Esas No: 2018/254
Karar No: 2021/157
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/254 Esas 2021/157 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan sanık ...’ın TCK"nın 296/1, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanık hakkında 3 yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Ödemiş 2. Asliye Ceza Mahkemesince 14.05.2008 tarih ve 564-354 sayı ile verilen kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı yeniden ele alan Ödemiş 2. Asliye Ceza Mahkemesince 19.11.2015 tarih ve 360-583 sayı ile CMK"nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK"nın 296/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 2.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiş olup anılan hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 03.05.2016 tarihli ve 2367 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19.09.2016 tarihli ve 194972 sayılı ihbarnamede;
"Dosya kapsamına göre, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 03.02.2014 tarihli ve 2013/23474 esas, 2014/2417 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 5271 sayılı Kanun"un 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı ve zamanaşımının denetim süresi içinde işlenen suçtan dolayı verilen hükümlülük kararının kesinleşmesi koşuluyla suçun işlendiği tarihte yeniden işlemeye başlayacağı, somut olayda suça sürüklenen çocuk hakkında Ödemiş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.05.2008 tarihli ve 2007/564 esas, 2008/354 sayılı ilamına konu ilk kararının itiraz edilmeksizin 16.06.2008 tarihinde kesinleştiği, Alaşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.03.2011 tarihli ve 2008/567 esas, 2011/98 sayılı kararına konu 2. suçun ise 02.08.2008-21.08.2008 tarihleri arasında işlendiği ve söz konusu bu kararın 01.06.2015 tarihinde kesinleştigi gözetildiğinde, sanık hakkında duran zamanaşımı süresinin ikinci suçun işlenme tarihi olan 02.08.2008 tarihinde yeniden işlemeye başladığı, suç tarihi olan 05.10.2007 tarihi ile kararın verildiği 19.11.2015 tarihleri arasında 5237 sayılı Kanun"un 66/1-e, 66/2 ve 67. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş olduğu gözetilmeksizin düşme kararı yerine sanığın mahkûmiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 18.01.2018 tarih ve 9200-573 sayı ile;
"Yakarak kamu kamu malına zarar verme ve hükümlünün ayaklanması suçlarını işleyen suça sürüklenen çocuk hakkında 14.05.2008 tarihinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 16.06.2008 tarihinde kesinleştiği, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içinde kamu malına zarar verme ve eziyet suçunu işlediği, ihbara konu suçların suç tarihinin gerekçeli karar başlığında "02.08.2008-21.08.2008" olarak gösterildiği, dosyada mevcut karar içeriğinden mala zarar verme suçunun 21.08.2008 tarihinde; eziyet suçunun ise 02.08.2008-21.08.2008 tarihleri arasında işlendiğinin anlaşıldığı, eziyet suçunda olduğu gibi fiilin icrasının bir süre devam ettiği kesintisiz suçlarda, hukuka aykırı durumun sona erdiği yani kesintinin gerçekleştiği anda suçun işlenmiş sayılacağı, bu durumda denetim süresi içerisinde işlenen suçların suç tarihinin 21.08.2008 olduğu, 5271 sayılı Kanun"un 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde denetim süresi içerisinde dava zamanaşımının duracağı belirtilmiş olup, dosya kapsamına göre dava zamanaşımının ilk kararın kesinleştiği 16.06.2008 ile denetim süresi içinde ikinci suçun işlendiği 21.08.2008 tarihleri arasında durduğu gözetilerek yapılan incelemede;
TCK"nın 66/3. maddesine göre dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin de göz önünde bulundurulması gerekmekte olup; suça sürüklenen çocuğa yüklenen yakarak mala zarar verme suçunu düzenleyen TCK"nın 151/1, 152/2-a maddelerinde öngörülen cezanın süresi itibarıyla, suç tarihinde 15 yaşını bitirip 18 yaşından küçük olan suça sürüklenen çocuk hakkında, TCK"nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile ikinci ve üçüncü fıkralarında belirlenen zamanaşımının, suç tarihi ile karar tarihi arasında gerçekleşmediği,
Suç tarihi itibarıyla 15 yaşını doldurup 18 yaşını doldurmayan suça sürüklenen çocuğa yüklenen hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçunun yasa maddesinde öngörülen cezasının türü ve üst sınırı itibarıyla 5237 sayılı TCK"nın 66/1-e, 66/2 ve 67/4. maddelerinde belirlenen 7 yıl 12 aylık olağanüstü dava zamanaşımının, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen dönemdeki durma süresi de (2 ay 5 gün) eklendikten sonra suç tarihi olan 05.10.2017 gününden karar tarihine kadar dolmadığı anlaşıldığından;
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği açıklanan nedenlerle yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin reddine" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.02.2018 tarih ve 194972 sayı ile;
"İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;
Sanık hakkındaki hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçu açısından kesintili dava zamanaşımı süresinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Kanun"un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
İncelenen dosyada; suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuğa yüklenen suçun gerektirdiği cezanın türü ve üst haddine göre, 5237 sayılı TCK"nın 66/1-e, 66/2 ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin öngörüldüğü, dosyamızdaki suç tarihi olan 05.10.2007 tarihi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 16.06.2008 tarihi arasındaki süre ve denetim süresi içinde işlenen suçun suç tarihi olan 21.08.2008 tarihi ile açıklanan hükmün kesinleşme tarihi olan 15.12.2015 tarihi arasındaki sürenin 5271 sayılı CMK"nın 231/8. maddenin son cümlesi gereği birleştirilmesi durumunda, 05.10.2007 olan suç tarihi ile hükmün kesinleşme tarihi olan 15.12.2015 tarihleri arasında 5237 sayılı TCK"nın 66/1-e, 66/2 ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş olduğu anlaşıldığından, hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçu açısından gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle suça sürüklenen çocuk ... hakkında açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK"nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesinin gerekmesi karşısında, hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçu açısından kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği hâlde, Dairenizce bu suç açısından da kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.05.2018 tarih ve 2945-5172 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında kamu malına zarar verme ve hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçlarından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar itiraz edilmeksizin; sanık ... hakkında kamu malına zarar verme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ... hakkında hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan kurulup temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılan mahkûmiyet hükmünün karar tarihinden sonra ancak kesinleşme tarihinden önce 7 yıl 12 aylık kesintili dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle bozulmasına ve sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanık hakkında hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünden önce 5 yıl 4 aylık asli dava zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı ve bu bağlamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarının ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
01.02.1991 doğumlu sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.12.2007 tarih ve 1955-943 sayı ile hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin ise 05.10.2007 olduğu,
Yapılan yargılama sırasında inceleme dışı sanık ...’in savunmasının 24.01.2008, inceleme dışı sanıklar ... ile ...’nin savunmalarının 29.01.2008, sanık ... ile inceleme dışı sanık ...’ın savunmalarının 28.02.2008, inceleme dışı sanık ...’ün savunmasının 17.03.2008, inceleme dışı sanık ...’ın savunmasının ise 31.03.2008 tarihinde alındığı, sanık ile inceleme dışı sanıkların savunmalarının alınması dışında zamanaşımını kesen başkaca bir işlem yapılmadığı,
Yerel Mahkemece 14.05.2008 tarih ve 564-354 sayı ile; sanığın TCK"nın 296/1, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanık hakkında 3 yıl denetim süresi belirlenmesine karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 16.06.2008 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın denetim süresi içinde 21.08.2008 tarihinde işlediği eziyet suçundan Alaşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesince 22.03.2011 tarih ve 567-98 sayı ile; TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 96/1-2-a ve 31/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu kararın 01.06.2015 tarihinde Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiği,
Sanığın denetim süresi içinde işlediği kasıtlı suç nedeniyle verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra yapılan ihbar üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını ele alan Yerel Mahkemece 19.11.2015 tarih ve 360-583 sayı ile sanığın TCK’nın 296/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 2.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, bu kararın da temyiz edilmeksizin 15.12.2015 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
TCK’nın “Hükümlü veya tutukluların ayaklanması” başlıklı 296. maddesinin birinci fıkrası; “Hükümlü veya tutukluların toplu olarak ayaklanması halinde, her biri hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Hükümlü veya tutuklu sayısının üçten fazla olmaması halinde, bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.
TCK"nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürenin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davasının düşeceği belirtilmiştir.
Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hallerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava zamanaşımının işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir (TCK m. 267/8 ve 230/4.).
Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezası ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son günün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir.
Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi halleridir.
Dava zamanaşımının durması, kanunda açıkça sayılan bazı hâllerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu hâlin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede zamanaşımının işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır (Faruk Erem, Ahmet Danışman, Mehmet Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s. 1013.). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hâl nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durdurmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek hâlleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK"nın 107. maddesinde; "Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur.", 5237 sayılı TCK"nın 66/1. maddesinde ise "Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur." hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 5237 sayılı TCK"da, 765 sayılı TCK"daki "hukuku âmme dâvasının ikamesi" ibaresi yerine "soruşturma ve kovuşturma yapılması" ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur. Nitekim uyuşmazlık konusu olan CMK"nın 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde denetim süresi içinde dava zamanaşımı duracağı kabul edilmiştir.
Dava zamanaşımının kesilmesi ise kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92.). Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usuli muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK"da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK"nın 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK"nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Anayasa’nın 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir, bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.
Öte yandan Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu aşamada ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile ilgili temel bazı bilgilerin verilmesi, daha sonra da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarının ele alınması gerekmektedir.
a) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesine eklenen 5 ilâ 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun"un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun"un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun"un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi, 6545 sayılı Kanun"un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez." cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK"nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
b) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı:
5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinin 8. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı; 10. fıkrasında, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği; 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
CMK"nın 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimlik serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. İtiraz sürecinde dava zamanaşımının durması gerektiğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği yani uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Ancak, Anayasa"nın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan "masumiyet karinesi" gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması gerekir. Denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak "hukuki güvenlik" ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır. Nitekim öğretide de ağırlıklı olarak bu görüş kabul görmüştür (Caner Gürühan, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına İlişkin Güncel Sorunların Yargıtay Kararları ışığında Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2014, Sayı-111, s. 139-140; Yusuf Solmaz Balo, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Seçkin Yayınevi, 1. Bası, Ankara, 2016, s. 147; Mehmet Balık, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, 1. Bası, Ankara, 2015, s. 169-170; M. Ramazan Aksoy, Hükmün Açıkanmasının Geri Bırakılması, Adalet Dergisi, 2008, Sayı-31, s. 237.).
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayıp denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Anayasa"nın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan "masumiyet karinesi" gereğince suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar herkesin masum sayılacağı cihetle, hükmün açıklanabilmesi için denetim süresi içinde işlendiği ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması şartı aranmalı ve bu sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir.
Sanığa atılı hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçunun yaptırımı TCK’nın 296/1. maddesi uyarınca 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası olup TCK"nın 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır. Sanığın suç tarihi itibarıyla onbeş yaşını bitirmiş, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış olduğu göz önüne alındığında, TCK"nın 66/2. maddesi uyarınca söz konusu suçta asli dava zamanaşımı 5 yıl 4 ay, kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 12 aydır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 05.10.2007 tarihinde gerçekleştiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanık ...’ın savunmasının 28.02.2008, inceleme dışı sanıklardan son olarak ...’ın savunmasının ise 31.03.2008 tarihinde alındığı, bu anlamda sanık ...’a atılı suça ilişkin dava zamanaşımını kesen son işlemin inceleme dışı sanık ...’ın 31.03.2008 tarihli sorgusu olduğu, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin de bulunmadığı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 16.06.2008 tarihi itibarıyla duran 5 yıl 4 aylık asli dava zamanaşımı süresinin, denetim süresi içinde kasıtlı yeni suçun işlendiği 21.08.2008 tarihinde yeniden işlemeye başladığı ve önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle hesaplandığında, 5 yıl 4 aylık asli dava zamanaşımı süresinin sanık hakkında mahkûmiyet kararının verildiği 19.11.2015 tarihinden önce 06.10.2013 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK"nın 66/1-e, 66/2 ve CMK"nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 18.01.2018 tarihli ve 9200-573 sayılı, hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Ödemiş 2. Asliye Ceza Mahkemesince 19.11.2015 tarih ve 360-583 sayı ile hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK"nın 66/1-e, 66/2 ve CMK"nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.04.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.