1. Hukuk Dairesi 2013/10827 E. , 2013/16857 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VEYA TAZMİNAT
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 6429 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu meskenin satış yetkisini içerir vekâletnameyi 15.02.2010 tarihinde davalı ...’e verdiği, vekil ...’in anılan taşınmazı 24.02.2010 tarihli akitle davalı ...’a, temlik ettiği, taşınmazın ondan 21.10.2010 tarihli akitle davalı ...’a, ondan da 20.06.2011 tarihli akitle davacının ablası olan davalı ...’a satış suretiyle temlik edildiği, son satış ile birlikte aynı tarihte ... lehine taşınmaz üzerine 140.000,00 TL lik ipotek tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, kayden maliki olduğu 6 nolu bağımsız bölümün satışı bakımından ... Hastanesinde doktor olarak tanıdığı davalı ...’i vekil tayin ettiğini, vekilin taşınmazı davalı ...’a, onun da davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiklerini, devirlerin çok düşük bedelle yapıldığını, kendisine bir ödeme de yapılmadığını davalıların el ve işbirliği içinde hareketle kısa süreli devirler yaptıklarını, illegal olarak müteahhitlikte yapan vekil ...’in davalı ...’dan aldığı borca karşılık dava konusu taşınmazı devrettiğini, borcun ödenememesi nedeniyle davalı ...’ın, evin kendisine ait olduğundan bahisle taşınmazı boşaltmalarını, aksi halde eşyalarının sokağa atılacağını yada evin kendisine 130.000,00 TL’ye satışının yapılabileceğini bildirince ablası davalı ... adına bankadan kredi çekerek yeniden taşınmazı ablası adına satın aldığını, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını, zarar gördüğünü ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Davalı ... yargılamaya katılmamış, davalı ..., davalı ...’in arkadaşı olan patronu ...’in isteği ile dava konusu taşınmazı bedelsiz satın aldığını, taşınmazın nerede olduğu bilmediğini, yine istek üzerine bedelsiz olarak davalı ...’a devrettiğini davalı ... ise, emlâkçılık yaptığını, dava konusu taşınmazı davalı ...’dan 100.000,00 TL’ye satın alıp 135.000,00 TL’ye davalı ...’a devrettiğini, Davalı ..., dava konusu taşınmazı kardeşi davacının isteği ile bankadan kredi çekerek satın aldığını, gerçekte davacı adına yeri edindiğini, kredi ödemelerini davacının yaptığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1.maddesi) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın vekil ... aracılığıyla ilk defa davalı ...’a satış suretiyle devrinin yapıldığı, davalı ...’ın, vekilin arkadaşı olan patronunun isteği ile taşınmazı bedelsiz devralıp yine istek üzerine bedelsiz davalı ...’a devrettiğini savunduğu, taşınmazın satış bedelleri ile gerçek bedelleri arasında aşırı fark olduğu, davalı ...’ın emlakçı olup taşınmazın gerçek değerini bilecek durumda bulunduğu, fazlaya dair ödeme iddiasının ise sabit olmadığı, daha sonra taşınmazın bu sefer davacının ablası olan ...’a 70.000,00 TL değer gösterilerek devrinin yapıldığı, aynı gün ...’ın bankadan kredi çektiği ve taşınmazın üzerine 140.000,00 TL lik ipotek tesis edildiği, davalı ...’ın davacının iddialarını doğruladığı, taşınmazın devirlere rağmen davacı tarafından kullanılmaya devam edildiği görülmektedir.
Öyleyse, yukarıda açıklanan ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, vekil davalı ...’in dava konusu taşınmazı ilk el olan davalı ...’a bedelsiz devrettiği, ondan davalı ...’a yine bedelsiz devrin yapıldığı, anılan davalıların el ve işbirliği içinde hareketle davacıyı zararlandırmak suretiyle vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı ...’ın emlakçılık yaptığı gözetildiğinde taşınmazın gerçek değerini bilebilecek durumda bir kişi olduğu hususu dikkate alındığında iyi niyet savunmasına da itibar edilemeyeceği açıktır.
Öte yandan, davacının vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından vekâletnameyi neden verdiğini ispatlama zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; tapu iptali ve tescil isteği bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve hukuki olmayan gerekçe ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.