(Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 2012/18162 E. , 2013/14968 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili Avukat .... ile davacı vekili Avukat....."ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalı Bankanın ...’da bulunan ... Şubelerinin vekilliğini üstlendiğini, görevini sürdürürken dosyaların kendisinden istendiğini, Yukarı Ayrancı Şubesi vekilliğinden 10.12.2002 tarihinde,... Şubesi vekilliğinden 15.4.2002 tarihinde ve... Şubesi vekilliğinden de 31.10.2002 tarihinde azledildiğini, azlin haksız olduğunu, gerek akdi, gerekse karşı taraf vekalet ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 37.880.344.110 TL ücret alacağının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının, kendisine teslim edilen işler nedeniyle borçlu ya da diğer muhataplardan yaptığı tahsilatları sözleşmeye uygun olarak bankaya ödemediğini, azlin haklı olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, “davanın kısmen kabulü ile 25.804.724.012 TL alacağın dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte tahsiline” ilişkin olarak verilen ilk hüküm, davalının temyizi üzerine Dairemizce, “azlin haklı olup olmadığı yönünde inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle” bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, azlin haksız olduğu kabul edilerek, davanın kısmen kabulüne, 21.084,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin
2012/18162 -2013/14968
Yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.
“Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.
Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.
Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir. Davacı, azlin haksız olduğunu ileri sürerken, Davalı ise, sözleşmenin 6. maddesi gereğince, davacı avukatın teslim edilen işler nedeniyle yaptığı tahsilatları tahsil ettiği gün veya en geç ertesi günü Bankaya ödemekle yükümlü olduğunu, oysa ki davacının kendisine teslim edilen işler nedeniyle borçlu ya da diğer muhataplardan aldığı tahsilatları sözleşmeye uygun olarak zamanında bankaya ödemediğini, bu nedenle azlin haklı olduğunu savunmuştur.
T.... bankası A.Ş... Şubesinin, Tasfiye Halinde ... Bankası A.Ş. Orta Anadolu ve Batı Karadeniz Bölgesine yazılan 18.2.2002 tarihli yazısında, “bazı takip dosyalarına ilişkin borçlu ve kefillerin şubelerine gelerek, maaş hacizlerinden yapılan kesintilerle borçların kapanması gerektiğini beyan ettikleri halde, avukat tarafından bu kesintilerden bir tahsilat yapılmadığının belirtildiği”, bu yazıdan sonra T. ... Bankası A.Ş. Yıldızevler ... Şubesinin, Tasfiye Halinde ... Banaksı A.Ş. Takip Daire Başkanlığına yazdığı 13.3.2002 tarihli yazıda da özetle, “yapılan araştırma sonucunda, sözleşmeli avukat ... tarafından 2001 yılından itibaren ilgili dosyalarda
tahsilatlar yapılmış olmasına rağmen, bu tahsilatların ilgili tarihlerde şubeye gönderilmemiş olduğu, ancak yapılan telefon görüşmesi sonunda 1.3.2002 tarihinde 1.540.000.000 TL, 12.3.2002 tarihinde 1.334.000.000 TL, 13.3.2002 tarihinde ise 373.750.000 TL’nin havale yoluyla şubeye gönderildiği, icra dosyalarına yapılan tahsilatların bu şekilde yatırılmış olduğu, avukatın bu şekilde görevini kötüye kullandığı” nın belirtildiği anlaşılmaktadır.
O halde davacı avukatın, gerek sözleşmenin 6. maddesinde mevcut olan, “teslim edilen işler nedeniyle yaptığı tahsilatları tahsil ettiği gün veya en geç ertesi günü Bankaya ödemekle yükümlü olduğuna” ilişkin hükmüne, gerekse “müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin ... sahibine bildirmesi” gerektiğine ilişkin Avukatlık Kanununun 166. maddesine ve “müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” şeklindeki Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesine aykırı hareket ederek, müvekkili davalı Banka adına yapmış olduğu bir kısım tahsilatları haksız olarak yedinde tuttuğu, bu husustan müvekkilini haberdar etmediği, olayın tespit edilmesi üzerine yapılan yazışma ve telefon görüşmeleri sonucunda 2001 yılında yapılan tahsilatları havale yoluyla şubeye gönderdiği anlaşıldığından, davacı avukatın, davalı tarafından haklı olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Bu itibarla mahkemece “haklı azlin” gerektirdiği sonuçlara göre bir inceleme ve değerlendirme yapılarak, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle “azlin haksız olduğunun” kabulü ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün, temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA 990,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, 04.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.