1. Hukuk Dairesi 2017/2694 E. , 2020/2862 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:SULH HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı vasisi, kısıtlı ...’in uzun süredir demans hastası olduğunu, davalının kötüniyetli temyiz kudreti bulunmayan davacıyı tapuya götürdüğünü ve 248 parsel sayılı taşınmazdaki payını kötü niyetli olarak devraldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davacı adına tescile karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında davacının ölümü ile mirasçıları davaya dahil edilmiştir.Davalı, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının temlik tarihinde ehliyetsiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 248 parsel sayılı 25.375m2 miktarlı tarla ve ev nitelikli taşınmazın 1395/25375 payı ... adına kayıtlı iken 13.09.2005 tarihli satış akdi ile bizzat 500TL bedelle davalı ...’ye devredildiği, ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin 10.07.2008 tarihli raporunda demans tanısı ile davacının işlem tarihinde ehliyetli olmadığının belirtildiği, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1106 Esas sayılı vesayet dosyasında ... Devlet Hastanesinden alınan 08.11.2006 tarih ve 6541 sayılı sağlık kurulu raporunda ...’in vasküler demans hastası olduğu ve vasi tayini gerektiği bildirildiği, mahkemece 18.12.2006 tarihli karar ile eşi ...’nin vasi tayin edildiği, bilahare ... Sulh Hukuk Mahkemesi 2008/1051 Esas, 2009/1486 Karar sayılı 03.12.2009 tarihli kararı ile ... Üniveristesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma merkezince düzenlenen 25.08.2009 tarihli 1226 sayılı sağlık kurulu raporuna göre ..."ın önceki düzenlenen raporu için yanlış bilgiler verildiği, şahsın hali hazır durumu ile kendisine vasi tayini gerekmediği ve temyiz kudretini haiz olduğunun bildirildiği gerekçesiyle kısıtlılık halinin kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkeler ve yasa maddeleri uyarınca; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.Her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Öte yandan; 492 sayılı Harçlar Kanununun 16.maddesi gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda harca esas değerin taşınmazın değeri olacağını düzenlemiştir. Bu değerin dava tarihindeki rayiç değer olduğu hususunda duraksama bulunmamaktadır. Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. Somut olayda; davanın 3.000 TL değer gösterilmek suretiyle iptal tescil isteğiyle açıldığı, yargılama sırasında keşfen değer tespiti yapılarak harç ikmal edilmediği ve bu değer üzerinden nihai karara bağlandığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca; Harçlar Kanunu 30. ve 32. maddeleri gereğince keşfen belirlenecek değer üzerinden harcın tamamlanması, davanın açıldığı tarih gözetilerek dava değerine göre görev hususunun değerlendirilmesi, görevli olunduğu takdirde davacıya ait doktor raporları, hasta müşahade kağıtları ve reçetelerle birlikte tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesi"ne gönderilmesi, temlik tarihi itibariyle davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekiken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.Davalının açıklanan nedenlerden ötürü yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 18/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.