8. Hukuk Dairesi 2010/5466 E. , 2011/2695 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Ürgüp Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 29.06.2010 gün ve 206/193 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, miras yolu ile intikal ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik nedeniyle 174 ada 15 parselin davalı Hazine üzerindeki tapu kaydının kısmen iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın nitelik itibariyle kazanıma elverişsiz yerlerden olup, zilyetlikle edinim şartlarının da oluşmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, zilyetlikle kazanım koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 174 ada 15 parselin teknik bilirkişinin 21.5.2010 tarihli rapor ve krokisinde A harfiyle gösterilen 1482,33 m2, B harfiyle gösterilen 4559,55 m2 ve C harfiyle gösterilen 2343,97 m2 bölümlerine ilişkin tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu parsel, 88445,45 m2 yüzölçümü ve ham toprak vasfıyla senetsizden Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu ve ileride ekonomik yarar sağlaması mümkün bulunduğundan bahisle, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 18.maddesi gereğince 5.1.2007 tarihinde Hazine adına tespit edilerek, itirazsız kesinleşmesi üzerine 16.5.2008 tarihinde sicil oluşmuştur.
Davacı, dava dilekçesinde “…babamın tahminen 35 yıl önce vefatından sonra bana intikal etmiş, babamın ölümü ile zilyet ve tasarrufumu malik sıfatıyla bu güne kadar devam ettirmekteyim…..” sözleriyle dava konusu parselin babasından intikal ettiğini ileri sürmüştür. Davacı, babasından gelen miras hakkına istinaden açtığı bu davada taşınmazın babasından kendisine mirasçılar arasında yapılan taksim sonucunda veya hibe suretiyle veya babasının taşınmazı kendisine satışı suretiyle intikal ettiğini ileri sürmemiş, intikal şekli hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yerel bilirkişi ve tanıklar da bu konuda beyanda bulunmaksızın, nizalı taşınmazın 1980-85"li yıllarda ölen babasından sonra davacının tasarrufunda olduğunu bildirmiştir. Uyuşmazlığa konu taşınmazın davacının miras bırakanından kaldığı hususu tartışmasızdır. Ne var ki başka mirasçı olup olmadığı dosya kapsamıyla belirlenememektedir. Mahkemece öncelikle yapılacak iş, davacının miras bırakanı Mustafa’ya ait veraset belgesinin getirtilmesi ve davacıdan başka mirasçı olup olmadığının tespitidir. Miras bırakanın beyan edilen ölüm tarihine göre tereke TMK.nun 701.maddesi hükümlerine göre elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygın bulunmaktadır. Tasarruf işlemleri için ortakların oybirliği ile karar vermeleri gerekir. Başka mirasçı bulunduğu takdirde, davacının tek başına taşınmazın adına tapuya tesciline karar verilmesini istemesi mümkün değildir. Böyle bir dava dava dışı paydaşların sonradan muvafakatlarının alınması ya da miras şirketine mümessil tayini suretiyle taraf teşkili sağlanarak da yürütülemez. İştirak halinde mülkiyette paydaşlar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu kuralı ve davanın açılmasındaki ittifak koşulu dava şartı niteliğindedir.
Başka bir anlatımla, TMK.nun 640 ve 702. maddeleri hükümlerine göre elbirliği mülkiyetinde tasarrufi işlemlerde oybirliği arandığına, yani tüm mirasçıların katılımıyla tasarrufi işlemler yapılacağına, kural olarak davada tasarrufi bir işlem olduğuna, mirasçılardan biri tek başına adına tescil isteyemeyeceğine ve tüm mirasçılar adına tescil istenilmediği için, dışarıda kalan mirasçıların davaya katılmalarının sağlanması veya miras ortaklığına temsilci tayini yoluyla da davanın yürütülmesi mümkün olmadığına göre, davacıdan başka mirasçı bulunduğunun belirlenmesi halinde davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Miras bırakan Mustafa’nın mirasçılık belgesine göre, davacıdan başka mirasçı bulunmadığının tespiti halinde ise; yargılama aşamasında davalı Hazine vekilinin 13.10.2009 tarihli dilekçesiyle bildirilen ancak yapılan keşfe katılmaları yönünde ara kararı oluşturulmadığı gibi, dinlenilmesinden de vazgeçilmeyen tanıkların usule uygun şekilde dinlenilmeleri, iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller toplanarak ve dosya kapsamı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Dava şartı hususu gözden kaçırılarak ve eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.05.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın “babasınından kendisine kaldığını, kazanmaya yeterli eklemeli zilyetliğinin bulunduğunu ileri sürerek kendi adına (tamamının) tesciline” karar verilmesini istemiş, keşif yerinde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, taşınmazın babası Mustafa Tezcan’dan davacıya kaldığını doğrulamakla birlikte intikal şekli
hakkında bir açıklama yapmadıkları gibi, bu husus mahkeme hakimi tarafından da sorulup belirlenmemiştir.
HUMK.nun 76. maddesi hükmüne göre, davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara, bunların nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddesini belirlemek hakime aittir. Hakim tarafların yargılama oturumlarında ve dilekçesinde kullandıkları nitelendirme ile bağlı değildir. Mahkemece, dilekçenin içeriğine göre davacının isteğini ve amacını belirleyip uyuşmazlığı ona göre çözüme kavuşturulması gerekir. İddianın ileri sürülüş şekline göre; davacı dava konusu taşınmazın tereke malı olmaktan çıktığını, mülkiyetinin kendisine geçtiğini ileri sürerek tamamının adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davacının bu açıklamasına göre, davanın tereke adına açılmadığında uyuşmazlık bulunmamaktadır. İfadelerde bildirilen ölüm tarihinden terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu anlaşılmaktadır. Eldeki dava, mirasçılık sıfatı olmayan üçüncü kişiye karşı açılmıştır.
Davacı taraf, taşınmazın tamamının kendi adına tescilini istediğine göre; uyuşmazlık konusu taşınmazın, babasından davacıya devir şekli (taksim, bağış, satış v.s.) üzerinde durulması dava şartı bakımından önemlidir. Dava şartı, kamu düzeni ile ilgili olduğundan taraflarca ileri sürülmese dahi taşınmazın davacıya geçiş şekli mahkemece kendiliğinden araştırılıp belirlenmelidir. Kaldı ki; HUMK.nun 75/2. maddesine göre, hakim müphem ve mütenakız gördüğü iddia veya sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Aynı kanunun 213/1, 230. maddelerine göre de davanın her aşamasında tahkikat hakimi iki tarafı veya vekillerini çağırarak davanın maddi olguları hakkında beyanlarını dinleyebilir. Davanın doğru biçimde sonuçlandırılması için davanın ne olduğunun anlaşılması gerekir. Davanın niteliği anlaşılamadan hangi kanuni düzenlemeye göre sonuçlandırılacağı noktasına ulaşılamaz.
Mahkemece; ....’a ait mirasçılık belgesinin getirtilmesi, daha sonra belirtilen usul hükümleri uyarınca tereke adına dava açmayan ve taşınmazın tamamının babasından kendisine kaldığını iddia eden davacıdan bu devir hakkında açıklama istemesi, taksim, bağış, satış vs. gibi nedenlerden birine dayanması durumunda, bu hususu kanıtlaması için süre ve imkan verilmesi, bundan sonra iddianın ileri sürülüş şekline, toplanan delillere ve getirtilecek mirasçılık belgesine göre öncelikle dava şartı üzerinde durulması, çekişme konusu taşınmazın halen elbirliği mülkiyetinde olduğunun anlaşılması durumunda, davacı tereke adına dava açmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi, aksi durumda ise toplanacak delillere göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, belirsiz olun bu durum açıklığa kavuşturulmadan taşınmazın elbirliği mülkiyeti hükmüne tabi olduğu varsayımından hareketle, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi yönündeki sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayım. 05.05.2011