Esas No: 2020/430
Karar No: 2021/161
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/430 Esas 2021/161 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sanıklar ... ve ...’un nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs, sanık ...’ün nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanıkların beraatlerine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 08.07.2020 tarihli ve 5-2 sayılı hükümlerin, katılan ... vekili ve katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Onama” istemli 30.11.2020 tarihli ve 105658 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi karşısında yasal şartları oluşmadığından, katılan ... vekilinin duruşmalı inceleme isteğinin CMK’nın 299. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamı ve ilk derece mahkemesince verilen hükümler dikkate alındığında, Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sırasında özellikle;
1- Katılan ... Bakanlığının sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan, katılan ...’in ise sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının,
2- Katılan ... ile sanıklar arasındaki suç konusu görüşmeleri içeren ses kaydının yasal delil niteliğinde olup olmadığının ve bu bağlamda hükme esas alınıp alınamayacağının,
3- Sanıkların üzerine atılı nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunun sabit olup olmadığının,
4- Sanık ..."e atılı mal bildiriminde bulunmama suçunun oluşup oluşmadığının,
Belirlenmesi hususları üzerinde ayrı ayrı durulmasında fayda bulunmaktadır.
1- Katılan ... Bakanlığının sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan, katılan ...’in ise sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece, sanık ...’e atılı mal bildiriminde bulunmama suçundan açılan kamu davasının 3628 sayılı Kanun’un 17 ve 18. maddeleri uyarınca Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğüne bildirildiği, 22.05.2019 tarihli oturumda vekili aracılığıyla katılma talebinde bulunan ... vekilinin bu isteği yerinde görülerek sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama ile dolandırıcılık/irtikap, şikâyetçi ...’in ise sanıklara atılı nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasına katılmasına karar verildiği, 08.07.2020 tarihli oturumda ise, 22.05.2019 tarihli birinci oturumda Hazine ve Maliye Bakanlığının dolandırıcılık irtikap suçlarından davaya katılan olarak kabulüne karar verilmiş ise de iddianame yerine geçen dava açan belge niteliğindeki son soruşturmanın açılmasına dair kararda her üç sanık hakkında dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldığından ve Hazine ve Maliye Bakanlığının bu suçtan doğrudan zarar görmesinin söz konusu olmadığından bu suça yönelik verilen katılma kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
5271 sayılı CMK"nın 237. maddesinin birinci fıkrasında “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK"un 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir.” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “Davaya katılma” veya “Müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “Katılan” ya da “Müdahil” sıfatını almaktadır.
Gerek CMK’da, gerekse CMUK’da kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “Suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “Suçtan zarar gören” ve “Mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tabi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “Mağdur”, “Suçtan zarar gören” ve “Malen sorumlu” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “Haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de, bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s. 7702-7703.)
Kamu davasına katılmak için aranan “Suçtan zarar görme” kavramı Kanun"da açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “Suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “Dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK"nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 155-80, 22.10.2002 tarihli ve 234-366 ve 21.02.2012 tarihli ve 279–55 ile 15.04.2014 tarihli ve 599-190 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu kapsamda, 3628 sayılı Kanun"un “Bu Kanunda Yazılı Suçlar ile Bazı Suçlardan Dolayı Soruşturma Usulü” genel başlığını taşıyan 4. bölümünün “Soruşturma” başlıklı 17. maddesinde;
"Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.
Yukarıdaki fıkra hükmü müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında uygulanamaz.
Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır.”,
“Suçun ihbarı” başlıklı 18. maddesinde ise;
“Yukarıdaki maddede yazılı suçlara ilişkin ihbarlar doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılır. İhbar üzerine derhal bir ihbar tutanağı düzenlenir ve bir örneği muhbire verilir. Acele ve gecikmesinde sakınca umulan hallerde tutanak düzenlenmesi sonraya bırakılabilir. Muhbirlerin kimlikleri, rızaları olmadıkça açıklanmaz. İhbar asılsız çıktığında aleyhine takibat yapılanın istemi üzerine muhbirin kimliği açıklanır.
(Ek fıkra: 12/12/2003-5020/13 md.) Yukarıdaki fıkraya göre yapılan ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet başsavcılığınca, Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirilir. Hazine avukatının yazılı başvuruda bulunması hâlinde Maliye Bakanlığı, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.
Bu suçlardan dolayı müfettiş ve muhakkikler de soruşturma neticesinde delil veya emare elde ettikleri takdirde, işi yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi ederler. Cumhuriyet Başsavcılığı müfettiş ve muhakkikler tarafından kendisine tevdiine lüzum görülmediği halde dahi evrakın taalluk ettiği iş hakkında soruşturma yapmak üzere gerekçe göstererek evrakı ait olduğu merciden isteyebilir.
17 nci maddede yazılı suçlardan dolayı delil veya emare elde eden müfettiş ve muhakkikler durumu yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi etmedikleri takdirde bunlar hakkında da yapılacak takibattan dolayı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Hükümleri uygulanmaz.
İhbar konusu müsnet suç hakkında dava açılıncaya kadar bilgi vermek ve yayın yapmak yasaktır.”, şeklinde hükümlere yer verilmiş olup, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçunda Hazine ve Maliye Bakanlığının davaya katılma hakkı açıkça düzenlenmiş, ayrıca ihbar veya takipsizlik kararı ile iddianamenin varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu bilgiler ışığında, Hazine ve Maliye Bakanlığının sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan, şikâyetçi ...’in sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama suçundan açılan kamu davasına katılma ve verilen hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı değerlendirildiğinde;
Sanıkların birlikte hareket etmek suretiyle, katılan ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan devam eden yargılamanın yenilenmesine ilişkin davada yargılamayı yapan mahkeme heyeti ile duruşma savcısını tanıdıkları, yargı kurumunda adamları olduğu, istedikleri parayı vermesi hâlinde katılan ...’i cezadan kurtarabilecekleri yönünde beyanlarda bulunmak suretiyle katılan ...’den haksız yarar sağlamaya çalıştıkları, sanık ...’ün, müteahhit olan katılan ...’den 300.000 TL karşılığında satın aldığı daireyi bedelini ödemeden ve tapuyu üzerine almadan ... isimli şahsa kısa süre içerisinde sözleşmeyle devrettiği ve yine aynı sanığın, eşi Yasemin Sezgin Alagöz adına olan banka hesabında önceki mal beyanında belirtmediği ve maaşının beş katını aşan 90.000 TL parası bulunduğu hâlde bu hususu mal beyanında göstermediği iddiasıyla açılan kamu davasında, dolandırıcılık suçu bakımından davayı takip etme görevi bulunmadığından bahisle ... hakkında Özel Dairece daha önce verilen katılma kararının kaldırılmasına karar verildiği ve sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan dava açılmış olduğu da dikkate alındığında, Hazine ve Maliye Bakanlığının nitelikli dolandırıcılık suçundan, şikâyetçi ...’in ise sanık ...’e atılı mal bildiriminde bulunmama suçundan doğrudan doğruya zarar görmedikleri ve bu suçlar yönünden kamu davasına katılmalarını özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması karşısında dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasına ... vekilinin, sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama suçundan açılan kamu davasına ise şikâyetçi ...’in katılma hak ve yetkisi bulunmadığından, katılan ...’in mal bildiriminde bulunmama suçu açısından temyiz isteminin reddine, dolandırıcılık suçundan ise ... vekilinin temyiz isteminin reddine dair Özel Dairece verilen kararın isabetli olduğuna karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Bu itibarla, katılan ...’in mal bildiriminde bulunmama suçu açısından temyiz isteminin CMK"nın 298/1. maddesi uyarınca reddine, sanıklar hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, ... vekilinin dolandırıcılık suçundan katılma talebinin reddine ilişkin usul ve kanuna uygun olan kararının onanmasına, incelemenin sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükümlerinin katılan ...’in, sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama suçundan kurulan beraat hükmünün ise katılan ... vekilinin temyiz istemleriyle sınırlı olarak yapılmasına karar verilmelidir.
2- Katılan ... ile sanıklar arasındaki suç konusu görüşmeleri içeren ses kaydının yasal delil niteliğinde olup olmadığı ve bu bağlamda hükme esas alınıp alınamayacağı değerlendirildiğinde;
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan ...’in, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasında yargılamanın yenilenmesi yoluyla davanın görülmekte olduğu süreçte kayıt cihazı aldıktan sonra sanıkların bir arada bulundukları ortamda gizli şekilde kayıt yaptığı, ses kaydı ile ilgili HSK Müfettişince adli bilişim uzmanından aldırılan 13.01.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre ses kaydının dökümünün yapıldığı anlaşılmıştır.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, mevzuatımızda önce yalnızca 30.07.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu"nda sayılı örgütlü suçlar için düzenlenmiş iken, özellikle çıkar amaçlı ve örgütlü suçlulukla daha etkin şekilde mücadele edilebilmesi amacıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun bir düzenlemeye ihtiyaç duyulması sonucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135 ilâ 138. maddelerinde bir koruma tedbiri olarak yeniden düzenlenmiş, 135. maddede; iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi tedbirine yer verilip, söz konusu tedbirlerin yerine getirilme şartları ve usulü hükme bağlanmış, bu konuya ilişkin olarak verilecek kararların kapsamı ve uygulama süresine yönelik ayrıntılı düzenleme yapılmıştır. CMK"nın 136. maddesinde, 135. maddede sayılan tedbirlerin uygulanmasına dair şüpheli veya sanığın müdafisi için öngörülen istisnalar hüküm altına alınmış, 137. maddesinde telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması kararlarının ne suretle icra edileceği, kayda alınan iletişim muhtevasının yazıya dökülmesi, işlemlere son verilmesi, iletişimin içeriğine ilişkin kayıtların yok edilmesi ve ilgililerine bilgi verilmesi düzenlenmiş, aynı Kanun"un 138. maddesinde tesadüfen elde edilen deliller, 139. maddesinde gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, 140. maddesinde ise teknik araçlarla izleme konuları hükme bağlanmıştır.
CMK"nın "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135. maddesi;
"1- Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
2- Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
3- Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
4- Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
5- Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
6- Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. Fuhuş (madde 227, fıkra 3),
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
11. Rüşvet (madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
7- Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz." şeklinde düzenlenmiş iken,
06.03.2014 tarihli ve 28933 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun"un 12. maddesi ile maddenin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere ""Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir."" şeklinde ikinci fıkra ilave edilip madde fıkraları buna göre teselsül ettirilmiş, üçüncü fıkrada yer alan ""üç ay"", ""bir defa"" ve ""hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar"" ibareleri sırasıyla, “iki ay"", "bir ay" ve "mahkeme yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere", dördüncü fıkrasında yer alan "üç ay" ve "bir defa" ibareleri sırasıyla "iki ay" ve "bir ay" şeklinde değiştirilmiş, mevcut altıncı fıkranın (a) bendinin (5) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere "6. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149)," alt bendi eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut (8) numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış mevcut altıncı fıkranın (a) bendinin (10) numaralı alt bendinde yer alan ", fıkra 3" ibaresi madde metninden çıkarılmış, 12.12.2014 tarihli ve 29203 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6572 sayılı Kanun"un 42. maddesi ile birinci fıkrada yer alan "tespit edilebilir," ibaresi madde metninden çıkarılıp, maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere "Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir." şeklinde altıncı fıkra ilave edilmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut yedinci fıkranın (a) bendinin (14) numaralı alt bendi "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302)" şekilde değiştirilmiş, bu alt bentten sonra gelmek üzere "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316)" biçiminde (15) numaralı alt bent eklenmiş ve diğer alt bent buna göre teselsül ettirilmiş, 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun"un 26. maddesiyle, maddenin birinci fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi" ibaresi "hâkim" şeklinde, "mahkemenin" ibaresi "hâkimin" şeklinde, "mahkeme" ibareleri "hâkim" şeklinde, değiştirilmiş, aynı fıkranın son iki cümlesi yürürlükten kaldırılmış, aynı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan "mahkeme" ibaresi "hâkim" şeklinde değiştirilmiş, 135. maddenin altıncı fıkrasına "hâkim" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı" ibaresi eklenmiş; sekizinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendine "(madde 79, 80)" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile organ veya doku ticareti (madde 91)" ibaresi eklenmiş, aynı bendin (6) numaralı alt bendine "(madde 148, 149)" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158)" ibaresi eklenmiş, aynı bende (11) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere (12) numaralı bent eklenmiş ve diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş, yapılan tüm değişiklikler ile 135. madde;
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır
(2) Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir.
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.
(5) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir.
(6) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
(7) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti (madde 91),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149) ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158) ,
7. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
8. Parada sahtecilik (madde 197),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç),
10. Fuhuş (madde 227),
11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
12. Tefecilik (madde 241),
13. Rüşvet (madde 252),
14. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),
15. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302) ,
16. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
(9) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz." biçiminde son hâlini almıştır.
Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik"in 4. maddesinin (e) bendinde iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması; "Telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemler" olarak tanımlanmıştır.
CMK’nın 135. maddesi anlamında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kaydı alınması, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma sırasında iki kişi arasında gerçekleştirilen görüşmenin, ancak bir üçüncü kişi tarafından uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınması hâlinde mümkün olacaktır. Bu yöntemle elde edilen kanıtların hukuka uygun kabul edilmeleri için de kanunda öngörülen usuller dairesinde bu işlemlerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Ancak, kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkânının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması hâlinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi söz konusudur.
Öğretide, “Meşru müdafaa olarak değerlendirilebilecek, örneğin hakaret, tehdit veya şantaj suçlarına muhatap olan ve o an konuşmaları kayıt altına alan mağdurun elde ettiği bu delil hukuka uygun sayılacaktır.” (Ersan Şen, Türk Hukukunda Telefon Dinleme, Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, 2. Baskı, s. 74.), “… ‘Kayıt altına alma’ gerçekleşen bir haksız saldırıya karşı, ‘Kayıtları takip organlarına verme’ ise tekrarı muhakkak bir haksız saldırıya karşı yapılmaktadır. Yani her ikisi de meşrudur. Netice olarak, meşru savunma çerçevesinde hareket ettiğinden, üzerinde durulan sorunda mağdurun eyleminin haberleşmenin gizliliğini ihlal veya kişiler arasındaki konuşmaların kayda alınması ya da benzeri başka bir suça vücut vermediği gibi, yapmış olduğu kayıtların da hukuka uygun olarak ele geçirilmiş olduklarından pekâlâ delil olarak değerlendirilebileceği söylenebilir.” (Ali İhsan Erdağ, TBB Dergisi, 2011(92), s. 54.) şeklinde görüşler mevcuttur.
Öte yandan, katılan ... tarafından elde edilen bu kayıtların TCK’nın “Özel Hükümler” başlıklı İkinci kitabının “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının dokuzuncu bölümünde düzenlenen özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar kapsamında kabulü de olanaklı değildir. Zira katılan ...’in eylemi bir başkasının özel hayatına müdahale olmayıp, kendisine karşı işlendiğini düşündüğü suçla ilgili olarak kaybolma olasılığı bulunan kanıtları yetkili makamlara sunmak gerektiği yanılgısına dayalı bir davranıştır.
Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
Ceza Muhakemesi Kanunu"na göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilerek soruşturmaya başlanmadığı bir dönemde katılan ...’in, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasında yargılamanın yenilenmesi yoluyla görülen dava sürecinde kararın lehine sonuçlanması için sanıkların kendisinden para istedikleri gerekçesiyle sanıklar ile aynı ortamda yaptığı görüşmeleri gizlice kaydettiği olayda;
Katılan ...’in sanıklarla yapmış olduğu ilk görüşmeden sonra yetkili makamlara başvurarak CMK"nın 135. maddesi uyarınca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması konusunda karar aldırma imkânı bulunduğu hâlde Kanun"da öngörülen usullere riayet etmemesi, bu bağlamda kayda alma esnasındaki durumun kayıt cihazını satın aldıktan sonra yapmış olduğu da gözetildiğinde ani geliştiğinden bahsedilememesi ve katılan ...’e karşı işlenen bir suç da bulunmaması karşısında, elde edilen delilin hukuka uygun olduğundan söz edilemeyecektir.
Bu itibarla, temyiz incelemesi sırasında söz konusu delilin değerlendirme dışı bırakılması gerekmektedir.
3- Sanıkların üzerlerine atılı nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunun sabit olup olmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’ün 38552 sicilli ve suç tarihinde İstanbul Anadolu Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olduğu, 30.04.2006 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı,
İstanbul Barosu Başkanlığının 29.12.2017 tarihli ve 112092 sayılı yazısına göre; sanık ...’un 14995 sicil numaralı olup 11.02.1988 tarihli avukatlık ruhsatı ile sanık ...’un 36798 sicil numarası ile 23.11.1995 tarihli avukatlık ruhsatı ile avukatlık mesleğini ifa etmeye başladıkları,
HSK Başmüfettişliği tarafından Adli Bilişim Uzmanından aldırılan 13.01.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre; çözümlenmek üzere tevdi edilen bir adet CD ile bir adet USB bellek içerisindeki veriler incelendiğinde “Video. mp4” isimli 49 dakika 24 saniyelik bir adet video dosyası olduğu, CD içeresinde “Para için müvekkilini satan avukat” isimli bir video dosyasının bulunduğu, USB bellek içerisindeki videonun kesintiler yapılmış daha kısa hâli olduğu ve videodaki şahıslara ait ekran görüntüleri, görüntülerin başında “şahısların cep telefonuna gönderdiği mesajlar” başlığı altında belirtilen yazılı içeriklerin metin hâli, video başlangıcında bulunan ve görüntüsü olmayan yaklaşık bir dakikalık konuşmalar ile videonun kamera görüntülerinin olduğu bölümdeki konuşmaların çözümünün metin hâli rapora eklenerek çözümünün yapıldığı,
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 12.10.2015 tarihli ve 3141 sayılı uzmanlık raporuna göre; söz konusu CD içerisinde “Avukat ...’un müvekkilini sattığı anlar” adı altında uzantılı kaydın bulunduğu, kamera kaydının toplam 13.46 saniye olduğu, kaydın ilk 14 saniyesinde tarih ve zaman bilgisinin bulunmadığı, kamera kaydının 15 saniyesinden sonra geçiş efekti ile birlikte 12.44.00’da zaman bilgisinin görülmeye başlandığı, 12.45.11’e kadar karanlık bir ekran ile iki şahıs arasında geçen testlerin ve alt yazıların olduğu, kamera sayacının 15.17.14’ten başlayarak 15.54.38’de sona eren görüntü, ses ve alt yazıları içerdiği, 12.45.11’den başlayan bu kaydın tamamının aynı mekanda yapıldığı, kaydın 00.04.27, 00.05.51, 00.07.12, 00.13.15 zamanlarında atlamaların bulunduğu, kamera kaydında görüntü ve sesin senkronize olarak ilerlemediği, yaklaşık 2-3 saniye kaymanın bulunduğunun tespit edildiği,
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 20.06.2016 tarihli ve 01252 sayılı uzmanlık raporuna göre; inceleme konusu kayıt üzerinde yapılan incelemelerde,
2.1. “VİDEO” isimli kaydın başında ve sonunda yer alan konuşmaların söylemsel olarak herhangi bir diyaloğun başlangıç ya da bitiş sözcüğü olamayacağı,
2.2. İnceleme konusu konuşma kaydının “02.05” ve “02.07” sürelerindeki sinyal özelliklerinde olağandan sapan değişimler görüldüğü, ancak bu durumun kayıt dışı ya da kayda sonradan müdahale ile oluşabilecek değişimlerden kaynaklı olup olmadığı yönünden herhangi bir kanaat beyanında bulunmanın mümkün olmadığı,
2.3. İnceleme konusu konuşma kaydının “02.25”, “9.14”, “19.13”, “29.12”, “33.57”, “35.17” ve “41.22” sürelerinde kaydın olağan akışını bozan kesintilerin olduğu,
2.4. İnceleme konusu kaydın 2.2 ve 2.3’te belirtilen süreler dışında 1’deki ölçütler bakımından bütünlük arz ettiği,
3.1. 2.1’de ulaşılan bulgular ışığında, söz konusu kaydın başında ve sonunda yer alan konuşmaların söylemsel olarak herhangi bir diyaloğun başlangıç ya da bitiş sözcüğü olamayacağı, bu kısımlardan önceki ve sonraki muhtemel konuşmaların kayıttan çıkarıldığı ve söz konusu kaydın daha uzun bir diyalog içerebileceği,
3.2. 2.2.’de ulaşılan bulgular ışığında, aynı madde de belirtilen sürelerde tutarsızlıklar görüldüğü, ancak bu tutarsızlıkların kayıt cihazı kaynaklı ya da kayda sonradan müdahaleyle oluşan sinyal değişimleri kaynaklı olup olmadığı yönünden herhangi bir değerlendirme yapılamadığı,
3.3. 2.3.’te ulaşılan bulgular ışığında, aynı maddede belirtilen sürelerde tutarsızlıklar görüldüğü, söz konusu bu tutarsızlıkların kayda sonradan müdahaleyle oluşan sinyal değişiklerinden kaynaklı olabileceği, söz konusu kayıtta konu bütünlüğünü, sözcük, sözce ya da diğer seslerin çıkarılması yoluyla bozabilecek bir müdahalenin bulunduğu,
3.4. 2.4’te ulaşılan bulgular ışığında, 2.2. ve 2.3’te belirtilen bölümlerin dışında kalan inceleme konusu sesler ve konuşmalar üzerinde, arka plan seslerinin kaydın geneline uyumu, dip gürültüsünün akıcılığı ve sabit şiddette süregenliği yönüyle bütüncülük arz ettiği, söz konusu kaydın belirtilen bölümlerinde konu bütünlüğü, sözcük, sözce ya da diğer seslerin çıkarılması, eklenmesi yoluyla bozabilecek herhangi bir ekleme ya da silme işleminin bulunmadığı,
Adli Tıp Kurumunun 30.03.2016 tarihli ve 496 sayılı raporuna göre; ekte gönderilen “Video.mp4” isimli video dosyasının boyutunun “3949 MB”, çözünürlüğünün “1280x720@fps”, süresinin “49.24.09”, değiştirilme zamanının 20.06.2015, video kayıt zamanına göre "dakika.saniye.kare" olarak “02.05.09, 02.07.02, 09.14.07, 19.13.10, 29.12.13, 33.57.14, 35.17.15, 41.23.17” zamanlarında aktarma (kesinti) yapıldığı, “00.00.00-01.20.16” ile “48.06.07-49.24.09” zaman aralıklarında ekleme yapıldığı, ayrıca turn kayıt süresince görüntü üzerine metin eklendiğine dair bulgu tespit edildiği cihetle görüntü dosyasının bir video düzenleme programı ile oluşturulmuş olduğu,
Pendik Kaymakamlığı Tapu Müdürlüğünün 24.03.2016 tarihli ve 697849 sayılı yazısına göre; İstanbul ili Pendik ilçesi Dolayoba Mahallesi 8282 ada 5 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 02.02.2012 tarihinde kat irtifakı tesis edildiği, 6. kat 27 numaralı bağımsız bölümün İpekler Mavi Kule Yapı İnş. Madencilik Gıda Tur. San. Tic. Ltd. Şti. adına tapu kütüğüne tescil edildiği, 09.11.2012 tarihli işlemde taşınmazın satışının Pekyap Gıda Tarım Mad. Tur. San. Tic. Ltd. Şti.’ne yapıldığı, 19.02.2013 tarihinde anılan şirketin söz konusu tanışmazı ...’a 100.000 TL bedelle sattığı, 09.07.2014 tarihli işlem ile taşınmaz üzerine kurulan kat irtifakı terkin edilerek taşınmazın adi mülkiyete çevrildiği, bu işlem sonucunda söz konusu taşınmazın ... adına tapu kütüğüne tescil edildiği, ...’un 30.06.2015 tarihinde taşınmazı Erdoğan Gençer’e 126.000 TL bedelle sattığı, Erdoğan Gençer’in 12.01.2016 tarihinde Esel Yapı İnş. Gayrimenkul İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’ne 132.000 TL bedelle sattığı, anılan şirketin de 04.03.2016 tarihinde 200.000 TL bedelle VMM Varol Makina Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’ne sattığı,
17.10.2012 tarihli konut rezervasyon formuna göre; İstanbul ili Pendik ilçesi Dolayoba Mahallesi 8282 ada 5 parsel 6. kat 27 numaralı bağımsız bölüm numaralı taşınmazın 300.000 TL bedelle satımına ilişkin ... ve İpekler Kule Yapı İnş. Madencilik Turizm San. Ltd. Şti. tarafından imzalandığı, akabinde taraflar arasında aynı tarihte gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tanzim edilerek imzalandığı,
20.02.2013 tarihli adi ortaklık belgesine göre; 300.000 TL karşılığı satın alınan İstanbul ili Pendik ilçesi Dolayoba Mahallesi 8282 ada 5 parsel 6. kat 27 numaralı bağımsız bölümün yarı yarıya hissesinin ... ve ...’a ait olacağı belirtilerek iki şahit huzurunda taraflarca imzalandığı,
02.07.2015 tarihli ibranemeye göre; İstanbul ili Pendik ilçesi Dolayoba Mahallesi 8282 ada 5 parsel 6. kat 27 numaralı bağımsız bölümün maliki ... tarafından verilen vekâletname uyarınca satış konusunda yetkili kılınan Abdulkadir Oldu’nun 30.06.2015 tarihinde alıcı Erdoğan Gençer’e 330.000 TL’ye peşin ve nakit olarak satıldığı, satışından elde edilen paranın ortaklar ... ve ...’e eksiksiz olarak teslim edildiği,
Vakıfbank Kaynarca Şubesinin 14.03.2016 tarihli, 494 sayılı yazısı ve eklerine göre; ...’ün Tuzla-İçmeler Şubesinden 12.11.2012 vade başlangıç tarihli ve 36 ay vadeli 50.000 TL çektiği kredinin ödeme aşamasında olduğu, yine aynı şubeden 18.06.2013 tarihinde 48 ay vadeli 50.000 TL bedelli kredi çektiği,
Garanti Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğünün 23.03.2016 tarihli ve 5539535 sayılı yazısı ile eklerine göre; ...’ün 13.11.2012 tarihinde 100.000 TL tutarlı 48 ay vadeli ihtiyaç kredisi kullandığı,
21.01.2015 tarihli genel beyan mal bildirimi evrakına göre; 120.000 TL’nin banka-menkul değerler bölümünde Yasemin Sezgin Alagöz tarafından görev yaptığı İstanbul ili Bostancı ilçesi Hayrullah Kefoğlu Anadolu Lisesi Müdürlüğüne bildirildiği,
Emekli Sayıştay Uzman Denetçilerince tanzim olunan 17.01.2020 tarihli rapora göre; sanık ...’in eşine ait Garanti Bankası İstanbul Sahrayı Cedit Şubesinde mevcut 90.000 TL ile ilgili olarak mal beyanında bulunulmadığı, ancak sanık ...’in eşi olan öğretmen Yasemin Sezgin Alagöz’ün İstanbul Bostancı Hayrullah Kefoğlu Anadolu Lisesi Müdürlüğüne verdiği 21.01.2015 tarihli genel mal beyanı bildiriminde toplam 120.000 TL’nin banka-menkul değerler bölümünde beyan edildiği,
Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/485 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; ..., Mustafa Ergin ve Uğur İşlemecioğlu’nun sanık, Okan Çakır’ın şikâyetçi, Gülcan Çakır, Onur Çakır, Mustafa Direk ve Osman Ör’ün katılan oldukları, Osman Ör’ün vekillerinin Avukatlar Mehmet Yılmaz, Zehra Yılmaz ve ... olduğu, sanıklar hakkında kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle bir işin görüleceği vaadiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan cezalandırılmaları istemiyle dava açıldığı, sanıkların İstanbul Valisinin oğlu Barış Güler, Başbakanın eşinin kardeşi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının yeğeni Fatih Yaşar Kocadağ ve Ankara"da bakanlıklar nezdinde birçok bürokratı tanıdıklarını, bunların araya girmeleri ile alınması zor olan hafriyat dökümüne ilişkin ruhsatın alınarak kârlı bir iş yapacakları beyanı ile katılanlar Osman Ör ve Okan Çakır"dan değişik zamanlarda, değişik miktarlarda para alarak nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri kabul edilerek, sanık ... hakkında verilen ayrı ayrı iki kez TCK"nın 158/2, 43/1, 62, 52/2 ve 53. maddeleri gereğince 4 yıl 2 ay hapis ve 83.320 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükümlerin Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince 06.02.2013 tarih ve 19609-2140 sayı ile onanarak kesinleştiği,
İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.06.2011 tarihli ve 485-182 sayılı kararının onanması üzerine ... hakkında verilen hükümlerin infaza verilmesi üzerine sanıklar ... ve Mustafa Ergin müdafilerinin 30.01.2014 tarihli dilekçe ile infazın durdurulmasına ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin taleplerinin Mahkemece 20.02.2014 tarihli ek karar ile yeniden yargılamayı gerektirecek sebepler mevcut olmadığından bahisle reddedildiği, bu karara yapılan itiraz üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 14.03.2014 tarih ve 521 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verildiği, 30.04.2014 tarihinde sanıklar Mustafa Ergin ve ... müdafilerinin aynı sebeplere dayanarak infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi taleplerinin 07.05.2014 tarihli kararla reddine karar verildiği, yapılan itiraz üzerine İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamadan sonra ortaya çıkan ruhsat alma işinin tamamlandığı, katılan Okan Çakır"a teminat olarak verilen taşınmazın değerinin belirlenmesi gerektiği, bu sebeple de yargılamanın yenilenmesi gerektiğinden bahisle itirazın kabulüne dair 30.05.2014 tarihli ve 1108 değişik iş sayılı kararda mahkeme başkanının İbrahim Balık olduğu, kararın verilmesi üzerine yapılan yargılamada 13.11.2014 tarihli birinci oturumda mahkeme başkanının Fahrettin Baş, üyelerin Muhammet Öz ve ... ile Cumhuriyet savcısının Gökhan Göktaş olduğu, sanık ... vekili ile katılan Osman Ör vekili Avukat Mehmet Yılmaz’ın geldiği ve duruşmanın 05.02.2015 tarihine bırakıldığı, 05.02.2015 tarihli oturumda mahkeme başkanının Muhammet Öz, üyelerin İbrahim Okur ve ..., Cumhuriyet savcısının Gökhan Göktaş olduğu, katılan Osman Ör vekili ... ile sanık ... müdafi ile bir kısım davanın taraflarının katıldığı duruşmanın 14.05.2015 tarihine bırakıldığı, 14.05.2015 tarihli oturumda mahkeme başkanının ..., üyelerin ... ve Nuri Kaplan, Cumhuriyet savcısının ... olduğu, sanık ... müdafi ile katılan Osman Ör vekili ... ile bir kısım davanın taraflarının katıldığı, Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütaalada bulunduğu, sanık ... vekili ...’un mahkemeye verdiği 03.07.2015 tarihli dilekçesine göre, karşı tarafın vekili ile yaptıkları görüşmelerin usule aykırı olarak kaydedilip montajlandığından bahisle ...’in vekilliğinden istifa ettiği, 15.10.2015 tarihli karar duruşmasında mahkeme başkanının ..., üyelerin ... ve Nuri Kaplan, Cumhuriyet savcısının ise ... olduğu, sanık ... müdafileri ile katılan Osman Ör vekili ... ile davanın bir kısım taraflarının geldikleri, hâkimin reddedilmesi üzerine talebin oy birliğiyle reddine karar verildikten sonra Mahkemenin 2008/485 esas sayılı hükmünün onaylanmasına ve infazın devamına karar verildiği, bu hükümlerin, sanıklar ..., Mustafa Ergin ve Uğur İşlemecioğlu müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince 25.09.2018 tarih ve 4380-5935 sayı ile onandığı,
İstanbul Anadolu 56. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/56 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; ... ve ...’un katılan olduğu, ...’in kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından dolayı TCK’nın 133/2 ve 136/1. maddelerince yargılandığı, iddianamade sanığın 27.06.2015 tarihinde internette gizlice kayıt ettiği “Müvekkilini para karşılığında satan avukat” başlığı ile yayınladığı videoyu paylaştığından cezalandırılmasının talep edildiği, yapılan yargılama neticesinde sanığın aleyhine suç işlendiği ve konuşmaları kendi lehine delil elde ederek yetkili kurumlara sunduğu ve ispat amacıyla hareket ettiğine ilişkin savunmasının aksine delil bulunmadığından ayrıca İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlar Şube Müdürlüğünce videoyu yükleyen kişi ve yüklenen yer ile birlikte IP adreslerinin istenmesine rağmen tespit edilemediğinden yeterli delil bulunmadığından bahisle atılı suçlardan beraatine karar verildiği, hükümlerin katılan ... vekili ve katılan ... tarafından istinaf edildiği, İstanbul Anadolu 56. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.08.2020 tarihli ve 56 sayılı yazısına göre kararın henüz kesinleşmediği,
Yargıtay 15. Ceza Dairesince 09.07.2018 tarih ve 1-1 sayı ile; TCK"nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, failin onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesinin nitelikli dolandırıcılık kabul edildiği, sanık olan Cumhuriyet savcısı ... ile katılan ...’in önceden tanıştıkları, katılan ..."in şikâyeti üzerine katılanın sanık olarak yargılandığı İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasında görülmekte olan yargılamanın yenilenmesi davasına bakan mahkeme başkanı hakkında yaptığı şikâyet sonucunda, ilgili mahkeme başkanı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3. Dairesinin 13.10.2015 sayılı kararıyla dilekçenin işleme konulmamasına karar verildiği, katılanın, ..."ün Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı ve sanık olarak yargılandığı bahse konu davanın hâkimini tanıdığını bildiği, bu hususta sanık Cumhuriyet savcısının, katılanın denetim imkânını ortadan kaldıracak mahiyette hileli herhangi bir söz ve davranışı söz konusu olmadığından dolandırıcılık suçunun hile unsurundan bahsedilemeyeceği, öte yandan; sanıklar ..., ... ve ..."un, aynı eylem, irade ve karar birliği içerisinde birlikte hareket etmek suretiyle, katılan hakkında verilen ve kesinleşmiş mahkûmiyet kararı ile ilgili olarak devam etmekte olan yargılamanın yenilenmesine ilişkin inceleme ve yargılama yapan İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı ve üyeleri ile duruşma savcısını tanıdıkları, adamları olduğu, yargı kurumunda da tanıdıkları olduğu, istedikleri parayı vermesi hâlinde kendisini cezadan kurtarabileceklerini söyleyip, “Bu davada seni temsil edecek avukatları da biz ayarlayacağız, onlara da ayrıca avukatlık ücreti ödeyeceksin, biz bu parayı kendi aramızda da bölüşeceğiz, Eğer bize bu parayı vermezsen mahkeme yeniden yargılama talebini sonsuza kadar reddederek mahkûmiyet kararı verecektir. Sen de kalan 8 yıl hapis cezanı paşa paşa çekersin." yönünde beyanlarda bulunmak suretiyle katılandan, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına icbar ettikleri, diğer taraftan katılan ..."in dolandırıcılık suçundan, Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesince 07.06.2011 tarihli ve 485-182 sayılı karar ile toplam 8 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildiği, hükümlerin temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince 06.02.2013 tarihli ve 19609-2140 sayılı kararla onanmasına karar verildiği, soruşturmaya konu olan İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı görülmekte olan yargılamanın yenilenmesi davasında ise sanık ..."in yeniden yargılanma talebinin reddedildiği, dosyanın temyiz edilmesi üzerine Daireye gönderildiği, henüz inceleme aşamasında olduğu, TCK"nın 158-2. maddesinde belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçunun cezasının üç yıldan on yıla kadar olup, TCK"nın 250. maddesinde belirtilen irtikap suçunun cezası ise beş yıldan on yıla kadar olarak öngörüldüğü tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu"nun 86. maddesinde "Hakim ve Savcıların suçlarına iştirak edenler aynı soruşturma ve kovuşturma mercilerine tabi" olduğunun ifade edilmesi, son soruşturma kararındaki sanık Cumhuriyet savcısına yönelik eylemlerin nitelendirilmesi ve isnad olunan eylemin vasfına göre; TCK"nın 250. maddesindeki irtikap suçunun cezasının alt sınırının, TCK"nın 158-2. maddesinde belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçundan daha fazla olması karşısında; sanık ... ve birlikte hareket eden sanıklar ... ve ... hakkında ilk derece yargılama mercisinin Yargıtay 5. Ceza Dairesi olduğuna karar verildiği,
Yargıtay 5. Ceza Dairesince 16.07.2018 tarih ve 29-17 sayı ile; İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.04.2018 tarihli son soruşturmanın açılması kararında yargılama konusu edilen eylem ile sanıkların TCK"nın 158/2. maddesi uyarınca nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu işlediklerinin belirtildiği, Cumhuriyet savcısı olan sanık ..."ün, şikâyetçi/hükümlü ... hakkında İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasında görülen yargılamanın yenilenmesine ilişkin davada herhangi bir görev ve yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla somut olayda sanık Cumhuriyet savcısı ve avukatların eylemlerinin sübutu hâlinde 5237 sayılı TCK"nın 250/1. maddesinde düzenlenmiş olan kamu görevlisinin, görev ve yetki alanına giren bir işlemi yaparken veya o işlemi yapabilecek durumdayken bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi suretiyle gerçekleşen icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturma olanağının bulunmadığı, kaldı ki son soruşturma kararında sanıkların şikâyetçiye maddi cebir veya tehditte bulunduklarına veyahut da bu boyuta varmayan davranışlarla doğrudan veya dolaylı olarak zorlayıcı hareketlerde bulunduklarına dair bir anlatımın da bulunmadığı, sanıklar haklarında şikâyetçiye/hükümlüye manevi cebirde bulunduklarına dair açılmış bir dava bulunmadığından, son soruşturma kararında açıkça "...İstedikleri parayı vermesi hâlinde kendisini cezadan kurtarabilecekleri yönünde beyanlarda bulunmak suretiyle hileli davranış ve sözlerle müştekiden haksız yarar sağlamaya çalıştıkları, bu suretle sanıkların TCK"nın 158/2. maddesinde ... düzenlenen nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu işledikleri hususunda yeterli ve kuvvetli şüphenin doğduğunun" belirtildiği, son soruşturmanın açılması kararındaki niteleme ve anlatıma göre sanıklara atılı suçlardan cezası en ağır suçun nitelikli dolandırıcılık suçu olmasına göre ilk derece yargılaması yapma görevinin Yüksek Yargıtay 15. Ceza Dairesine ait olduğundan karşı görevsizlik kararı verildiği,
Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluca 28.12.2018 tarih ve 200-262 sayı ile; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesi ve İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.04.2018 tarihli ve 32-220 sayılı son soruşturmanın açılması kararında sanıkların üzerlerine atılı TCK"nın 158/2 ve 35. maddelerinde düzenlenen kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle ve bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçuna teşebbüs ile sanık ..."ün ayrıca 3628 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan dolayı 2802 sayılı Kanun"un 89 ve 90. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları isteminde bulunulmuş ise de, son soruşturmanın açılması kararında sanıkların eylemlerine yönelik anlatım dikkate alındığında sanıklar hakkında suç tarihi itibarıyla herkes tarafından işlenmesi mümkün olan nüfuz ticareti suçundan kamu davası açıldığı, ilk derece yargılamasını yapma ve sonuçlandırma görevi Yargıtay 5. Ceza Dairesine ait buluduğuna karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Müfettiş beyanında; İstanbul ve Kocaelinde müteahhitlik yaptığını, dolandırıcılık suçundan dolayı Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda hakkında toplam 8 yıl 4 ay hapis cezası verildiğini, kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, bu davada 74 gün tutuklu kaldığını, karar kesinleşip infaza verilince hakkında yakalama kararı çıkartıldığını, o tarihte Pendik Cumhuriyet savcısı olan sanık ... ile Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davası nedeniyle tanıştıklarını, sanık ..."e dava konusunda bir şey anlatmadığı hâlde konuya vakıf olduğunu anladığını, o davanın ilk savcısı olan Ahmet Karakaya için “Benim arkadaşım keşke bana söyleseydin böyle olmazdı” gibi sözler söylediğini, ancak bu sözleri ciddiye almadığını ve sanık ...’in “Bizim tanıdığımız güçlü avukatlar var” demesi üzerine “... isimli avukatı tanıyor musunuz?” dediğini, o tarihte bu şahsı tanımadığını söylediğini, 2011 yılının başlarında ise dosyası Yargıtayda temyiz incelemesi aşamasındayken sanık ...’ün bu davada şikâyetçi vekili Avukat ...’un aile dostu olduğunu, hatta sanık ... ile yaptıkları işleri Avukat olan sanık ... vasıtasıyla yaptırdıklarını söylemesi üzerine sanık ... ile görüşmek istemediğini ifade ettiğini, daha sonra sanık ...’ün Diyarbakırlı olan ismini hatırlayamadığı bir avukat ile kendisini tanıştırdığını ve onun dosyayı inceleyebileceğini söylediğini, o avukatı beğenmediği için teklifi kabul etmediğini, sanık ... ile bir yerde buluştuklarında sanık ...’ün “Benim dediklerimi yapmadığın için bunlar böyle oldu. Sen benim kardeşimsin” dediğini, hakkında yakalama kararı devam ederken sanık ...’ün yanında bir Cumhuriyet savcısı ile birlikte ofisine geldiğini, bu Cumhuriyet savcısına Pendik Aydınlı Yolu üzerinde “Mavi Kule” olarak bilinen bir rezidanstan 450.000 TL’ye bir daire satıp karşılığında parasını da aldığını, daha sonra sanık ... de aynı yerden daire satın almak isteyince dairenin fiyatının 450.000 TL olduğunu ve buranın 10 metre kare daha küçük olduğunu belirttiğini, pazarlık yaparken kardeşi olan tanık ...’in de yanlarında bulunduğunu, kendisine ve kardeşine sanık ...’ün “Ben Adem’e yardımcı olacağım, benim çok tanıdığım var” gibi sözleri devamlı söylediğini, pazarlık sonunda 380.000 TL’ye anlaştıklarını, daha sonra sanık ...’ün ofise gelip biraz daha indirim yapmasını isteyince 300,000 TL’ye anlaşıp konut rezervasyon formunu imzaladıklarını, sanık ...’ün bankadan kredi çekmek suretiyle 90.000 TL’yi o dönemde sahibi bulunduğu İpekler Mavi Kule İnşaat Firmasına verilmek üzere kendisine teslim ettiğini, kalan 210.000 TL’yi ise alamadığını, sanık ...’ün 10-15 gün sonra çektiği krediyi kapattığını söylediğini, hakkında yakalama kararı çıkartılınca o dönem yurt dışına çıktığını, sanık ...’ün bu güne kadar kalan parayı ödemediğini ve başka biri ile haber göndererek baskı yaptığını, daha sonra ise kardeşi olan tanık ... tapu müdürlüğüne söz konusu dairenin tapusunu devretmek üzere gittiğinde telefonla tanık ..."i aradığını, burada sanık ... ile tanık ...’un birlikte olduğunu ancak sanık ...’ün tapuyu üzerine almayıp tanıdığı olan tanık ...’un üzerine almak istediğini söyleyince telefonda, “Madem öyle istiyor akrabası ise ver” dediğini ve dairenin tapu kaydının tanık ...’un adına tescil edildiğini, söz konusu dairenin giderlerini kapsayan aidatın bir defa sanık ... tarafından ödendiğini, daha sonra aidatlar ödenmeyince avukatı aracılığıyla tanık ... hakkında icra takibi başlattıklarını, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesine yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edildiğini, o dosyada sanık ...’un şikâyetçi olan Osman Ör’ün avukatı olduğunu, ilk olarak bir restorantta sanık ... ve sanık ... ile buluştuklarını, burada sanık ...’un “Biz seninle birçok kez bağlantı kurmaya çalıştık ancak sen istemedin.” diyerek Yargıtaydaki dosyasından bahsettiğini, “Şu anda sizin yargılamanın iadesi dosyasına bakan İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyetini ve duruşma savcısını tanıyoruz” dediğini, daha doğrusu ağır ceza mahkemesi başkanı ve heyetini sanık ...’un, duruşma savcısını ise sanık ...’ün tanıdığını, ailece görüştüklerini, bunların üzerinde etkili olduklarını, adamları olduklarını, istedikleri mahkemeden diledikleri kararı çıkarttıklarını söylediklerini, ayrıca aynı ortamdayken sanık ...’un “2 milyon Dolar verirsen bu işten beraat edersin” dediğini, sanık ... ile sanık ...’un söz konusu heyetin ve duruşma savcısının Yargıda Birlik Platformu üyeleri olduğunu ve verilecek avukatları kendilerinin ayarlayacağını söylediklerini, kim olduğunu sorduğunda sanık ...’ün “Avukat ... isimli bir arkadaşımız var bütün işlerimizi onun üzerinden yapıyoruz” dediğini, bu konuşmaların yargılamanın yenilenmesi davasının ikinci duruşmasının yapıldığı zamanda gerçekleştiğini, bu avukatla tanışmak istediğini söyleyince sanık ...’ün "Bundan sonraki görüşmeleri sanık ...’un bürosunda yapalım" dediğini, sanık ...’un da bu sözleri teyit ettiğini, sanık ...’ün aynı gün akşam telefonla arayarak "Canım kardeşim çok iyi olacak, Ömer benim canım ciğerim ailecek görüşüyoruz” deyince sanığa, “Ben Ömer’i tanıyorum. Kişiliğini pek tasvip etmiyorum” dediğini, sanığın da “Sen Ömer’in teklifini düşün yarın bir araya gelelim netleştirelim.” deyince, sanığa “Telefonda konuşmayalım yarın buluşalım” dediğini, sanığın “Ben de yarın nöbetçi savcıyım zaten rahat rahat geniş zamanda ben de seni Kadıköy’e bir restorana davet ediyorum” dediğini, bir gün sonra saat 18.30 gibi sanık ...’ü adliyeden alıp restorana gittiklerinde sanık ...’ün “Ömer çok iyi bir arkadaşımız” demesi üzerine, sanık ...’un dava dışı olayın şikâyetçisi Osman Ör’ün avukatı olduğunu, nasıl böyle davrandığını sorunca, sanığın “Sen onları karıştırma” dediğini, sanığa “Benden istenilen 2 milyon parayı yatsam yatsam 3 sene yatarım, ben bu parayı bu süre içerisinde zaten kazanamam” deyince sanığın bunu indirebileceğini hatta sanık ... ile görüşmede 1 milyon 200 bin TL’ye kadar indirebileceğini söyleyince bunun çok fazla olduğunu söylediğini, sanık ...’ün sanık ...’un ofisinde ertesi gün iş çıkışında 18.30-19.00 gibi görüşeceklerini söyleyince kendisine kumpas kurulabileceği düşüncesi ile bir kayıt cihazı satın aldığını, ertesi gün sanık ...’un ofisine gittiğini, 15 dakika sonra Avukat olan sanık ...’un daha sonra ise sanık ...’ün geldiğini, büroda oturmaya başladıklarını, bu sırada kayıt cihazının çalışır vaziyette olduğunu, sanık İsmal Alagöz’ün burada sanık ...’un makam koltuğunda oturduğunu, sanık ...’un “Kardeşim size bir rakam söyledik, o rakamın da hepsini şu an istemiyoruz bunun 250 bin Dolar"ını peşin vereceksin geri kalanını da biz 1. Ağır Ceza Mahkemesinden kararı çıkarttığımız zaman alırız” şeklinde söylediğini, ona “Bir sürü avukatım var bu parayı istediğiniz için bu durum bende bir bağlantınız olduğu izlenimini doğurdu” deyince sanık ...’un “Yargıda Birlik Platformunun ülkücü grubuyuz hepsi bizim arkadaşımız” dediğini, “Kim arkadaşınız” diye sorduğunda, “Mahkeme başkanı bizim dediğimizin dışına çıkamaz, biz nasıl istersek dosya öyle çıkar. Sen parayı ver” deyince parayı ödeyeceğini söylediğini, sanık ...’ün bu konuşmaları dinlediğini, bu parayı veremeyeceğini anlamaları üzerine söz konusu parayı 1 milyon Dolar’a kadar indirdiklerini ve sanık ...’un “Yarın 250 bin Dolar’ı vereceksin” dediğini, “... ve mahkeme savcısı dosyayı incelesin mahkeme günü zaten yaklaşıyor. Ne kadar erken bu parayı verirsen bu iş o kadar erken biter” dediklerini, onlardan garanti istemesi üzerine sanık ...’un bu işin avukat işi olmadığını söyleyip “Garanti ne istiyorsun” dediğini, kendisinin de “Bu iş bitmezse benim param ne olacak” dediğini, kendisine sanık ...’ün devrede olduğunu söylediğini, sanık ...’ün kendisine kefil olup olamayacağını sorduğunda sanık ...’ün “Beni bu işe karıştırma” dediğini, ancak dışarıda kefil olduğunu söylediğini, o sırada Cumhuriyet savcısı Oğuzhan Maden’in bürodan içeriye girdiğini ve bir süre sonra arka odaya gittiğini, sanık ...’un “Oğuzhan da bizim kardeşimiz, Oğuzhan senin dosyanı inceliyor, Yargıda Birlik Platformunda İstanbul temsilcisi” dediğini, kendisinin 250 bin Dolar"ı 400 bin TL olarak verebileceğini söylediğini, yargılamanın kaç ayda biteceğini sorduğunda sanık ...’un müvekkili olan tanık Osman Ör ile ilgili bir şikâyetin olduğunu o dosyaların birleştirileceğinden birkaç oturum süreceğini söylediğini, bunun uzun bir süre olduğunu ifade ettiğini, sanık ...’un sanık ...’un o zamanki ağır ceza mahkemesi başkanı ile dosya konusunda görüşmüş olduğunu söylediğini, parayı hazır etmek üzere bir hafta süre istediği, ertesi gün ise sanık ...’a vekâletname verdiğini, sanık ...’un dosyayı alıp incelediğini söylediğini, daha sonra bu bir haftalık süre içerisinde duruşma başkanı ve savcısının değişmesi üzerine sanık ...’u çağırıp konuştuğunu, sanık ...’un yeni başkanın da kendilerinin arkadaşları olduğunu, aynı şekilde devam edeceğini, yeni başkan olarak da ...’ın atanacağını söylediğini, bunun üzerine parayı ödemeyi aksattığını, sanık ... ve sanık ...’un telefonda sürekli kendisini sıkıştırdığını, sanık ...’ün görüşmek istemesi üzerine Kartal Adliyesinin arkasındaki Mado kafede sanık ... ile buluştuklarını, burada kayıt cihazını hazır edip çalıştırdığını, sanık ...’ün “Seninle bir şey görüştük, bunlar güçlü, sen bu parayı ver” diyerek, kimleri tanıdığını dile getirip müsteşara kadar hepsinin iyi arkadaşı olduğunu, sanık ...’un ofisinde sürekli buluştuklarını ifade ettiğini, bu parayı vermeyeceğini sanık ...’e söyleyince, sanık ...’ün sanık ...’un kendisi hakkında kayıt yaptığından şüphelenerek tedirgin olduğunu, o akşam yatamadığını söylemesi üzerine sanık ...’ün "Böyle bir şey olmamıştır" diye sanık ...’a söylediğini, sanık ...’e “Sanık ... doğru söylemiş ben sizi kayıt ettim, şu anda da kayıt yapıyorum”, dediğini, sanık ...’ün ise “Biz seni kardeşimiz olarak gördük, o zaman bahçeye çıkalım konuşalım” deyip yalvarmaya başladığını ve “Kaydı sil, benim tanıdığım kriminal daire başkanı var” dediğini, kaydı kime vereceğini sorduğunda, ilgili makamlara vereceğini söylediğini, sanık ...’ün yine aynı ortamda “400’ü çıkaramazsan 150 ver sonra 200 verirsin” deyince “Veremem” dediğini, sonra ortamdan ayrıldıklarını, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasındaki sondan bir önceki oturumda delil toplanması yönündeki taleplerinin reddedildiğini, karar duruşmasında da hâkimin reddi talepleri de dahil olmak üzere tüm istemlerinin reddedildiğini, karar duruşmasından önce Cumhuriyet savcının mütalaasından sonra ise sanık ...’ün “Bana bak gördün. Savcıya cezalandırma mütalaası verdirdik, başkan da senin tanıdıklarını dinlemedi, sen parayı vermemekte ısrar ediyorsun ama bu iş daha fazla uzamaz. Bir dahaki duruşmada iş biter. Ya kurtulursun ya kodesi boylarsın” şeklinde adliye koridorunda söylediğini, benzer mahiyette sanık ...’un da mesaj çektiğini, BİMER’e bilgi amaçlı şikâyette bulunduğunu, bu müracaatından sonra sanık ...’un kendisinin vekillikten istifa ettiğini,
Tanık ... Yargıtay 5. Ceza Dairesinde; suç tarihinde HSK üyesi olduğunu, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Oktay Saral"ın danışmanı Nesimi Gözübüyük’ün kendisini arayıp görüşmek için geleceğini söyleyince kabul ettiğini, daha sonra üç kişinin odasına gelip “Savcı ..."ü tanır mısın?” dediklerini, kendisinin de İstanbul’daki savcıların bir çoğunu tanıdığını söyleyerek problemin ne olduğunu sorduğunu, ellerindeki mahkeme kararını gösterdiklerini, incelediğinde Yargıtayca onanmış nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen bir mahkûmiyet kararı olduğunu gördüğünü, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin yeniden yargılama taleplerini reddettiğini, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluyla başvuru yapıldığını ve İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin infazı durduğunu söyleyip evrakları gösterdiklerini, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin ismini görünce başkan İbrahim Balık"ın FETÖ ile iltisaklı olduğunu bildiğinden bu kararın nasıl alındığını sorduğunu, daha sonra sanık ... ile ilgili ellerinde bulunan 1 adet CD verdiklerini, o CD"yi alıp bilgisayarda açmak istediğinde açamadığını, daha sonra teknik elemanları çağırdığını, sanık ... ile sanıklar ... ve ...’tan şikâyetçi olacaklarını, ama bu iş hâllolursa şikâyetçi olmayacaklarını söylediklerini, kendisinin de “Bizim Hâkim arkadaşlarımız kanun ne gerektirirse onu yaparlar, biz bu işe giremeyiz” diyerek onları yolcu ettiğini,
Tanık ... Yargıtay 5. Ceza Dairesinde; suç tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu, internette ... isimli şahsın ses kayıtlarının yayınlandığını, o tarihte basından sorumlu olan Cumhuriyet Başsavcı Vekiline internetteki CD kaydının çözümünün yapılması talimatını verdiğini, ayrıca katılan ...’in sözlü olarak şikâyet etmeye geldiğini söyleyince kendisinin de şikâyetini yazılı olarak bildirmesini istediğini, yazılı olarak yapılan şikâyeti ve CD"yi HSK"ya gönderdiğini, daha sonra Cumhuriyet savcısı olan sanık ...’ün geldiğini, bu CD"nin kendisine karşı kurulmuş bir kumpas ve montaj olduğunu söyleyip katılan ... hakkında şikâyetçi olduğunu söyleyince katılan ... hakkında soruşturma açıldığını,
Tanık Osman Ör Yargıtay 5. Ceza Dairesinde; katılan ...’in başka bir dava kapsamında kendisini dolandırdığı için yargılanıp toplam 8 yıl 4 ay hapis cezası aldığını, sanık ...’un da bu dosyada avukatı olduğunu, katılan ...’in zararını karşılayacağına dair sanık ...’la görüştüğünü öğrendiğini, sanık ...’a zarar olarak 15 milyon TL alırsa davadan vazgeçeceğini söylediğini ancak olayın farklı şekilde algılandığını sonradan öğrendiğini, katılan ..."in ses kayıtlarının internette yayınlandığını, sanıkların ..."i almış olduğu cezadan kurtarmak için ondan para talep ettikleri iddiası konusunda bilgisinin olmadığını,
Tanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; 2013 yılının Şubat ayında İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcı Vekili olarak görev yaptığını, İstanbul Anadolu Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan ... ile ilgili 01.07.2015 tarihinde internette bir video yayınlandığını whatsapp gruplarındaki mesajlardan ve daha sonra Başsavcı olan tanık ...’un kendisini araması üzerine öğrendiğini, yayınlanan videoyu izlediğinde video kaydında sanık ...’ün ve bir kaç kişinin daha konuşmalarını gördüğünü, video içeriğindeki kişiler ve olaylarla ilgili doğrudan bilgi sahibi olmadığını, tanık ... ile telefonda görüştüklerini, o dönem bilgi işlemden sorumlu Başsavcı Vekili olması sebebiyle kendisine bu videonun CD ortamına aktarılmasını söyleyince gereken işlemleri yapıp 01.07.2015 tarihli tutanağı tanzim ettiklerini,
Tanık ...; 2014 yılının Şubat ayından itibaren İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olduğunu, söz konusu dosyanın mahkeme başkanı Nadir Özsoy’un döneminde mahkemelerine geldiğini, kendisinin de içinde bulunduğu Nadir Özsoy ve Muhammet Öz"den oluşan heyetin yargılamanın yenilenmesi talebini şartları oluşmadığından bahisle reddettiklerini, bu karar üzerine sanık müdafileri tarafından yapılan itiraz sonucunda İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesi üzerine dosyanın tekrar Mahkemelerine gönderilmesi sonucu yeni esasa kaydedildiğini, yapılan yargılamanın birinci ve ikinci oturumda yer aldığını, yargılamanın yenilenmesi talebini baştan itibaren yerinde görmediğini, zira dosyayı incelediğinde sanık müdafilerinin taleplerinin CMK’da yer alan yargılamanın yenilenmesi şartlarını taşımadığından iddiaların yeni delil niteliğinde olmadığını düşündüğünü, sanıklar ..., ... ve ...’u şahsen tanımadığını, sanık ...’un ünlülerin avukatı olduğunu basından bildiğini, katılan ..."i de tanımadığını,
Tanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesine 2015 yılı Şubat ayında başkan olarak atandığını, göreve başladığı günlerde söz konusu dosyanın mahkemeye gönderildiğini, ilk oturumuna kendisinin çıktığını, tarafların son derece gergin olduğunu, özellikle sanık müdafilerinin saldırgan bir tutum izlediklerini, hatırladığı kadarıyla duruşmayı adli tatil sonrasına bıraktıklarını, bu tarihten bir hafta ya da on gün sonra internette “Müvekkilini satan avukat” adı altında bir video yayınlandığını, gizli çekilmiş bir kayıt olduğunu, 45 dakikalık videoyu 13 dakikaya indirdiklerini, CD’nin kendisine şikâyet yoluyla da geldiğinden CD’yi incelediğini, söz konusu görüşmelerin içeriğinin kendisinin başkan olmasından önceki dönemle ilgili olduğunu, videoda sanık ..., sanık ... ve katılan ...’in olduğunu gördüğünü, konuşmalarda mahkeme başkanının isminin “Fahrettin Baş” olarak geçtiğini, iddianamede geçen "Mahkeme Başkanı ... arkadaşımızdır hâllederiz" şeklindeki ifadenin yanlış olduğunu, söz konusu görüşmede böyle bir şey gerçekleşmediğini, söz konusu dosyanın normal koşullarda incelenmesi sonrası yargılamanın yenilenmesi talebini reddettiklerini, önceki kararın da onandığını, bu süreç içerisinde katılan ...’in kendisini ve mahkemenin diğer üyelerini reddedip şikâyet ettiğini, sanık ...’ü aynı adliyede çalışmaları nedeniyle tanıdığını, dava sürecinde, öncesinde ya da sonrasında kendisine bu davayla ilgili hiçbir şekilde tavsiye ve telkinde bulunmadığını, odasına gelmediğini, sanık ...’u davanın avukatı olarak tanıdığını ve görüşmediklerini, yargılamanın yenilenmesi dosyasında hiçbir etki altında kalmadan vicdani kanaatlerine göre karar verdiklerini,
Tanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; 2013 yılından itibaren İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olduğunu, söz konusu yargılamanın yenilenmesi dosyasında sanıklardan herhangi birisiyle görüşmediğini, zaten sanık ...’ü tanımadığını, diğer sanıkları da o dosyada avukat olmaları ve duruşmalara katılmaları nedeniyle tanıdığını, duruşma dışında görüşmediğini, katılan ... ile sanıklar arasında bir görüşme gerçekleşip gerçekleşmediğinden haberinin olmadığını,
Tanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; sanık ...’ü tanımadığını, sanıklar ... ve ...’u da daha önceden tanımadığını, ancak yayınlanan söz konusu videodan sonra yargılamanın yenilenmesi dosyasının avukatı olduklarını ve duruşmaya katıldıklarını anladığını, o dosyada Cumhuriyet savcısı olarak duruşmalara katılıp mütalaa verdiğini, hiçbir süreçte sanıklarla ve katılanla görüşmediğini, usülüne uygun olarak yargılamayı yaptıklarını,
Tanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; İstanbul Anadolu Adliyesinde Cumhuriyet Başsavcısının koruması olarak çalıştığını, katılan ... ile sanıklar ... ve ...’u tanımadığını, sanık ...’ü de Cumhuriyet savcısı olması nedeniyle tanıdığını, konuyla ilgili bir bilgisinin olmadığını, katılan ...’in talebi doğrultusunda sanık ... ile bir araya gelmeleri konusunda aracılık yapmadığını,
Tanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; katılan ...’in şoförü olduğunu, iki kere sanık ...’ü katılan ... ile birlikte sanık ...’un bürosuna götürdüğünde sanık ...’ün katılan ...’den yüklü miktarda para istediğine şahit olduğunu, katılan ..."in sanık ...’e “Sayın savcım arkadaşız bu kadar da istenilmez” dediğini, ancak ne için istediğini bilmediğini, daire alışverişine şahit olmakla birlikte ne kadara aldığını, parasını verip vermediğini bilmediğini, sanık ...’ün istediği paranın söz konusu satın aldığı dairenin parasıyla ilgili olup olmadığı konusunda bir bilgisinin olmadığını, sanık ...’u tanımadığını, sanık ...’un ise katılan ...’in değil karşı taraf olan tanık Osman Ör’ün avukatı olduğunu,
Tanık ... Müfettiş beyanında; sanık ...’ün elden ödediği 45.000 TL’yi bankadan çektiği 50.000 TL’lik kredi ile ödediğini, katılan ... hakkında verilen cezanın onanması üzerine katılanın yurt dışına gittiğini, o sırada bazı çeklerin karşılıksız çıktığını ve sanık ...’ün aldığı daire ile başka daireleri sahiplerine devretmek zorunda kaldıklarından paranın tamamını almadan daireyi devrettiğini, katılan ... hakkındaki yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesi üzerine katılan ...’in Türkiye’ye geri döndüğünü,
İstinabe yoluyla alınan beyanında; olaylara kardeşi olan katılan ...’in anlatımlarıyla tanık olduğunu, söz konusu daireyi 300.000 TL’ye sanık ...’e sattıklarını, sanık ...’den 45.000 TL"yi alıp kardeşi katılan ..."e verdiğini, dairenin değerinin de o tarihte 450.000-500.000 TL olduğunu, sanık ...’ün dairenin geri kalan parası olan 255.000 TL"yi vermediğini, daireyi tapu müdürlüğünde sanık ...’ün akrabası olan tanık ..."a katılan ...’den aldığı vekâletname ile devrettiğini,
Tanık ... Müfettiş beyanında; sanık ...’ü aile dostu olması sebebiyle tanıdığını, katılan ...’i de onun vesilesiyle tanıdığını, sanık ...’ün 2012 yılında arayarak "Pendik"te bir inşaat var istersen yatırım amacıyla ortaklaşa bir daire alalım” demesi üzerine İstanbul’a geldiğini ve söz konusu daireyi gezdikten sonra katılan ...’in kardeşi olan tanık ... ile tanıştığını, sonrasında bu daireyi satın almak istediğinde pazarlık neticesinde 300.000 TL’ye satın alabileceklerini öğrenince sanık ..., katılan ... ve birkaç kişi ile birlikte çay bahçesinde oturup söz konusu inşaatın broşürlerini incelediklerini, sanık ... ile katılan ...’in aralarında kontrat imzaladıklarını, kendisinin sadece kendi hissesine düşen 150.000 TL"yi katılan ..."e 2012 yılının Ekim ayında çay bahçesinde elden verdiğini, katılan ...’in bunun karşılığında kendisine bir belge vermediğini, "Bir ara gelin makbuz vereyim" dediğini, sanık ...’ün de aracı ve diğer hissedar olduğu için duyduğu güvenden dolayı bir belge almadığını, ödemiş olduğu 150.000 TL"nin yeni bir iş kurmayı düşündüğünden dolayı biriktirdiği para olup kredi çekmediğini, sanık ...’ün ise kredi çekeceğini söylediğini, sanık ...’ün dairenin kendisine düşen hissesinin parasını ödediğini söylediğini ancak ödeyip ödemediğini görmediğini, tapuda devir işleminin kendisiyle katılan ...’in kardeşi tanık ... arasında yapıldığını, devir sırasında yanlarında sanık ...’ün de bulunduğunu, bu daire ile ilgili olarak kendisiyle sanık ... arasında düzenlenmiş adi ortaklık sözleşmesi olduğunu ve bu belge ve diğer belgeleri ibraz ettiğini, söz konusu dairenin aidatlarının ise İstanbul’da olan sanık ... tarafından ödendiğini daha sonra ise sanık ... ile hesaplaştıklarını, bu daireyi az bir kârla Erdoğan Gencer"e 2015 yılında 330.000 TL"ye satıp sanık ... ile dairenin parasını elden aldıklarını, söz konusu dairenin aidat bedelinin ödenmediğinden bahisle hakkında icra takibi yapıldığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; 2014 yılı HSK seçimlerinde devletin FETÖ terör örgütünün kontrolüne girmesini engelleme çalışmalarında bulunmalarından dolayı kendilerine karşı komplo kurulduğunu, sanık ...’un kendisini arayarak, bir duruşmada sulh olacağını ve karşı tarafın vekilliğini üstlenmek isteyip istemeyeceğini sorması üzerine kabul ettiğini, bu konuyu görüşmek üzere sanık ...’un yanına gittiğinde katılan ...’in de orada olduğunu, sanık ...’un müvekkili olan tanık Osman Ör’ün 10.000.000 TL zararının olduğunu, 2.000.000-2.500.000 TL indireceklerini, bunun karşılığında ceza aldığı dosyadan yargılamanın yenilenmesi yoluna gidildiği için ya hukuki ihtilaf deyip beraat kararı almaya çalışacakları veya TCK’nın 168. maddesinde belirtilen etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandıracakları konusunda konuşup bunun karşılığında vekâlet ücreti olarak 500.000 TL alacaklarını beyan ettiklerini, bu sırada yanlarına katılan ... tarafından çağrılan sanık ...’ün de geldiğini, katılan ...’in sanık ...’ü de pazarlığa dahil etmek istemesi üzerine bu konuyla hiçbir ilgisi yok diyerek onu olaydan uzak tuttuklarını, sanık ...’a müvekkilinin bu görüşmeden ve pazarlıktan haberi var mı diye sorduğunda “Öyle bir şey olmasa nasıl görüşürdük” dediğini, 27.10.2014 tarihinde katılan ...’in kendisine vekâletname verdiğini, duruşma tarihinden bir ya da iki gün önce duruşmaya girmemesini söylemesi üzerine duruşmaya katılmadığını, bir süre sonra sosyal medyada daha önce yaptıkları görüşmelerin kayda alınıp, montajlanıp yayınlandığını görünce istifa ettiğini, duruşmanın olduğu tarihte tanık ...’ın İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı olmadığını, katılan ...’in görüşmelerin sanık ...’un ofisinde yapıldığını söylese de görüşmelerin herkese açık olan Ataşehir Hukukçular Derneğinin Lokalinde gerçekleştiğini, katılan ...’den iki-iki buçuk milyon TL’nin tanık Osman Ör"e ödenmek üzere talep edildiğini, vekalet ücreti olarak beş yüz bin TL talep ettiklerini, videonun birden fazla kısmında kaydın hayatın olağan akışını bozan kesintilerin olduğu hususunun hem Ankara Emniyet Genel Müdürlüğünün raporuyla hem de Adli Tıp Kurumunun raporuyla tespit edildiğini,
Sanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; 2014 yılında sanık ...’ün telefonda katılan ...’in kendisiyle görüşmek istediğini söyleyince bu teklifi kabul ettiğini, katılan ... ve sanık ... ile Ataşehir Hukukçular Derneğinin Lokalinde buluştuklarını, katılan ...’in müvekkili olan tanık Osman Ör"e 10 milyon TL borcu bulunduğunun mahkeme kararı ile de sabit olduğunu, bu borcu ödemek istediğini, hatta söz konusu dosyada dolandırıcılık suçundan hakkında toplam 8 yıl 4 ay hapis cezası verildiğini söyleyince katılan Osman Ör’ün vekili olduğunu ifade edip müvekkili ile görüşmeden bu konuda hiçbir şey taahhüt edemeyeceğini ifade ettiğini, daha sonra müvekkili olan tanık Osman Ör ile görüştüğünde parasını tahsil etmekte ve sulh olmakta kendisini yetkili kılması üzerine ikinci kez Ataşehir Hukukçular Derneğinin Lokalinde buluştuklarını, katılan ...’in 10 milyon TL borca karşılık müvekkilini iki buçuk-üç milyon TL’ye ikna etmesini, zaten yargılamanın yenilenmesi yoluyla davanın görüldüğünü, TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak için sulh olmaları gerektiğini ifade ettiğini, 10 milyon TL borca karşılık 3 milyon TL ödemesi konusunda müvekkilini ikna etmesi için katılan ...’den 500 bin TL avukatlık ücreti talep ettiğini, hiç bir hâkimin ya da savcının ismini kullanmadığını, bunun gizlice ve yasa dışı yapılan kayıtlarda da belli olduğunu, katılan ...’in yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer olduğuna karar veren görevli mahkeme başkanının İbrahim Balık olduğunu ve İbrahim Balık’ın 15 Temmuz"dan sonra FETÖ’ye üye olmaktan tutuklandığını, yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine yeniden görülen davada da tanık Osman Ör"ü katılan vekili olarak temsil ettiğini, duruşma çıkışı katılan ...’in “Sen bu davadan çekilmezsen seni rezil edeceğim” diyerek davadan çekilmesini istediğini, katılan ... tarafından rızalarına aykırı olarak yapılan yasa dışı görüşmelerin kayıt altına alınması ve internette yayınlanması üzerine suç duyurusunda bulunduğunu, İstanbul Anadolu 56. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/56 esas sayılı dosyasında yasa dışı görüntüleri elde etmek ve yayınlamaktan dolayı katılanın yargılandığını, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere montajlanan görüşmelere dayanarak hakkında dava açıldığını, katılan ...’in bu şekilde komplo kurmasının amacının nitelikli dolandırıcılık suçundan almış olduğu ve kesinleşen toplam 8 yıl 4 ay hapis cezasından kurtulmak olduğunu,
Sanık ... istinabe yoluyla alınan beyanında; katılan ...’in Pendik"te inşa etmiş olduğu bir binadan 2012 yılında daire satın alması nedeniyle tanıştıklarını, söz konusu videonun montaj olduğunu ve itibar edilmemesi gerektiğini, üzerine atılı olan kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçuna teşebbüsün yasal unsurlarının oluşmadığını, hileli davranışta bulunanın ise katılan ... olduğunu, kişisel verileri hukuka aykırı şekilde kaydeden katılan ... hakkında başka bir dava açıldığını, eşi Yasemin Sezer Alagöz’e ait hesaba eşinin 2009 yılında 3.750 TL yatırdığını, bu paranın hesap ekstrelerinden de anlaşılacağı üzere zamanla faiz gibi nedenlerle 90.000 TL olduğunu, bu para ile ilgili eşinin 2015 yılı Ocak ayında çalıştığı okula mal bildiriminde bulunduğunu,
Yargıtay 5. Ceza Dairesinde; katılan ...’in ricası üzerine kendisinin sadece katılan ... ile karşı tarafın avukatı olan sanık ...’u bir araya getirdiğini, katılan ...’in iddia ettiği gibi bu görüşmenin bir avukatın bürosunda değil herkesin girip çıktığı umuma açık Ataşehir Hukukçular Dernek Lokalinde gerçekleştiğini, sanıklar ... ve ... ile katılan ...’in başka bir masada, kendisinin de yakınlarında olan ayrı bir masada bulunurken aralarında konuşmaların gerçekleştiğini, katılan ...’in bir gün sonra konuşmaları kameraya çektiğini ve kendisinden bir takım taleplerinin olduğunu dile getirdiğini, buna göre sanık ...’un davadan çekilmesini sağlayıp yeniden yargılamasını yapacak heyete tavassutta bulunmasını talep edince, bunu kabul etmediğini, daha sonraki dönemde polis memuru ... aracılığıyla da şantajlarını yenilediğini, katılan ... hakkında devam eden yargılamanın yenilenmesi davasında esas hakkındaki mütalaanın verildiği günün gecesi elde ettiği gizli kayıtları montajlayarak sosyal medyada yayınladığını, bu olayla ilgili başlatılan inceleme sırasında HSK müfettişliğince mal varlığının araştırıldığını, fransızca öğretmeni olan eşinin hesabında 90.000 TL para tespit edilince hakkında 3628 sayılı Kanun’a muhalefet etme suçundan dava açıldığını, eşinin 2009 yılında Garanti Bankası Sahrayı Cedit Şubesine yatırdığı 3.750 TL’nin zamanla işlemiş olan faizi ile eşinin sonrasında yaptığı birikimlerin ve kayınvalidesi Şerife Sezgin’in eşine emanet ettiği paranın bu meblağa ulaştığını, eşinin zaten bu para ile ilgili kendi kurumuna mal bildiriminde bulunduğunu,
Yargıtay 5. Ceza Dairesine sunmuş olduğu savunma dilekçesinde; katılan ...’in daha önce yargılandığı davada hakkında verilen cezanın sonuçsuz kalması ve ödemek zorunda olduğu tazminattan kurtulmak amacıyla hakkında komplo kurduğunu, kanuna aykırı şekilde elde ettiği ses ve görüntüler üzerinde olumsuz algı yaratacak şekilde eklemeler ve çıkarmalar yapıp montajladığının ekspertiz raporları ile sabit olduğunu, bu ses ve görüntülerin orijinal içeriklerinde suç teşkil eden bir konuşma geçmediği hâlde hakkında dava açıldığını, kanuna aykırı olarak elde edilen delilin reddedilmesi ve hükme esas alınmaması gerektiğini, katılan ... ile yaptıkları sözde görüşmenin 2014 yılının Kasım/Aralık ayında İstanbul ili Ataşehir ilçesinde bulunan Ataşehir Hukukçular Dernek Lokalinde gerçekleştiği hâlde katılan ...’in şikâyet dilekçesindeki iddiası doğrultusunda olay yerinin sanık ...’in bürosu olduğunun kabul edildiğini, katılanın hakkında verilen cezayı sonuçsuz kılmak ve ödemek zorunda olduğu tazminatı ödememek amacıyla hukuka aykırı şekilde elde ettiği söz konusu kayıtları yargılamanın yenilenmesi davası sürecinde gerek kendisiyle görüşerek, gerekse HSK üyesi tanık ...’a ulaşarak lehine karar çıkarılması konusunda şantaj aracı olarak kullandığını, yeniden yargılama davası sonunda katılan ... aleyhine verilen Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ardından, beklediği sonuçları elde edemeyeceğini anlayınca söz konusu kayıtları olumsuz algı oluşturacak şekilde eklemeler ve çıkarmalar yaparak 01.06.2015 tarihinde internette yayınladığını, 17.06.2015 tarihinde ise şikâyetçi olduktan sonra yeniden yargılama yapan mahkeme heyetinin değiştirilmesini talep ettiğini, sanık ...’un müvekkili olan tanık Osman Ör"ün aleyhine hareket ettiği iddia edilse de tanık Osman Ör’ün yaptığı basın açıklamasında bu görüşmelerin bilgisi dahilinde yapıldığını beyan edip yargılama aşamasında tanık olarak alınan ifadesinde de bu hususu teyid ettiğini, üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığını, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamak unsurlarının gerçekleşmediğini, olayda ne kendisinin, ne de suçlanan diğer sanıkların hileli bir davranışlarının olmadığını, hile ve aldatmaca içinde olanın katılan ... olduğunu, daha önce dolandırıp zarara uğrattığı şahsın zararlarını gidereceği bahanesiyle bir araya getirdiği insanların iyiniyetini kullanarak ses ve görüntülerini kayda alıp bu kayıtları daha sonra bir şantaj aracı olarak kullandığını, beyanına itibar edilmesine olanak bulunmayan katılan ... ve kardeşi tanık ...’in soyut iddiaları dışında yüklenen suçu işlediğine ilişkin hukuka uygun, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığını, katılanın şikâyet dilekçesinde belirttiği satın aldığı daire olayında, olayın vuku bulduğu 2014 yılının Kasım-Aralık ayında ve katılanın şikâyet tarihi olan 17.06.2015 tarihinden çok önce, 2012 yılının Kasım ayında iki ortak olarak satın alıp parasını ödediği normal bir daire için “Lüks rezidans” denilerek olayın çarpıtıldığını, katılanın 2012 yılında İstanbul ili Pendik ilçesi Kaynarca Mah. Aydınlı Yolu Cad. üzerinde kardeşleriyle birlikte inşa ettiği binadan henüz temel aşamasındayken eski bir tanıdığı olan tanık ... ile birlikte ortak olarak 300.000 TL’ye daire satın alıp bedelini 2013 yılında ödediklerini ve 2013 yılının Mart ayında tapusunu devraldıkları 2+1 odalı, 86 metrekare ebatındaki dairenin, üç yıl sonra katılan ... tarafından şikâyete konu edildiğini, dairenin yarı bedeli olan 150.000 TL"yi Vakıfbank Tuzla İçmeler Şubesinden ve Garanti Bankası Tuzla Organize Sanayi Şubesinden çektiği kredilerle bizzat katılan ... ve kardeşi tanık ...’e elden ödediği hâlde, katılanın kendisine herhangi bir makbuz veya ibraname verilmemesini fırsat bilerek 17.06.2015 tarihli şikâyet dilekçesinde söz konusu dairenin bedelini ödemediği iddiasında bulunduğunu, katılanın ve kardeşinin müfettiş ifadelerinde daire bedelinin payına düşen yarı miktarını tahsil ettiklerini açıkça beyan etmelerine, banka kredi evraklarını idari soruşturma dosyasına sunmasına rağmen adı geçenlerin icra takibi, alacak davası, tapu iptal davası gibi hukuki yollara tevessül etmedikleri gözetilmeden katılanın şikâyet dilekçesindeki soyut iddiaların dikkate alındığını, eşinin Garanti Bankası Sahrayı Cedit Şubesinde önceki mal beyanlarında belirtilmeyip net maaşının beş katını aşacak biçimde 90.000 TL para bulunduğu hâlde bu hususu mal beyanında göstermediği iddia olunmuş ise de bu paranın eşi tarafından mal beyanında bulunduğu çok kolay bir şekilde yazışma ile öğrenilebilecekken sanki usulsüz bir şekilde temin edildiğinin düşünüldüğünü, eşinin kendisine ait başka paralarla birlikte 120.000 TL olarak 21.01.2015 tarihli mal beyanıyla fransızca öğretmeni olarak görev yaptığı Bostancı Hayrullah Kefoğlu Anadolu Lisesi Müdürlüğüne bildirdiğini, bu mal beyanının da 23.01.2015 tarihinde Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce kayda alındığını, idarenin yerleşik uygulamalarında, her ikisi de kamu görevlisi olan eşlerden birinin bildirimde bulunmasının diğerinin sorumluluğunu ortadan kaldırdığının kabul edildiğini, ayrıca 3628 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca, mal bildiriminde bulunulmadığının kabul edilmesi hâlinde, ilgilisine mal beyanında bulunması yönünde ihtaratta bulunmasının zorunlu olduğu, ihtara rağmen otuz gün içinde mazeretsiz olarak bildirimde bulunulmadığı takdirde şartları varsa disiplin cezası tesis edilmesi yoluna gidilmesi gerektiğini, tarafına herhangi bir ihtaratta da bulunulmadığını,
Savunmuşlardır.
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latince"de; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İstanbul Anadolu Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanık ... ile İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan sanıklar ... ve ..."un birlikte hareket etmek suretiyle, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/330 esas sayılı dosyasında yargılamanın yenilenmesine ilişkin görülen davada sanık sıfatıyla yargılanan katılan ...’e Mahkeme Başkanı ve üyeleri ile duruşma savcısını tanıdıkları, yargı kurumunda adamları olduğu, istedikleri parayı vermesi hâlinde cezadan kurtarabilecekleri yönünde beyanda bulundukları, sanık ..."ün müteahhit olan katılan ...’in, Pendik Aydınlı Yolu üzerinde yaptığı "Mavi Kule" olarak bilinen rezidansındaki 1. Blok 6. Kat 27 numaralı daireyi gerçek değerinin altında 300.000 TL karşılığında satın aldığı hâlde, katılan ...’in söz konusu dava sürecindeki durumu ve sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararını fırsat bilerek daire bedelini ödemediği gibi aidatları ödemesine rağmen bu daireyi adına tescil ettirmeyip tanık ... adına tapuda tescili sağladığı ve sonrasında söz konusu dairenin başkasına devredildiğinin iddia edildiği olayda;
Katılan ... aşamalarda, sanık sıfatıyla yargılandığı davanın temyiz aşamasında tanıştığı sanık ...’ün, dosyada katılan konumunda olan tanık Osman Ör’ün avukatı olan sanık ...’u tanıdığını söylediğini, sonrasında sanık ...’ün bir meslektaşı ile ofisine gelerek meslektaşının 450.000 TL’ye bir daire satın aldığını, aynı yerde bulunan ancak 10 metrekare daha küçük olan bir daireyi kendisinin satın almak istediğini ifade etmesi üzerine pazarlık neticesinde dairenin 300.000 TL karşılığında satın alınması yönünde anlaştıklarını, bu bedelinin sanık ... tarafından 90.000 TL’sinin kredi çekilmek suretiyle ödendiğini, ancak kalan kısmın ödenmediğini daha sonra dairenin tapusunun sanık ...’ün arkadaşı olan tanık ... adına tescil edildiğini, yargılamanın yenilenmesi yoluyla yapılan yargılama aşamasında sanık ... aracılığıyla tanıştığı sanık ...’un yargılamayı yapan mahkeme heyetini, sanık ...’ün ise duruşma savcısını tanıdığını söyleyip bunların üzerinde etkili olup istedikleri mahkemeden diledikleri kararı çıkarabilmeleri karşılığında sanık ...’un 2 milyon Dolar istediğini ve sanık ...’ün, sanık ... isimli avukatı kendilerinin ayarlayacağını söylemesi üzerine sonrasında sanık ...’un ofisinde tüm sanıklarla birlikte yaptığı görüşmeleri kayda aldığını, sanık ...’un pazarlıkla bu miktarı 1 milyon Dolar’a kadar indirip "Yarın 250 bin Dolar ver" demesi üzerine 400 bin TL verebileceğini söyleyip parayı vermek için süre isteyerek ofisten ayrıldığını, sanık ...’a vekâletneme verdikten sonra mahkeme başkanı ve duruşma savcısının değiştiğini, sanık ... ile görüştüğünde mahkemenin yeni heyetini de tanığını söylediğini, sonrasında sanık ...’ün "400 bini çıkaramazsan 150 bin ver sonra 200 bin verirsin" dediğini, son oturumdan önceki oturumda Cumhuriyet savcısının cezalandırılması konusunda mütaalada bulunması sonrasında sanık ...’ün parayı vermesi hâlinde kurtulacağını söylediğini beyan etmiş ise de;
Hukuka aykırı olarak elde edilen ses kaydının dışlanması gerektiği gözetilerek; sanık ...’ün, 2012 yılında daire satın alması neticesinde katılan ... ile tanıştıklarını, katılan ...’in ricası üzerine sadece karşı tarafın avukatı olan sanık ... ile katılanı bir araya getirdiğini, görüşmelerin büroda değil herkesin gelebileceği umuma açık Ataşehir Hukukçular Derneğinin Lokalinde gerçekleştiğini, söz konusu videonun montaj olduğunu ve hukuka aykırı olduğunu, katılanın, hakkında verilen cezayı etkisiz kılmak ve ödemek zorunda olduğu tazminatı ödememek için bu şekilde hareket ettiğini, katılandan 2012 yılında daire satın alması ve iddiaya konu olayın 2014 yılının Kasım-Aralık ayında olmasına rağmen şikâyetin 2015 yılı Haziran ayında gerçekleştiğini, satın aldığı daireyi 300.000 TL’ye tanık ... ile ortak olarak satın alıp çektiği kredi ile kendi payı olan 150.000 TL’yi elden ödediğini savunması, sanıklar ... ve Hakkı Kuruluş’un, yargılamanın yenilenmesi dosyasının katılanı Osman Ör"ün zararının giderilmesi ve vekâlet ücretinin belirlenmesi konusunda görüşmek için katılan ... ile Ataşehir Hukukçular Derneği Lokalinde bir araya geldiklerini ve kayıt altına alınan görüşmelerde değişiklikler yapıldığını beyan etmeleri, tanık Osman Ör’ün, dosyada sanık sıfatıyla yargılanan katılan ..."in kendisinin zararının karşılanacağını avukatı olan sanık ..."a söylenmesi üzerine bunun kendisine iletildiğini, katılan ... ile sanık ... arasında yapılan görüşmenin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini dile getirmesi, yargılamanın yenilenmesi davasının görüldüğü İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki oturumlara katılan heyet üyeleri tanıklar ..., ... ve Mahkeme Başkanı olan tanık ... ile duruşmada görev alan Cumhuriyet savcısı tanık ...’nın, sanıklardan herhangi birinin veya bir başkasının yargılama sırasında kendilerine ulaşıp tavsiye, telkin ve talepte bulunmadıklarını beyan etmeleri, katılan ...’in şoförü olan tanık ...’ın, sanık ...’ün katılan ...’den yüklü miktarda para istediğine ancak ne için istendiğini bilmediğine ilişkin beyanının soyut nitelikte olması, diğer tanıkların ise olaya ilişkin görgüye dayalı bilgilerinin olmaması, ATK Fizik İhtisas Dairesi Ses ve Görüntü İnceleme Şubesinin ve Ankara Kriminal Polis Laboratuvarının raporlarında belirtildiği üzere, söz konusu kaydın bazı bölümlerinde ekleme ve çıkarma yapıldığı kanaatine varılması ile tanık ...’un, sanık ... ile ortaklaşa aldıkları dairenin kendi payına düşen 150.000 TL"sini elden katılan ...’e verdiğini beyan etmesi, katılan ...’in söz konusu daire karşılığında sanık ...’ün sadece 90.000 TL ödediğini, geri kalan bedeli ödemediğine ilişkin beyanının, tanık ...’in sanık ...’ün 45.000 TL ödeme yaptığına ilişkin beyanı ile örtüşmemesi, dairenin satın alındığı tarihte sanık ... tarafından bankadan kredi çekilmiş olması, sanık ... ile tanık ... arasında düzenlenen 20.02.2013 tarihli adi ortaklık belgesi ile söz konusu dairenin 3000.000 TL’ye taraflarca ortaklaşa alındığının anlaşılması, dairenin tapu müdürlüğünde devredilmesinden yaklaşık 2 yıl sonra söz konusu olayın şikâyete konu edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olması, söz konu dairenin 19.02.2013 tarihinde tanık ... adına tescil edilmesi ve bu tarihten yaklaşık üç yıl sonra başka bir şahsa satıldığından dairenin hemen başka kişilere devredildiği iddiasının yerinde olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların üzerilerine atılı suçu işlediklerine dair, soyut iddia dışında, mahkûmiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı bir delilin dosyada bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanıklar ..., ... ve ..."a atılı nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçundan kurulan beraat hükümlerinin onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanıklara atılı suçun sabit olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
4- Sanık ..."e atılı mal bildiriminde bulunmama suçunun oluşup oluşmadığı;
Temyiz incelemesinin isabetli bir şekilde yapılabilmesi için Anayasadaki “Mal bildirimi”ne ilişkin düzenleme ile 3628 sayılı Mal Bildiriminde bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’ndaki ve Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik’teki konuyla ilgili düzenlemeler üzerinde durulması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Mal bildirimi” başlıklı 71. maddesi;
“Kamu hizmetine girenlerin mal bildiriminde bulunmaları ve bu bildirimlerin tekrarlanma süreleri kanunla düzenlenir. Yasama ve yürütme organlarında görev alanlar, bundan istisna edilemez.” şeklinde düzenlenerek kamu hizmetine giren kişilerin mal bildiriminde bulunmaları, bu bildirimlerini yineleyecekleri ve bunların kanunla düzenleneceği vurgulanmıştır.
3628 sayılı Kanun’un “Mal bildiriminde bulunacaklar” başlıklı 2. maddesinde kimlerin mal beyanında bulunacağı düzenlenmiş olup mal bildiriminde bulunmanın bu kişiler açısından zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
Anılan Kanun’un “Bildirimlerin konusu” başlıklı 5. maddesi;
“Bu Kanun kapsamına giren görevlilerin kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile görevliye yapılan aylık net ödemenin, ödeme yapılmayan görevlilerin ise, 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri mal bildiriminin konusunu teşkil eder.”,
Aynı Kanun’un “Bildirim zamanı” başlıklı 6. maddesi suç tarihinde;
“Mal Bildirimlerinin;
a) Bu Kanun kapsamındaki göreve atanmada, göreve giriş için gerekli belgelerle,
b) Bakanlar kurulu üyeliğine atanmalarda, atamayı izleyen bir ay içinde,
c) Seçimle gelinen görevlerde seçimin kesinleşmesi tarihini izleyen iki ay içinde,
d) Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,
e) Yönetim ve denetim kurulu üyelikleri ile komisyon üyeliklerine seçim ve atamalarda göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde,
f) Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,
g) Gazete sahibi gerçek kişiler ile, gazete sahibi şirketlerin yönetim ve denetim kurulu üyeleri faaliyete geçme tarihini, sorumlu müdürleri, başyazarları ve fıkra yazarları bu işe veya görevlerine başlama tarihini izleyen bir ay içinde,
Verilmesi zorunludur.
(a) Bendinde yazılı bildirim verilmedikçe göreve atama yapılamaz.” şeklinde düzenlenmişken suç tarihinden sonra 02.07.2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 114. maddesiyle, birinci fıkranın (b) bendinde yer alan “Bakanlar Kurulu üyeliğine” ibaresi “Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak” şeklinde değiştirilmiştir.
Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik’in “Bildirimin konusu” başlıklı 8. maddesi;
“3 üncü maddede sayılanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan;
a) Taşınmaz malları (arsa ve yapı kooperatif hisseleri dahil),
b) Kendilerine aylık ödenenler, net aylık tutarının beş katından; aylık ödenmeyenler ise Genel İdare Hizmetleri sınıfında birinci derecenin birinci kademesindeki şube müdürüne ödenen net aylığın beş katından fazla değer ve tutarındaki;
1) Para ve para hükmündeki kıymetli kağıtları,
2) Hisse senedi ve tahvilleri,
3) Altın ve mücevheratı,
...”,
3628 sayılı Kanun’un Üçüncü Bölümünde “Cezalar” başlığı altında düzenlenen 10. maddesi,
“6 ncı maddede belirtilen sürelerde mal bildiriminde bulunmayana bildirimlerin verileceği mercilerce ihtarda bulunulur. İhtarın kendisine tebliğinden itibaren otuz gün içinde mazeretsiz olarak bildirimde bulunmayana üç aya kadar hapis cezası verilir.
Soruşturma ile ilgili olarak verilen süre zarfında mal bildiriminde bulunmayana üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.” ,
Anılan Yönetmelik’in “Süresinde mal bildiriminde bulunmama” başlıklı 17. maddesinde;
“Bu Yönetmelikte belirtilen süreler içinde mal bildiriminde bulunmayanlara, bildirimin verileceği mercilerce yazılı olarak ihtarda bulunulur. Bu ihtar, ilgilisine Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ olunur.
İhtarın kendisine tebliğinden itibaren bir ay içinde bildirimde bulunmayanlar hakkında gerekli işlem yapılmak üzere yetkili Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulur.
Müfettiş ve muhakkikler de, soruşturma ile ilgili olarak verdikleri süre zarfında mal bildiriminde bulunmayan hakkında yetkili Cumhuriyet başsavcısına suç duyurusunda bulunurlar.”,
Şeklinde olup bu düzenlemeler dikkate alındığında, mal bildiriminde bulunmama suçunun oluşabilmesi için mal bildiriminde bulunması öngörülen kişilerin süresi içerisinde mal bildiriminde bulunmaması ve bundan dolayı kendisine yapılan ihtara rağmen otuz gün içerisinde mazeretsiz olarak bildirimde bulunmaması gerekmektedir. Yapılacak ihtarın yazılı olarak yapılması gerekmekte olup sözlü olarak davet etmek veya uyarmak ilgili hüküm uyarınca yeterli olmayacaktır. Ayrıca gerçekleştirilen tebligatta kişi hakkında gerekli süreler içerisinde mal bildiriminde bulunulması gerektiği ifadesi yer almalı, diğer bir deyişle mal bildiriminde bulunmayan kişiye bu yükümlülüğün hatırlatılması gerekmektedir. Ayrıca yapılan yazılı ihtar Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık ...’ün, eşi Yasemin Sezgin Alagöz adına olan Garanti Bankası Sahrayı Cedit Şubesinde önceki mal beyanında belirtilmeyen ve net maaşının beş katını aşan 90.000 TL olduğu hâlde mal bildiriminde bulunmadığı iddia olunmuş ise de, sanık ...’ün suça konu paranın kaynağını eşi ve kayınvalidesinden öğrendiğini, kayınvalidesinin biriktirmiş olduğu parasını eşine vermesi sonucu eşi tarafından söz konusu paranın bankaya yatırılarak güvence altına alınması sonrası ve eşine ait paranın faiz geliriyle birlikte bu meblağa ulaştığını, öğretmen olan eşinin söz konusu parayla birlikte toplam 120.000 TL’yi görev yaptığı okul yönetimine hakkında soruşturma başlanmadan önce 21.01.2015 tarihli mal beyanıyla bildirdiğini ifade ettiği, Sayıştay uzman denetçilerince düzenlenen bilirkişi raporu ile, sanık ..."ün suça konu parayla ilgili olarak mal bildiriminde bulunmadığı ancak eşi Yasemin Sezgin Alagöz"ün görev yaptığı okula verdiği 21.01.2015 tarihli genel beyan mal bildiriminde toplam 120.000 TL olarak banka-menkul değerler bölümünde beyan ettiğinin tespit edildiği anlaşılmakla, sanık ..."e atılı mal bildiriminde bulunmama suçunun oluşabilmesi için, 3628 sayılı Kanun"un 10. maddesinde ve Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik’in 17. maddesinde belirtilen süreler içinde mal bildiriminde bulunmayanlara bildirimin verileceği mercilerce yazılı olarak Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca ihtarda bulunulması ve ihtarın tebliğinden itibaren de otuz gün içinde mal bildiriminde bulunulmamasının gerekmesi, dosya kapsamında sanık ..."e mal bildiriminde bulunması konusunda tebliğ edilmiş bir ihtarın bulunmaması karşısında, sanığa atılı suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık ... hakkında mal bildiriminde bulunmama suçundan kurulan beraat hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Katılan ...’in mal bildiriminde bulunmama suçu açısından CMK"nın 298/1. maddesi uyarınca TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, ... vekilinin dolandırıcılık suçundan katılma talebinin reddine ilişkin usul ve kanuna uygun olan kararının CMK"nın 287. maddesi ve 302. maddesinin birinci fıkrası gereğince ONANMASINA,
2- Katılan ..."in sanıklar ile aynı ortamda yaptığı görüşmeleri kaydetmek suretiyle elde ettiği delillerin; katılan ..."in sanıklar ile yapmış olduğu görüşmeden sonra yetkili makamlara başvurma imkânının bulunması ve kayda alma esnasındaki durumun ani geliştiğinden bahsedilememesi nedenleriyle YASAL DELİL NİTELİĞİNDE OLMADIĞINA,
3- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 08.07.2020 tarihli ve 5-2 sayılı sanıklar hakkındaki beraat hükümlerinin ONANMASINA,
4- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.04.2020 tarihinde yapılan müzakerede birinci, ikinci ve dördüncü inceleme konuları yönünden oy birliğiyle, üçüncü inceleme konusu yönünden oy çokluğuyla karar verildi.