10. Hukuk Dairesi 2014/1959 E. , 2015/2043 K.
"İçtihat Metni"İş Mahkemesi
Dava, fazla tahsil edildiği iddia edilen primlerin iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, Almanya"da geçen borçlanmaya esas süreleri 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanmak amacıyla 23.12.2004 tarihinde davalı Kuruma başvurduğunu ancak kendisinden fazla prim tahsil ediliğini iddia ederek, fazla ödediği primlerin yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacının borçlanma başvurusunda bulunduğu 23.12.2004 tarihinde yürürlükte bulunan 3201 sayılı Kanunun "Döviz İle Değerlendirme" başlıklı 4"üncü maddesi, "Sosyal güvenlik kuruluşlarınca döviz ile değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı bir dolardır. Dövizin cinsi ve miktarı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir. Değişen miktar, tahakkuk ettirilmiş borçlanmanın tamamını ödememiş olanların bakiye borç sürelerine de uygulanır..." hükmünü; aynı Kanunun Geçici 2"nci maddesinin ikinci fıkrası ise, "Ancak, 4"üncü madde hükümlerine göre tahakkuk ettirilen borç miktarı, ödeme tarihindeki doların Türk Lirası karşılığı esas alınarak hesap ve tahsil edilir." hükmünü içermekte iken; anılan Geçici 2"nci madde, 5510 sayılı Kanunun 106"ncı maddesi ile tamamen yürürlükten kaldırıldığı gibi; aynı Kanunun 4"üncü maddesi de, 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanunun 79"uncu maddesiyle değişikliğe uğramıştır.
Mahkemece 5754 sayılı Kanununla yapılan söz konusu değişiklik hükümlerine atıf yapılmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olup, dava konusu uyuşmazlığa 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren değişikliğin uygulanıp uygulanmayacağı hususu öncelikle çözülmelidir.
Kural olarak, aynı konuya ilişkin ve aynı nitelikte iki kanunun aynı zamanda uygulanması söz konusu olamaz. Esasen kanunlar birbirini izlediğinden, “kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu” olarak nitelenen bu sorun, kanunların birbiri ile çeliştiğini göstermez. Sorun, hangi kanunun geçerli olduğu sorunudur. İlk olarak kanunlar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, “toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).”
Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. “Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür. (Yargıtay HGK; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararları)”
Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla kanunun yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar bulunmaktadır.
Somut olayda; 5754 sayılı Kanun’da 79’uncu madde ile yapılan değişikliğin geriye yürüyeceğine dair bir düzenleme bulunmadığı gibi kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnalarından herhangi biri de söz konusu uyuşmazlıkta yer almadığından anılan değişikliğin geriye yürütülmesine kanuni imkân bulunmamaktadır. Bu durumda davacının 23.12.2004 tarihli 3201 sayılı Kanunun kapsamında borçlanma başvurusuna istinaden yaptığı borçlanma ödemelerinin ödeme tarihindeki prim tutarı üzerinden belirlenmesi gerekecektir. Davacının ilk ödeme tarihi olan 05.01.2005 tarihi itibariyle borçlanmaya esas prim tutarı 2 Amerikan Doları ise de Bakanlar Kurulu tarafından 09.05.2005 tarihinden itibaren 3,5 Amerikan Dolarına çıkarıldığından ikinci ödeme tarihi olan 14.12.2005 tarihinde söz konusu tutar üzerinden yapılan borçlanma işlemi yerindedir. Bu nedenle Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
O hâlde davalı Kurum vekilinin bu yöneleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.