1. Hukuk Dairesi 2013/819 E. , 2013/16525 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL VEYA TAZMİNAT
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar ... vekili Avukat, davalı ... vekili Avukat, davalı ... gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan ...’nun çekişme konusu 904, 909, 920 parsel sayılı taşınmazlar ile 3692 parselin ¾ payını 17.12.1993 tarihli akitle satış suretiyle oğlu davalı ...’a temlik ettiği, onun da, 904 parseli 05.07.2000 tarihli akitle 1/3’er paylı olarak davalılar ..., ... ve ...’e; 909 parselin 4000/6295 payını 18.12.2002 tarihli akitle davalı ...’e, aynı taşınmazın kalan 2295/6295 payını 16.02.2004 tarihli akitle davalı ...’e; 920 parseli ise, 20.05.2004 tarihli akitle davalı ...’a devrettiği, taşınmazın ondan 18.03.2005 tarihli akitle yeniden davalı ...’na, ondan da bu sefer 21.03.2005 tarihli akitle davalı ... ’na satış suretiyle temlik edildiği, daha sonra anılan taşınmazlardan 904, 909 ve 920 parsel sayılı taşınmazların 2007 ve 2009 yıllarında imar uygulamalarına tâbi tutularak oluşan bir kısım imar parsellerinin davalılar adına paylı mülkiyet üzere tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasası"nın 237.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacıların ve davalı ...’ın miras bırakan ...’nun çocukları olduğu, davalı ...’in köyün imamı, diğer davalıların ise davalı ...’ın köylüsü ve akrabası bulunan, birbirlerini tanıyan kişiler oldukları, taşınmazları ve hayvanları olan miras bırakanın emekli maaşının da bulunduğu, mal satmaya ihtiyacının olmadığı, dava konusu taşınmazların satış bedelleri ile gerçek bedelleri arasında fahiş fark bulunduğu görülmektedir.
Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakan ...’nun dava konusu taşınmazları temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir. Öte yandan, davalı ...’ın murisin oğlu, diğer davalıların ise muvazaayı bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulundukları açıktır.
Hal böyle olunca; dava konusu 3692 parselde miras bırakanın temlike konu ettiği paydan davacıların miras payı oranında, diğer 904, 909 ve 920 sayılı kadastral parsellerde murisin temlike konu ettiği miktarlardan imâr parsellerine yansıyan oranda ve davacıların miras paylarına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve hukuki olmayan gerekçe ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 22.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.