8. Hukuk Dairesi 2011/3036 E. , 2011/3494 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ :Tapu İptali Ve Tescil
Ümmügülsüm Kaynaz ile Namık Bayar ve Necati Bayar aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 12.05.2010 gün ve 72/116 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava dilekçesinde 241 ada 162 sayılı parselin kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına tespit ve tescil edildiğini, aynı taşınmazın sınırında bulunan ve miktarı keşifte tespit edilecek bahçe niteliğindeki yerin de belirtilen parselle birlikte davalılar adına tapuya bağlandığını açıklayarak vekil edenine ait bahçe kısmına ilişkin olmak üzere davalıların tapu kaydının iptali ile bahçe kısmının vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... 10.06.2009 havale tarihli dilekçesinde davayı kabul ettiğini açıklamıştır.
Diğer davalı ...’e yöntemine uygun bir biçimde dava dilekçesi tebliğ edilmesine rağmen yargılama oturumlarına katılmamıştır.
Mahkemece; “03.07.2005 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Hakkındaki Kanunun 8.maddesinde; 09.02.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5578 sayılı Kanunun 2.maddesiyle değişiklik yapıldığını, yapılan bu değişiklikle tarım arazilerinde uygulanacak bölünemez büyüklük kavramı getirildiğini, buna göre belirlenen parsel büyüklüğü, mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı arazilerinde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz” denildiğine ve buna göre tarım arazilerinin büyüklüğünün 2 hektar olarak belirlenmesi nedeniyle bu büyüklüklerin altında ifrazın yapılamayacağına, bölünme ve küçük parsellere ayrılmanın mümkün bulunmadığına, somut olayda verilmesi gereken miktarın 1959,58 m2 olarak belirlendiğine, kamu düzeni nedeniyle kabul eden davalı bakımından HUMK.nun 95.maddesinin uygulama olanağı bulunmadığına ve kabul beyanının bu nedenle hukuki sonuç doğurmayacağına göre 5403 sayılı Kanunun değişik 8.maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin kısmen tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, 5578 sayılı Kanunun 2.maddesiyle değişik 5403 sayılı Kanunun 8.maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Davacı dava dilekçesinde açıkça kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Kadastro tutanağı dosya arasında bulunmamakla birlikte 241 ada 162 sayılı parselin gelen tapu kaydına göre kadastro tutanağının 06.07.2007 tarihinde kesinleşmesiyle taşınmazın 12712,07 m2 tarla nitelikli olarak ½’şer pay oranında Hüseyin oğlu ... ve ... adlarına tapuda kayıtlı olduğu belirlenmiştir.
Konuya ilişkin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 15/2.fıkrasında; “Taşınmaz mal tapuda kayıtlı olsun veya olmasın onun ayrılması mümkün bir kısmının veya belirli bir payının bu Kanunda zilyet lehine kabul edilen sebeplerle iktisabi caizdir.” denilmiştir. Şu halde, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 15.maddeleriyle 4721 sayılı TMK.nun 713/1.maddesi uyarınca kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak kazanmayı sağlayan zilyetlikle bir bütün halinde bulunan taşınmazın tamamının, bu taşınmazdan ayrılması mümkün bir kısmının veya belirli bir payının edinilmesi mümkündür. Açıklanan 3402 sayılı Kanunun 15/2.fıkrası karşısında, kısmi iktisabın mümkün olmadığını öngören 18.04.1960 tarih ve 15/7 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararının hükmü kalmamıştır. Mahkemece, 5578 sayılı Kanunun 2.maddesiyle değişik 5403 sayılı Kanunun 8.maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi ilke olarak doğrudur. Ancak, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak açılan davalar bakımından sözü edilen 5403 sayılı Kanunun değişik 8. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Bu madde mahkemenin de öngördüğü gibi uygulandığı takdirde Tasfiye Kanunu niteliğinde bulunan 3402 sayılı Kanunun kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı olarak taşınmaz edinmeyi öngören hükümlerinin örtülü olarak ortadan kaldırılması ve tasfiye kanunu niteliğinde bulunan Kadastro Kanununun işlevsiz bırakılması anlamına gelir ki, hak sahiplerinin hakkın özünden yoksun bırakılmalarına neden olur. Bu ise tasfiye kanunlarının öngördüğü amaca, genel hukuk ilkeleriyle evrensel hukuk kurallarına uygun düşmez. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir.
Davalılardan ... 05.06.2009 tarihli dilekçesiyle davayı kabul ettiğini açıklamıştır. Belirtilen dilekçe Mersin 1.Sulh Hukuk Mahkemesi kanalıyla görevli Çiftlik Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Ne var ki, sözü edilen dilekçenin davalı ...’e ait olduğuna ilişkin, gönderen mahkemece kimlik tespiti yapılmamıştır. Dava dışı bir kabul söz konusudur. Kabul mahkeme huzurunda yapılmadığı takdirde mahkeme dışı verilen kabul dilekçesinin mahkemenin yetkili memuru tarafından kimlik tespitinin yapılmasıyla hukuki sonuç doğurur. Mahkeme huzurunda yapılan kabullerde de mahkemece beyanının altına kişinin imzasının alınması gerekmektedir. Bulunduğu haliyle kabulün, HUMK.nun 95.maddesi gereğince hukuki sonuç doğurduğunu söylemek güçtür. Mahkemece, bu hususun göz önünde bulundurulması gerekir.
Kazanma süresi ve koşullarının davacı yararına oluşup oluşmadığının saptanması, keşif sonucu teknik bilirkişiden alınan rapor ve kroki eklenmek suretiyle İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünden tescili istenen taşınmaz bölümünün ifrazının mümkün olup olmadığı yönünde görüş istenmesi, ifrazının mümkün olması halinde istenen taşınmaz bölümünün bağımsız ada ve parsel adı altında tescile karar verilmesi, ifrazının mümkün bulunmaması halinde ise, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 15/2.fıkrası uyarınca paylı mülkiyet şeklinde iptal ve tescile karar verilmesinin düşünülmesi gerekmektedir.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında, iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplandıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken 5578 sayılı Kanunla değişik 5403 sayılı Kanunun 8.maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 16.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.