1. Hukuk Dairesi 2013/12568 E. , 2013/17063 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL, TAZMİNAT
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleşen dava ise aynı nedene dayalı bedel istemine ilişkindir.
Mahkemece, ehliyetsizlik iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı olan ve 02.10.2009 tarihinde ölen ..."nin 13.10.2008 Tarihli vekaletname ile birleşen dosya davalısı..."ı çekişme konusu 970 ve 1207 sayılı taşınmazların satışı konusunda vekil tayin ettiği,..."ın sözü edilen taşınmazları aynı tarihte davacıların murisi ..."nin vekili sıfatıyla oğlu olan davalı ..."a satış suretiyle devrettiği, ..."un da 1207 parseli 20.05.2009 tarihinde dava dışı ..."a temlik ettiği, muris ..."nin işlem tarihinde fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden alınan ... 4. İhtisas Dairesinin raporunda “Muris hakkında düzenlenmiş hiçbir tıbbi belgenin bulunmadığı, bu halde ölümünden evvel resen yaptığı bir hukuki işlemden dolayı ölümünden sonra işlemi yaptığı sırada hukuki ehliyete haiz olup olmadığı hususunda sadece bilimsel ağırlıktan yoksun ve tamamen hakimin takdirine giren tanık ifadeleri ile bir karara varılamayacağı, bu nedenle gerek ihtisas kurulları gerekse Genel Kurulun bu hususta herhangi bir mütalaada bulunamayacağı, bu hususta takdirin mahkemeye ait olduğu belirtilerek muris ..."nin vekaletname verdiği tarih olan 13.10.2008 tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığı hususunda Kurulun tıbbi bir kanaat belirtemeyeceği”nin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, işlem tarihinde miras bırakanın hukuki ehliyete haiz olmadığı iddiası kanıtlanamadığından ehliyetsizlik bakımından isteğin reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Ne var ki, mahkemece vekalet görevinin kötüye kullanılması yönünden bir inceleme yapılmış değildir.
Bilindiği gibi, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırma yapılması, davacı ..."ın imzası bulunan belgenin değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.