8. Hukuk Dairesi 2010/6137 E. , 2011/3429 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
...ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 27.07.2010 gün ve 391/213 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... 263 ada 1 parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 6000 m2’lik bölümünün kendisine atalarından kaldığını, eklemeli 20 yılı aşkın zilyetliğinin bulunduğunu ileri sürerek tapu kaydının kısmen iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılamanın ilerleyen aşamasında dava konusu ettiği taşınmaz bölümlerinin 320 ada 12 ve 16 parseller içinde kaldığı anlaşılmıştır.
Davalı Hazine davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, 320 ada 16 parselin maliklerinin dava dışı ... ve... oldukları, bu kişiler aleyhine usulüne uygun olarak açılmış davanın bulunmadığı gerekçesiyle adı geçen gerçek kişiler yönünden davanın husumet yokluğundan reddine, 320 ada 12 parsele ilişkin davanın ise, kabulüyle, Hazine adına kayıtlı tapunun iptaliyle davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine; hükmün, kabule ilişkin bölümü davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve TMK.nun 713 maddesi gereğince açılmış tapu kaydının iptaliyle tescili isteğine ilişkindir. Mahkemece, davacı lehine kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir.
Bağ niteliğindeki 5.396, 84 m2 yüzölçüme sahip dava konusu 320 ada 12 parsel, tapu ve vergi kaydına rastlanılmadığı, malikinin kesin olarak belirlenemediği açıklanarak 10.04.2007 tarihinde kadastro yoluyla Hazine adına tespit edilmiş, itiraz edilmeksizin 20.07.2007 tarihinde kesinleşmesiyle davalı Hazine adına tapu sicili oluşmuştur. Bu tür davaların başarıya ulaşması için, diğer tüm kazanma koşullarının davacı lehine oluşmasıyla birlikte, uyuşmazlık konusu taşınmazın özel mülkiyete elverişli yerlerden olması ve ekonomik amaca uygun zilyetliğin bulunması gerekir.
Ziraat Mühendisi Mevlüt Yakışır tarafından düzenlenen 14.06.2010 havale tarihli raporda; taşınmazın % 50 eğimli, üzerindeki ağaç ve bağ omcalarının son derece kötü ve bakımsız olduğu, toprak işleme faaliyetinin bulunmadığı, kendiliğinden yetişmiş yabani otlarla kaplı olduğu, 2 ila 40 yaşları arasında 145 adet muhtelif türden meyveli meyvesiz ağaçların bulunduğu, %25’inin kayalık olduğu, yer yer taşlarının toplandığı, sonuç olarak bakımı yetersiz ise de ziraat arazisi niteliğinde olduğu bildirilmiştir. Ziraatçi bilirkişinin raporu bu şekliyle taşınmazın niteliğini duruksamaya yer vermeksizin belirlemekten uzak olup, hüküm kurmaya yeterli değildir.
Diğer yandan; davacı dava dilekçesinde, dava konusu taşınmazın atalarından kendisine kaldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş ise de; yerel bilirkişiler ..., ... ve ..., taşınmazın öncesinin ...’a ait iken 30 yıl önce davacıya sattığını, davacı tanığı ... ise babasına ait iken 20 yıl önce davacıya kaldığını, diğer davacı tanığı ... ise öncesinin kime ait olduğu hakkında bilgisinin olmadığını beyan etmişlerdir. Davacının iddiası ile yerel bilirkişi ve tanık ifadeleri arasında aykırılık bulunmaktadır.
Mahkemece; üç ziraatçı bilirkişi ile yerel ve teknik bilirkişiler aracılığıyla yeniden taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılarak, önceki ziraatçı bilirkişi raporundaki bulgularda gözönünde bulundurularak, dava konusu taşınmazın niteliği, dolayısıyla zilyetlik yoluyla kazanılması mümkün yerlerden bulunup bulunmadığı hususunda duraksamaya yer vermeyecek şekilde tarafların, mahkemenin ve Yargıtayın denetimine açık gerekçeli rapor aldırılması, ayrıca yerel bilirkişi ve davacı tanıkları yeniden dinlenerek taşınmazın önceki niteliğinin, kime ait olduğunun, kimden kime ne zaman ve ne şekilde geçtiğinin sorulup belirlenmeye çalışılması, taşınmazın davacının miras bırakanından kaldığının anlaşılması durumunda mirasçılık belgesi de getirtilerek davacıdan başka mirasçı varsa tüm mirasçıların katıldığı yöntemine uygun olarak taksimin yapılıp yapılmadığının sorulup saptanması, davacı tereke adına dava açmadığından dava şartı üzerinde durulması gerekir (TMK.nun m.701, 702). Yerel bilirkişi ve tanık ifadeleri arasında aykırılığın çıkmasında ise HUMK.nun 265. maddesi uyarınca yüzleştirilmek suretiyle giderilmeye çalışılması, açıklanan bu eksiklikler giderildikten sonra dava hakkında bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeye dayanarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Tüm bu açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve kanuna aykırı bulunan mahkeme hükmünün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.