1. Hukuk Dairesi 2018/1413 E. , 2020/2830 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil- bedel davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar ve ek karar bir kısım davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, miras bırakanlarından intikal eden taşınmazlar için intikal ve satış yetkisi içeren vekaletnameler ile davalı ... ve ...’i vekil tayin ettiklerini ancak vekalet görevi kötüye kullanılarak 171 ve 172 parsel sayılı taşınmazlardaki miras paylarının davalı ...’a; 179 parsel sayılı taşınmazdaki miras paylarının önce dava dışı ...’e bu kişi tarafından vekil...’in eşi ...’ye devredildiğini, ... ve ...’nin ortaklığın giderilmesi davası sonucunda diğer mirasçıların paylarını ihale ile alarak paydaş haline gelmelerinin ardından bu payların davalı ... ve ...’e hileli ve muvazaalı olarak temlik edildiğini, satış bedelinin hem düşük olduğunu hem de kendilerine bir bedel ödenmediğini, vekaletnamede imzası bulunan ...’nin okuma yazma bilmemesi nedeniyle usulünce vekaletname düzenlenmediğini, ayrıca vekaletnamede yer alan taşınmazların metne sonradan eklendiğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazlardaki davalı ..., ... ve ... adlarına olan payların iptali ile adlarına tesciline, olmazsa bedele karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında... davadan feragat etmiş, ...’ün ölümü üzerine de mirasçıları davaya devam etmişlerdir.Davalılar, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacı ... yönünden feragat nedeniyle; diğer davacılar yönünden ise iddianın ispatlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine ve 17.01.2018 tarihli ek karar ile bir kısım davacıların temyiz itirazları süresinde olmadığından temyiz taleplerinin reddine hükmolunmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 90/1.(HUMK"un 159.) maddesinde; "Süreler, kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında hakim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez", aynı Kanunun 94/1 maddesinde de "Kanunun belirlediği süreler kesindir." şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Öte yandan; 6100 Sayılı HMK"nın geçici 3/2. maddesinde; ""Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı"", 364. maddesinde ise; "Temyizin, dilekçe ile yapılacağı ve dilekçeye, karşı tarafın sayısı kadar örnek ekleneceği" hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda; davacılar ..., ..., ... ve ... vekiline gerekçeli karar 30/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiş olup, anılan davacıların vekili tarafından 15/12/2017 tarihinde temyiz dilekçesi sunulmuştur. Bu durumda on beş günlük temyiz süresi içinde karar temyiz edilmiş olduğundan ve temyiz talebinin süreden reddine ilişkin ek karar yerinde olmadığından, davacıların ek kararın usulsüz olduğuna ilişkin temyiz taleplerinin kabulü ile Mahkemenin 17/01/2018 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların miras bırakanlarına ait 23,18,24,247,175,171,172 ve 179 parsel sayılı taşınmazları intikal ettirmek ve satmak üzere ... 2.Noterliği 28/04/1993 tarih 4747 ve 4748 yevmiye numaralı vekaletnameler ile davalı ... ve ...’i vekil tayin ettikleri, 179 parsel sayılı taşınmazda davacıların miras bırakanı ... 1/5 paydaş iken bu payın 12/06/1997 tarihinde mirasçılara intikal ettiği, intikalden sonra vekil ... tarafından ara malik ...’e satıldığı, ...’in 15/11/2001 tarihinde diğer paydaş ...’ye devrettiği ortaklığın giderilmesi davası sonucunda 2/5 payın ..., 3/5 payın vekil ... adına tescil edildikten sonra, 03/04/2003 tarihinde ...’ye ait payın davalı ...’e; ...’e ait payın ise davalı ...’e devredildiği, 172 parsel sayılı taşınmazdaki miras bırakan Kezban adına kayıtlı 1/5 payın 19/04/1995 tarihinde mirasçılara intikalinden sonra vekil ... tarafından 19/04/1995 tarafından davalı ...’a satıldığı; yine 171 parsel sayılı taşınmazdaki miras bırakan ...adına kayıtlı 1/5 payın 19/04/1995 tarihinde mirasçılara intikalinden sonra vekil ... tarafından 19/04/1995 tarafından davalı ...’a satıldığı; ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 2001/307 Esas sayılı dosyası üzerinden çekişmeli 172 parsel sayılı taşınmazın tamamının 2-B uyarınca orman sınırları dışına çıkartılan alanda kaldığı gerekçesiyle hazine adına tesciline karar verildiği, ... ve ...’ün ... 2.Noterliği 14/05/2003 tarihli azilname ile vekil ... ve Hüsnü’yü azlettikleri, davalı ... tarafından vekilin ibra edildiğine ilişkin ‘İbraname’ başlıklı davacılar tarafından imzalanmış belgenin sunulduğu, davacıların bu belgeye karşı imza inkarında bulundukları, ... Cumhuriyet Başsavcılığı 2006/5108 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden müşteki..., ..., ...ve ...’ın şikayetiyle ... hakkında özel belgede sahtecilik iddiası ile soruşturma başlatıldığı, dosyada imza örneklerinin toplanıldığı ancak şüpheli ...’in ölümü üzerine takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davalı ... tarafından sunulan ibranameye karşı imza inkarında bulunulmuş olmasına rağmen mahkemece bu yönden bir inceleme yapılmadan hükme gerekçe yapılarak davanın reddine karar verildiği görülmektedir.Hal böyle olunca, öncelikle ibraname aslının temin edilerek, altındaki imzaların davacılara ait olup olmadığının açıklığa kavuşturulması bakımından, imza incelemesi yapılmak üzere, davacıların çeşitli resmi ve özel kurumlarda bulunan imza ve yazılarını havi belgelerin temin edilmesi, tatbike esas alınan imza örnekleriyle birlikte dosyanın kül halinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesi, Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınarak, çekişmeli taşınmazların bedellerinin ödendiğine ilişkin "ibraname" başlıklı belgedeki imzaların davacıların eli ürünü olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, imzaların davacılara ait olduğunun anlaşılması halinde davanın reddine karar verilmesi, aksi halde çekişmeli 172 parsel sayılı taşınmazın hazine adına tescil edildiği anlaşılmakla bu taşınmaz yönünden tazminat isteğinin diğer taşınmazlar yönünden ise tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istekerinin yukarıdaki ilkeler doğrultusunda toplanan ve toplanacak delilerin bir bütün olarak değerlendirilip irdelenmesi, son kayıt maliklerinin iyi niyetli olup olmadıklarının araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.