Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/1409
Karar No: 2017/1362
Karar Tarihi: 15.11.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1409 Esas 2017/1362 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/1409 E.  ,  2017/1362 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 19. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 08.11.2012 gün ve 2012/246 E., 2012/872 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 16.01.2014 gün ve 2013/2049 E., 2014/227 K. sayılı kararı ile,
    (…Davacı vekili, müvekkilinin davalı yanında 01.01.2004 tarihinden, 31.12.2011 tarihine kadar aralıksız Sağlık Bakanlığına bağlı Atatürk Eğitim ve Araştırma hastanesinde çalıştığını ancak taşeron firmaların değiştiğini, iş sözleşmesine kıdem ve ihbar tazminatı ödenmeden haksız olarak son verildiğini, bu sebeple fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile; 12.500,00 TL kıdem tazminatı, 2.500,00 TL ihbar tazminatı 1.000,00 TL yıllık izin ücretinin fesih tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
    Davalı Sağlık Bakanlığı vekili, husumet itirazında ve zamanaşımı definde bulunarak davacının işvereni olmadığını bu nedenle işçilik alacaklarından sorumlu tutulamayacağını davanın reddini talep etmiştir.
    Davalı Dunaysır Ltd. Şti. Atatürk Hastanesinin ihalesini 16.06.2010 tarihinde aldıklarını bu sebeple davacının kendilerinde sekiz yıl çalışmasının mümkün olmadığını, belirli süreli iş sözleşmesinin sona ermesi sebebi ile kendisi ile yeniden sözleşme imzalanmadığını, çalıştığı süre boyunca hak etmiş olduğu yıllık izinlerini kullandığını bu sebeple davanın reddini talep etmiştir.
    Mahkemece, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu ve davalıların iş sözleşmesinin feshinin haklı sebebe dayandığını ispatlayamamaları sebebiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
    1-Davacı iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini iddia ederek feshe bağlı alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Dosyada mevcut hizmet döküm cetvelinin incelenmesinde davacının davalı Dunaysır Ltd. Şti. yanındaki işinden 31.12.2011 tarihinde ayrıldığı ve 1135829 sicil numaralı yeni bir işyerinde çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Davacının yeni çalışmaya başladığı işyerinin neresi olduğu bu kapsamda işyeri devri olup olmadığı mahkemece araştırılmamıştır. İşyeri devri bulunduğu takdirde geçerli bir fesihten söz edilemeyeceğinden feshe bağlı alacakların talep edilmesi mümkün değildir. Bu açıklamalar ışığında mahkemece davacının çalışmaya başladığı yeni işyerinin neresi olduğu, olayda işyeri devri bulunup bulunmadığı araştırılıp belirlenmeden eksik inceleme ile verilen karar hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    2-Kabule göre de mahkemece verilen kararda ödenmesi gereken harçtan davalının sorumlu tutulacağı belirtilmiş ise de harçtan sorumlululuğun hangi davalının üzerinde olduğunun açıkça belirtilmemesi de hatalıdır…)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
    Davacı vekili müvekkilinin davalı Sağlık Bakanlığına bağlı Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 01.01.2004 tarihinde işe başladığını, alt işverenler değişmesine rağmen çalışmasını sürdürdüğünü, müvekkilinin 31.12.2011 tarihinde işten çıkarıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin alacaklarının davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Sağlık Bakanlığı vekili davalı Bakanlığın ihale makamı olup asıl işveren sıfatı bulunmadığından işçilik alacaklarından sorumluluğunun olmayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Davalı şirket vekili müvekkili şirketin davalı Bakanlığın ihalesini kazanması üzerine 03.01.2011-31.12.2011 tarihleri arası işi üstlendiğini, 2012 yılına girildiğinde davalı idarenin ihale şartnamesindeki işçi alımını indirdiğini, idarenin ihalesinde hizmet alımındaki işçi sayısını düşürmesi ve davacının branşında hizmet alımı yapmamasından dolayı belirli süreli iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren davacı ile tekrar sözleşme yapılmasının mümkün olmadığını, davacının müvekkili şirket bünyesinde iki dönem çalışması olup öncesi dönemlerden sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunduğu, ispat yükü kendisinde olan davalılar tarafından iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği, bu bağlamda davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına ve yıllık izin alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Hükmün davalı Sağlık Bakanlığı ve davalı şirket vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş, mahkemece önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
    Direnme kararını davalı Sağlık Bakanlığı vekili temyize getirmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacının hizmet döküm cetvelinde işten çıkış tarihinden kısa bir süre sonra başka bir işyerinde çalışma kaydı bulunması nedeniyle işyeri devri olup olmadığının mahkemece araştırılmasına gerek bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının feshe bağlı alacaklar olan kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretine hak kazanıp kazanmayacağı noktalarında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
    Mahkemenin ilk kararının Özel Dairece bozulmasından sonra yapılan yargılamanın 29.04.2014 tarihli celsesinde verilen ara kararı ile bozma kararına uyulmasına karar verilmiş, ancak kısa kararın hüküm kısmı ile gerekçeli kararda “bozma ilamına uyulmayarak önceki kararda direnilmesine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
    Burada "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorun bozma kararının taraflara tebliği ile duruşmada davacı vekilinin beyanları alındıktan sonra mahkemece “bozma ilamına uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, bu hukuki sonucun tam aksine bir karar verilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usuli kazanılmış hak denilir.
    Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.
    Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
    Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozma kararına uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
    Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.
    Gerçekten mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez. Bundan başka, mahkemenin bozma kararına uygun karar vermesine rağmen Temyiz Dairesinin ilk bozmasıyla benimsenmiş olan kanuna veya usule ait hükümlere aykırı şekilde ikinci bir bozma kararı vermesi, usul hükümleriyle hedef tutulan istikrarı zedeler ve hatta kararlara karşı umumi güveni dahi sarsar. (09.05.1960 tarih 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)
    Aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 gün ve 2003/8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K.; 25.01.2017 gün ve 2015/9-463 E., 2017/137 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
    Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6. b İstanbul 2001, s 4738 vd).
    Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
    Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, davalılar vekillerinin temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile davalılar yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
    Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekir.
    S O N U Ç: Davalı Sağlık Bakanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.11.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi