10. Hukuk Dairesi 2014/16787 E. , 2015/1690 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ... giriş tarihinin Türkiye’de sigortalılık başlangıcı olarak tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
21.06.2013 tarihli borçlanma talebi ile 5229 gün karşılığı, Almanya’da geçen süresini 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında borçlanan davacı, dava dilekçesi ile yurtdışında çalışma süresinin Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak kabul edilip, yaşlılık aylığı bağlanmasını ve geriye doğru ödenmeyen yaşlılık aylıklarının iadesini istemiş, 3. celsede ise davacı vekili talebinin yalnızca yurtdışında çalışma süresinin başladığı 15.01.1990 tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak tespitine yönelik olduğunu beyan etmiştir. Mahkemece; “Davanın kabulü ile, davacının Türk vatandaşı olarak yurtdışında çalışmaya başladığı 15.01.1990 tarihinin Türkiye"de sigorta başlangıç tarihi olarak tespitine,” karar verilmiştir. Dosyaya, Kurumca gönderilen yazı içeriğinden, davacının yurtiçindeki 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamındaki çalışmalarının iptal edildiği, buna bağlı 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamındaki borçlanmanın da iptal edildiği anlaşılmaktadır.
1-Mahkemece; davacının Türkiye’de 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında çalışması olup olmadığının araştırılmaması eksik incelemeye dayalıdır.
17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunun 79. maddesi ile 3201 sayılı Kanunun 5. maddesine eklenen 4. fıkrada “ Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” şeklinde yurtıdışı hizmet borçlanmasına ait sürelerin 5510 sayılı Kanun kapsamında hangi sigortalılık haline göre kabul edileceği düzenlenmiştir.
./..
Şu halde yapılması gereken iş; davacının yurtiçindeki sigortalılığı araştırılıp, yurtiçinde sigortalılığının bulunup bulunmamasına göre 3210 sayılı Kanunun 5/4. fıkrası hükümleri gözetilerek, sigortalılık başlangıç tarihine ilişkin tespitin ve 3201 sayılı Kanun kapsamındaki yurtdışı hizmet borçlanmasının, 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi ve 4/1-b maddesi kapsamındaki sigortalılıklardan hangisinin kapsamında olduğu belirlenip, varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
2-Mahkemece; davanın kısmen kabulü yerine, tümden kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununda; yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama usulü düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiştir.
Bir davada, hangi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlığın niteliği veya davanın görüleceği mahkemeye göre belirlenmektedir. Bu bağlamda; 5510 sayılı Kanununun 101’inci maddesinde, anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde İş Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde ise, İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 447’nci maddesindeki diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde, bu Kanununun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm karşısında; artık, iş mahkemelerinde, basit yargılama usulünün uygulanması gerekecektir.
Yazılı yargılama usulü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleriyle kaleme alınmış, 322/1’inci maddesinde basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanacağı belirtilmiştir. (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekeş, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.586).
6100 sayılı Kanunun iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi başlıklı 141. maddesi "(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez" şeklinde ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun basit yargılama usulü başlıklı altıncı kısmında yer alan 319. maddesi "İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar. " şeklinde olmakla, basit yargılama usulüne tabii davalarda yazılı yargılama usulüne ilişkin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 141. maddesinin uygulaması mümkün değildir.
Somut olayda; Mahkemece, davacı vekilinin, 3. celsede daralttığı talep dikkate alınarak, davanın kabulü ile davacının Türk vatandaşı olarak yurtdışında çalışmaya
../...
başladığı 15.01.1990 tarihinin Türkiye’de sigortalılık başlangıcı olarak tespitine karar verilmiş ise de, dava dilekçesinde aynı zamanda yaşlılık aylığına hak kazanacağının tespiti isteminde bulunulmuş olup; 3. celsede, talebin daraltılmış olması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununu 319. maddesine aykırılık oluşturduğundan, dava dilekçesindeki talep dikkate alınarak bu hali ile dava dilekçesindeki talep çerçevesinde kısmen haklı çıktığı belirgin olan davalı Kurum lehine, avukatla temsil edildiğinden, karar tarihi itibariyle yürürlükte olan tarife uyarınca vekalet ücretine karar verilmesi ve davalı Kurumun kabul ret oranına göre yargılama gideri ile sorumlu tutulması gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 30.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.