu denetimi ile giderilebilecek hususlarda hakimin sorumluluğuna gidelemez. Hakimin yaptığı yargılama işlemleri incelendiğinde; hakimin kasti olarak açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verdiğine, hakkı yerine getirmemek için görevini savsaklamış olduğuna, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanarak hüküm verdiğine ilişkin bir delil mevcut değildir. Bir takım hatalı ara kararlar ve işlemler olmuş ise de; bu kasti nitelikte olmayıp, bilgi ve deneyim eksikliği, iş yoğunluğu gibi sıklıkla karşılaşılabilecek hatalardandır. Diğer hatalar ise kanun yolu denetimi ile giderilebilecek türden hatalardır. Açıklandığı gibi ihbar edilen hakimin hukuki sorumluluğunu gerektirecek nitelikte bir yargılama işlemi ve davranışı söz konusu olmadığından, davacının maddi, manevi tazminat talebinin reddi ile kanunda öngörülen disiplin para cezası olarak 1.000,00 TL"ye mahkum edilmesine karar verilmiş, aşağıdaki hüküm oluşturulmuştur.
H Ü K Ü M
Gerekçesi yukarıda açıklandığı gibi;
1-HMK’nun Hakimin (Devletin Hukuki Sorumluluğunu düzenleyen) 46. maddesinin c ve e bentleri gereğince maddi tazminatın unsurları somut olayda gerçekleşmediğinden açılan davanın ve isteklerin esastan reddine,
2-6100 sayılı HMK’nun 49. maddesi gereğince takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazine"ye irad kaydına,
3-Davanın reddedildiği gözetilerek alınması gereken maktu ret 57,60 TL harcın peşin alınan 905,10 TL harçtan düşümü ile artan 847,50 TL’nin istek ve kararın kesinleşmesi halinde davacıya iadesine,
4-Reddedilen maddi tazminat için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12. maddesinin 2. fıkrası (bendi) uyarınca 3.360 TL; reddedilen manevi tazminat talebi yönünden ise aynı tarifenin 10. maddesi gereğince 3.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı ... Hazineye verilmesine,
5-Davacı tarafın yaptığı tüm yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, hükmün kesinleşmesine kadar davacı tarafın yatırdığı gider avansından (...m.333) kullanılmayan kısmın kaldığı takdirde davacıya iadesine,
6-Davalı tarafından yapılan iki adet tebliğat gideri şeklindeki olmak üzere toplam 18,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Dosyaya getirtilen, Mahkeme ve İcra Dairesi dosyalarından asıl olanların fotokopilerinin dosyada tutularak asıllarının ilgili merciine iadesine,”
dair oybirliği ile verilen 29.09.2015 gün ve 2015/1 E., 2015/2 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin borçlu olduğu çek için alacaklı tarafından Keskin Asliye Hukuk Mahkemesinden ihtiyati haciz kararı alındığını, alacaklı vekilinin haciz için Ankara"ya geldiğini, ardından Keskin İcra Dairesinde icra takibi başlattığını, bu takibe karşı Keskin Asliye Hukuk Mahkemesinde İcra Mahkemesi sıfatıyla tedbir talepli olarak yetki yönünden itiraz davası açtıklarını, dava dilekçesi başlığına da bu şekilde yazılmasına rağmen, davanın önce Asliye Hukuk Mahkemesi esas defterine kaydedildiğini, yanlışlığın sonradan fark edilerek görevsizlik kararı verildiğini, aradan 7 gün geçmesine rağmen davaya doğru mahkemede esas numarası verilmediğini, böylelikle acele işlerden olan davada gecikmeye sebep olunduğunu, dava dilekçesi doğru olmasına rağmen görevsiz mahkemeye dava açılmış gibi işlem yapan hâkimin ağır ihmal ve kusuru bulunduğunu, davanın İcra Mahkemesi esasına kaydedilmesinden sonra hâkimin duruşmaya mazeretsiz olarak katılmadığı gerekçesiyle davanın müracaata bırakılmasına karar verdiğini, ancak daha sonra yanlışlığı fark ederek “itiraz davalarında taraflar duruşmada hazır olmasalar dahi oturuma devam edilerek karar verilir” hükmüne uygun şekilde yanlıştan döndüğünü, ayrıca kararın verildiği 17.03.2014 tarihli duruşmada “Takipte Keskin İcra Dairesinin yetkisiz olduğunun tespiti ile yasal süresi içerisinde talepte bulunulması halinde dosyanın yetkili olan Ankara İcra Dairesine gönderilmesine" şeklinde karar verilmiş iken, gerekçeli kararda "Mahkememizin yetkisizliğine," şeklinde yazıldığını, hâkimin kısa kararla lehe karar verdiği halde gerekçeli kararda davayı yetki yönünden ret etmiş gibi hüküm kurduğunu, bu kararı temyiz ettikleri sırada alacaklı vekilinin takibin durdurulmasına ilişkin tedbir kararının kaldırılması için dilekçeler verdiğini, bundan sonuç alamayan alacaklı tarafın esas takipten vazgeçtiğini ve vazgeçme nedeniyle tedbirin kaldırılmasını istediğini, dosya temyizde olmasına rağmen hakimin takipten vazgeçme nedeniyle tedbiri kaldırdığını, daha sonra alacaklı tarafın aynı çek için Ankara 2. İcra dairesinde yeni bir takip başlattığını ve yeniden ihtiyati haciz kararı aldığını, müvekkilin tüm hakedişlerine ihtiyati haciz konulduğunu, bu nedenle maddi veya manevi zararının oluştuğunu ileri sürerek şimdilik 28.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili davanın süresinde açılmadığını, uğranıldığı iddia edilen zararın dayanağı bulunmadığını, kararların yasal mevzuata uygun olarak verilmiş olup işlemde kusur, kasıt ve hata olmadığını, HMK"nın 46. maddesinde belirtilen koşulların mevcut olmadığını, HMK"nın 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerini ispata yarayacak yeterli delil sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan hâkim davacının 08.01.2014 tarihinde açtığı takibin iptali davasının aynı tarihte havalesini yaparak ve ihtiyati tedbir talebini de kabul ederek tensip zaptının hazırlanması için kaleme talimat verdiğini, ancak ayrı İcra Mahkemesi olmaması, Asliye Hukuk Mahkemesinin İcra Mahkemesine bakması, iş yoğunluğu, personelin yetersizliği ve deneyimsizliği gibi sebeplerle sehven Asliye Hukuk Mahkemesi esas defterine kaydedildiğini, tevzide yapılan bu hatadan bilgisi olduğunda en hızlı şekilde bu hatanın giderildiğini, 14.01.2014 tarihinde tensibinin yapıldığını ve ihtiyati tedbir kararı verildiğini, aynı gün içerisinde takibin durdurulduğunu, dava tarihi ile takibin durdurulduğu tarih arasında icra dosyasında hiçbir işlem yapılmadığını, bu hatalı işlem sebebiyle davacının hiçbir zararının doğmadığını, 17.03.2014 tarihli duruşmada kısa kararda doğru karar verildiğini ve gerekçenin de bu yönde hazırlandığını, ancak gerekçeli karar UYAP sistemine kaydedilirken yapılan bir hata neticesinde hüküm kısmının yanlış kaydedildiğini ve hataen bu şekilde onaylandığını, bu hataların davacının zararına yol açmaması için verilen yetkisizlik kararı ile birlikte tedbiri kaldırması gerektiği halde kararı davacının lehine yorumlayarak tedbiri devam ettirdiğini, alacaklının 02.06.2014 tarihinde takipten vazgeçtiğini ve Keskin İcra Müdürlüğünce bu vazgeçmeye istinaden dosyanın işlemden kaldırıldığını, dosyadaki tüm hacizlerin kaldırıldığını ve çek aslının alacaklı vekiline teslim edildiğini, davaya konu icra takibinin ortadan kalkması nedeniyle konulan tedbirin bu aşamada kaldırılmasının hukuka aykırı olmadığını, zarar verme kastı veya ihmalinin bulunmadığını, davacının zararının doğmadığını belirterek davanın reddin talep etmiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiş, incelemenin duruşmalı yapılmasını istemiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce öncelikle, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
hükmü yer almaktadır.
Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir".
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası ise:
"Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir."
şeklindedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesinde, Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı ve Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı düzenlenmiştir.
1086 sayılı mülga Kanun"un 5236 sayılı Kanun"un 16. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki 438. maddesi şöyledir:
"(Değişik fıkra: 26/02/1985 - 3156/21 md.) Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinde yapar. Ancak tüzelkişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının iptaline, evlenmenin butlanına veya feshine, boşanma veya ayrılığa, velayete, nesebe ve kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya değeri onmilyar lirayı aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz dilekçesi veya cevap dilekçesinden duruşma yapılmasını istemiş ise, Yargıtayca bir gün belli edilerek taraflara usulen tebligat yapılır. Tebliğ tarihi ile duruşma günü arasında en az onbeş gün bulunması gerekir; taraflar gelmişlerse bu süreye bakılmaz. Tebligat gideri verilmemişse duruşma isteği dikkate alınmaz.
(Değişik fıkra: 16/07/1981 - 2494/30 md.) Görevsizlik, yetkisizlik hakimin reddi, dava veya karşılık davanın açılmamış sayılması, davaların birleştirilmesi ile direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılmaz.
Yargıtay, birinci fıkra hükmü ile bağlı olmaksızın bilgi almak üzere kendiliğinden de duruşma yapılmasına karar verebilir.
Duruşma günü belli edilen hallerde Yargıtay, tarafları veya gelen tarafı dinledikten sonra ve taraflardan hiç biri gelmemiş ise dosya üzerinde inceleme yaparak kararını o gün tefhim eder.
..."
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Ancak "duruşmalı yargılama hakkı", her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (T.C. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17/11/2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18/02/2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11/12/2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (T.C. Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07/01/2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (T.C. Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07/01/2016, § 46). (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14/3/2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2/7/2013).
AİHM ayrıca, özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12/11/2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28/2/2012, § 30). (T.C. Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07/01/2016, § 47).
Temyiz yolu ilk derece mahkemesi kararlarına karşı başvurulabilen, ilk derece mahkemeleri önüne taşınmış vakaların, bu mahkemelerce usulüne uygun olarak incelenip incelenmediğinin ve özellikle ilgili vakalara kanunların doğru uygulanıp uygulanmadığının kontrol edildiği olağan kanun yoludur. 1086 sayılı Kanun"un ilgili hükümleri de temyiz yoluna müracaatlarda kural olarak incelemenin dosya üzerinden yapılacağını, istisnai durumlarda ise duruşmalı olarak incelemenin zorunlu bir usul olduğunu kurala bağlamıştır (T.C. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17/11/2016, § 40; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18/2/2016, § 88).
1086 sayılı mülga Kanun"un temyiz ile ilgili hükümlerinde, taraflarca sınırlı durumlarda temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının talep edebileceği, duruşma için belirlenen günde Yargıtay"ın gelenleri dinleyeceği, taraflardan hiçbiri gelmemiş ise dosya üzerinden inceleme yaparak karar vereceği düzenlenmiştir (T.C. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17/11/2016, § 41; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18/2/2016, § 89).
Nitekim T.C. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17/11/2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18/02/2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07/01/2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11/12/2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Hukuk Genel Kurulunun çalışma düzeni gereği ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının temyizinin duruşmalı yapılması önceleri olanaklı iken, Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438/2 maddesinde 16.07.1981 gün ve 2494 Sayılı Kanunun 30. maddesi ile değişiklik yapılarak en az 47 kişi ile toplanabilen ve karar verebilen Kurulun çalışma düzenine duruşmanın uygun olmaması ve işlerin sürüncemede kalmaması amacıyla, direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı hükmü getirilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. Maddesi gereğince 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar açısından bu hüküm halen uygulanmaktadır.
Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ve devamı maddeleri gereğince dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme bulunmadığı gibi Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.
Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2007 gün ve 2007/9-22 E., 2007/18 K. sayılı ve 30.03.2016 gün ve 2014/13-1661 E., 2016/423 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda ön sorun açısından yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlığa ilgili hukuk dairesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakıldığı, karar tarihinin 20.07.2016 tarihinden önce olduğu, bu nedenle temyiz mercii olan Hukuk Genel Kurulunda HUMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, temyize konu karar tarihi itibariyle dava değerinin temyizde duruşma yapılmasına ilişkin parasal sınırın üzerinde olduğu, HUMK"nın 438. maddesindeki düzenlemenin emredici mahiyette olup, yargılamanın duruşmalı yapılmasının taraflar açısından bir güvence olduğu, ilgilileri bu güvenceden yoksun bırakarak temyiz incelemesinin dosya üzerinden yapılmasının Anayasa"nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde güvence altına alınan "adil yargılanma ilkesi"nin ve "hukuki dinlenilme hakkı"nın ihlali niteliğinde olduğu kanaatiyle temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Bu nedenle davacı tarafın duruşma isteğinin reddine oy çokluğuyla karar verildikten sonra işin esasının değerlendirilmesine geçilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.11.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, yargılama faaliyeti nedeniyle 6100 sayılı kanunun 46. maddesi gereğince Maliye Hazinesi aleyhine açılmış tazminat davasıdır.
Yargılama ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 8. Hukuk Dairesinde yapılmıştır.
Dairece, davanın reddi yönünde verilen karar davacı vekilince duruşma istekli olarak temyiz edilmiş, uyuşmazlık “Temyiz Mercii” sıfatıyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda duruşma isteği nedeniyle incelemenin duruşmalı yapılıp yapılmayacağı ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere bu yargılamanın nerede yapılacağı Hukuk Muhakemeler Kanunu"nun 47.maddesinde “...ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hakimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde ...ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür...” şeklinde düzenlenmiştir. Uyuşmazlığa ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakıldığına göre ilk derece mahkemesi HMK da düzenlenen hükümleri nasıl uyguluyorsa ilgili Yargıtay dairesi de aynı şekilde uygulamalıdır.
Hakimin Hukuki sorumluluğu HMK nın 46 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu dört maddede özel düzenlemeler (örneğin ihbar, görevli mahkeme,para cezası, rücu) getirilmiştir. Sair hususlar için bir düzenleme getirilmemekle yasanın diğer maddelerinin uygulanacağı hususunda tereddüt edilmemesi gerekmektedir.
Kararın temyizi halinde ise temyiz mercii Hukuk Genel Kuruludur. Burada uygulanacak usul hükümleri yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun temyize ilişkin hükümleri olacaktır. Temyize konu kararın tarihi 20.7.2016 tarihinden önce olduğu için HUMK"nun temyiz hükümleri uygulanacaktır. Söz konusu yasanın 438.maddesinde temyiz incelemesi duruşmalı yapılacak işler sayılmış ayrıca miktar sınırlaması da getirilmiştir. Bu miktar kararın verildiği 2015 yılı itibariyle 21.220 TL olup somut uyuşmazlıkta dava konusu 53.000,TL olmakla bu sınırın üzerindedir. Bahse konu maddede “...miktar veya değeri ....Tlyi aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz veya cevap dilekçesinde duruşma yapılmasını istemiş ise, Yargıtayca bir gün belli edilerek taraflara usulen çağrı kağıdı gönderilir...”şeklinde emredici düzenleme yapılmıştır. Aynı maddede “ Yargıtay, ikinci fıkra hükmü ile bağlı olmaksızın, bilgi almak üzere re"sen de duruşma yapılmasına karar verebilir.”demekle değer tutmasa dahi duruşma yapılması takdire bırakılmıştır. Bu maddede direnme kararının temyizi halinde duruşma yapılamayacağı da düzenlenmiştir.
T.C. Anayasası"nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi” Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6.maddesiyle de adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi ise “ Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.” Demekle hukuki dinlenilme hakkını hüküm altına almıştır.
Yargılamanın duruşmalı yapılması davanın tarafları için bir güvencedir. Yasa koyucu da bu gerekçeyle önemli gördüğü bir takım dava türleri ile değeri belli bir miktarın üzerinde olan uyuşmazlıklar için temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasını kabul ederek ayrı bir güvence getirmiştir. Duruşma yapılmayacağı yönünde açık bir düzenleme bulunmaması nedeniyle ilgilileri bu güvenceden yoksun bırakmak yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere uygun düşmeyecektir.
Anayasada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Hukuk Usulü mevzuatında yapılan bu düzenlemeler karşısında somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle söz konusu yargılama Yargıtay Özel Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu temyiz mercii sıfatıyla uyuşmazlığa bakmaktadır. Dava değer itibariyle duruşma sınırının üzerindedir. Duruşma talebi bulunmaktadır. Yasa koyucu bu nedenle takdire yer bırakmamıştır. İlk derece mahkemesinde görülen bir başka tazminat davasının temyiz incelemesi Yargıtay özel dairesinde duruşmalı yapılabilirken söz konusu davanın temyizinin duruşmalı yapılmaması “adil yargılanma ilkesi”nin ve “hukuki dinlenilme hakkı”nın ihlali niteliğindedir. Ortada bir direnme kararı bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme kararının temyizine ilişkin hükümlerin somut olaya kıyasen uygulanması mümkün değildir. Temyiz merciinin çok sayıda hakimden oluşması taraflara yüklenebilecek bir kusur değildir.
Anlatılan bu nedenlerle Sayın çoğunluğun duruşma yapılmaması yönündeki görüşüne katılmıyoruz.
...
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.