22. Hukuk Dairesi 2016/6817 E. , 2019/4896 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin iş akdinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini beyanla kıdem tazminatı ve bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının taleplerinin haksız olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Davacı temyizi yönünden;
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davacının aylık ücret miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu"nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanun"un 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
Somut olayda; davacı aylık ücretinin 1.250,00 TL olduğunu iddia etmiş davalı işveren ise cevap dilekçesinde davacının aylık ücreti hususunda beyanda bulunmamıştır. Davacı tanığı ... davalı işyerinde muhasebeci olarak çalıştığını beyanla davacının 1.250,00 TL maaş aldığını; davacı tanığı ... davacının babası olmakla beraber davalı işyerinde çalıştığını ve davacının 1.250,00 TL maaş aldığını; tarafların müşterek tanıkları ... davacının 1.000,00 TL ücret aldığını duyduğunu, davalı tanığı ... ise davacının 1.000,00-1.250,00 TL maaş aldığını tahmin ettiğini beyan etmiştir. Tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde özellikle davalı işyerinde muhasebe bölümünde çalışan tanık ...’nun beyanı ile davacının aylık 1.250,00 TL ücret ile çalıştığına dair iddiasını ispatladığı anlaşılmakla bu miktar üzerinden alacaklarının hesaplanması gerekirken, yazılı gerekçe ile daha az ücret aldığının kabulü ile sonuca gidilmesi hatalıdır.
3-Taraflar arasında davacının fazla mesai ücretine hak kazanıp kazanmadığı noktasında ihtilaf bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.
Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı İş Kanunu"nun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir.
Somut olayda; Mahkemece karara dayanak alınan raporda, davacının ortalama günlük 2 saat fazla mesai yaptığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Fazla mesai hesabı noktasında itibar edilen bilirkişi raporu çalışılan gün ve çalışılan saat belirtilmeyerek hazırlandığından denetlemeye elverişli değildir. Mahkemece yapılacak iş, davacının çalışma saatlerinin ne şekilde olduğu belirlenerek bilirkişiden denetime elverişli rapor alınarak varsa fazla mesai alacağı hüküm altına alınması olup yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Taraflar arasındaki uyuşmazlık işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusundadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanun"dan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanunu"nun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 7. maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def"i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def"i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def"inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Somut olayda, davacı dava dilekçesi ile 4.000,00 TL fazla measi ücreti talep etmiş, bilirkişi raporu sonrasında 23.11.2015 harç tarihli ıslah dilekçesi ile fazla mesai ücretine ilişkin talebini 6.317,86 TL arttırarak ıslah etmiştir. Davacı tarafın ıslah dilekçesine karşı davalı tarafından süresinde zamanaşımı def’inde bulunulmuştur. Mahkemece davalının zamanaşımı def’i değerlendirilerek gerekçeli karar içeriğinde “bilirkişi raporunda geçen 2.721,18 TL değerindeki fazla çalışma alacağının ıslah tarihi itibariyle zaman aşımına uğradığı ve davalının da zamanaşımı itirazı bulunduğu anlaşıldığından bu miktarın zamanaşımı nedeniyle reddine” gerekçesi ile bu miktar yönünden fazla çalışma ücretini reddetmiştir. Ancak, Mahkemece ıslahtan sonraki zamanaşımı def"i değerlendirilirken davacı tarafın dava dilekçesi ile talep ettiği miktarların dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Dava açılmakla birlikte zamanaşımı kesilir. Dava dilekçesi ile talep edilen tutarlar bakımından zamanaşımı kesildiğinden ıslah karşı zamanaşımı def"i dikkate alınırken zamanaşımına uğramayan dava edilen tutarların davacı tarafından talep edilebilecek miktarlara eklenmemesi ve bu şekilde davacı aleyhine fazla mesai ücretine hükmedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Davalı temyizi yönünden;
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre; davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, hüküm altına alınan bir kısım alacaklara uygulanacak faiz başlangıç tarihi ve faiz türü konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkemece, hüküm altına alınan fazla mesai ücretinin iş akdinin fesih tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Somut olayda, dava kısmi alacak davası olarak açılmış ve sonuçlandırılmıştır. Davaya konu fazla mesai ücretine dava dilekçesi ile talep edilen miktar yönünden dava tarihinden itibaren, ıslahla artırılan kısmına ıslah tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekirken, tamamına iş akdinin fesih tarihinden itibaren faize hükmedilmesi hatalı olmuştur. Bununla beraber hüküm altına alınan ulusal bayram ve genel tatil ücretinin iş akdinin fesih tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de faiz başlangıç tarihinin dava tarihinden itibaren olması gerektiği hususu göz ardı edilmiş olmakla yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 04.03.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.