8. Hukuk Dairesi 2010/5944 E. , 2011/2795 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ve müşterekleri ile Hazine ve Bodurağaç Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Özalp Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 26.05.2010 gün ve 76/190 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar, dava dilekçesinde mevki ve sınırlarını bildirdikleri tespit dışı bırakılan taşınmazın, mirasen intikal ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, usulüne uygun şekilde dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğine rağmen yargılama oturumlarına katılmamışlar ve yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, davacılar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar dava dilekçesinde ve yargılama oturumlarına geçen beyanlarında, dava konusu taşınmazın dedelerinden babaları ..’a, onun da 1.1.1982 tarihinde ölümü üzerine miras yoluyla kendilerine kaldığını, 50 yılı aşkın süre ile eklemeli olarak zilyet ve tasarruflarında bulunduğunu ileri sürerek tescil isteğinde bulunmuşlardır. Yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; dava konusu taşınmazın ilk malikinin davacıların dedeleri olduğunu, onun ölümü üzerine babaları Yusuf’a kaldığını, onun da ölüm tarihine kadar bu yere zilyet olduğunu ölümü üzerine ise davacıların ekip biçmeye devam ettiklerini; bu şekilde eklemeli olarak 65-70 yıldır davacılar ve miras bırakanlarının tasarruflarında bulunduğunu bildirmişlerdir. Dosya arasında bulunan nüfus kaydına göre miras bırakan ... 1.1.1982 tarihinde ölmüştür. Miras bırakanın davacılardan başka mirasçısı bulunmaktadır. Davacılar dava konusu taşınmazın kendilerine paylaşım sonucu kaldığını ileri sürmedikleri gibi yerel bilirkişi ve tanıklar da taşınmazın miras bırakanın ölümünden sonra tüm mirasçıların katılımı suretiyle yapılmış bir paylaşımdan söz etmemişler, miras bırakanın ölümü üzerine davacılara kaldığını eklemeli olarak 65-70 yıl zilyetliğin bulunduğunu açıklamışlardır. Şu halde, gerek davacıların, gerekse yapılan keşifte dinlenilen yerel bilirikişi ve tanıkların beyanlarına göre miras bırakanın terekesi paylaşılmadığına göre, miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. TMK.nun 701. maddesinde; “Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti elbirliği mülkiyetidir.” Şeklinde tanımlanmıştır. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli payları olmayıp hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmış olup terekenin tamamını kapsar. Aynı kanunun 702. maddesinde topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliği ile karar vermeleri gerektiği belirtilmiştir. Dava açmakta tasarrufi bir işlem olduğuna göre, mirasçılardan birisinin kendi payını ileri sürerek dava açması mümkün değildir. Başka bir anlatımla, bir yada birkaç mirasçının elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi bulunmamaktadır. Mirasçılardan birisinin kendi payı hakkında açtığı dava diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da dava açılmadığından terekeye temsilci tayini suretiyle (TMK.640.mad) veya diğer mirasçıların olurlarının alınması suretiyle de davaya devam edilemez. Mirasçılar arasında terekedeki hak ve borçları kapsayan ortaklık söz konusudur, mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Bir mirasçının taşınmaz üzerinde sürdürdüğü zilyetlik elbirliği mülkiyeti hükümlerine göre murisin diğer mirasçıları adına da sürdürülmüş sayılır. Yukarıda açıklanan kanun hükümleri uyarınca, mirasçılardan bir bölümü olan davacıların terekeye dahil bir mal için üçüncü kişiye karşı tek başlarına dava açma sıfat ve yetkisi bulunmadığından davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak işin esasına girilmek suretiyle yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA, 09.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.