Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/21240
Karar No: 2015/1642
Karar Tarihi: 30.01.2015

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/21240 Esas 2015/1642 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2014/21240 E.  ,  2015/1642 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :İş Mahkemesi

    Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
    Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
    Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    Davacı, 01.11.2004-30.05.2006 tarihleri arasında davalı şirketin ... Bölge Temsilcisi olarak çalıştığını iddia etmiştir. Mahkemece, davacı ve davalı işveren arasında hizmet akdinin unsurlarının oluşmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
    A)6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda 448-460 maddeleri arasında "pazarlamacılık sözleşmesi" özel bir sözleşme türü olarak öngörülmüş olup, bu sözleşmenin ...pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlandığı, sözleşmenin bir tarafındaki pazarlamacının, aldığı talimata uymamasını zorunlu kılan haklı bir sebep olmadıkça, kendisine verilen talimata uygun olarak müşterileri ziyaret etmek yükümlülüğü olduğu, işverenin izni olmadıkça, kendisi veya üçüncü kişiler hesabına işlem yapamayacağı, aracılık edemeyeceği,işlem yapmaya yetkiliyse, sözleşmenin diğer tarafınca verilen talimatta öngörülen fiyatlara ve diğer işlem koşullarına uymak zorunda olduğu ve sözleşmenin diğer tarafı razı olmadıkça, bunlarda değişiklik yapamayacağı, pazarlama faaliyetleri ile ilgili olarak düzenli biçimde ayrıntılı bilgi vermek, aldığı siparişleri işverene derhâl ulaştırmak ve müşteri çevresini ilgilendiren önemli olayları bildirmekle yükümlü olduğu, aksine yazılı anlaşma olmadıkça pazarlamacının, sadece işlemlere aracılık etmeye yetkili olduğu, işlem yapmaya yetkili kılınmışsa yetkisinin, bu işlerin icrası için gereken bütün olağan hukuki işlem ve fiilleri kapsadığı ve özel yetki verilmedikçe müşterilerden tahsilat yapamayacağı, ödeme günlerini de değiştiremeyeceği belirtilmiştir.
    Yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere;Borçlar Kanunu hükümleri gereğince pazarlamacılık yapan şahısların taraflar arasındaki hukuki ilişki
    ./....
    ayrıntılarıyla ortaya konulmaksızın doğrudan kendi nam ve hesabına pazarlamacı, 193 sayılı Gelir Vergisinden muaf olmaları veya 4077 Sayılı Yasa gereği satış yapmaları nedeniyle kendi nam ve hesabına çalıştıklarının ve bu nedenle hizmet akdi ile çalışmadıklarının ve sigortalı sayılmalarının mümkün olmadığının kabul edilmesi isabetsiz olacaktır. Her durumda, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin sigortalılığa konu olabilecek nitelikte olup olmadığı irdelenmelidir. Zira taraflardan birisi gelir vergisinden muaf olsa veya kapıdan satış sözleşmeleri akdetmiş olsa da, bu durum hizmet akdine tabi olarak çalışmadıkları anlamına gelmeyecektir. 506 Sayılı Yasanın 2 vd. Maddelerine göre hizmet akdine tabi çalışmaların varlığının tespiti halinde sigortalılığın da tespiti gerekecektir.
    B)-Acente ...’nın 102’inci maddesi uyarınca “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimse” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, acentelik ilişkisinin unsurları, acentenin, ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmesi veya bunları o tacir adına yapması; acentenin aracılık veya sözleşme yapma faaliyetlerinin yasal dayanağı olan bir sözleşme ilişkisine dayanması, bu faaliyetlerin süreklilik göstermesi ve acentenin bu faaliyetleri meslek olarak sürdürmesi, bu kapsamda, acente müvekkilin ticari işletmesi ile ilgili sözleşmelerde aracılık faaliyetleri yürütmekte veya bu faaliyetleri müvekkil hesabına gerçekleştirmektedir. Müvekkil ve acente arasındaki ilişki bu bakımdan özel bir temsil ilişkisi olarak da değerlendirilebilir. Gerçek veya tüzel kişi olarak acentenin, hukuken acentelik iş ve işlemlerini müvekkilin talimatlarına ve menfaatlerine uygun şekilde gerçekleştirmesi gerekmektedir.Yeni Ticaret Kanununun 105. Maddesinde ise, "Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir.Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan, bu hükme aykırı şartlar geçersizdir. Acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı Türkiye’de açılacak olan davalar sonucunda alınan kararlar acentelere uygulanamaz." hükmünü içerdiği anlaşılmaktadır.
    Eski Ticaret Kanununda ise, acente, TTK Madde 116"da düzenlenmiş olup, buna göre, "Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tabi bir sıfatı olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir" hükmünü içerdiği anlaşılmaktadır.
    C-)Hizmet tespiti davalarının belirleyici unsuru taraflar arasında öncelikle hizmet akdinin mevcut olmasıdır. Olmayan bir hizmetin tespiti de mümkün olmayacaktır. Bu açıdan hizmet akdinin nasıl bir akit olduğu ve sosyal sigorta hukuku bakımından hangi unsurlara haiz olması gerektiğive diğer sözleşme türlerinden farkları irdelenmelidir.
    ../....

    İş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde, bu Kanunda yazılı koşullar altında, sigortalılar ile bunların eş, çocuk ve hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları sağlanması amacıyla kabul edilip yürürlüğe giren 17.07.1964 gün ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 2. maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3. maddesinde, kimlerin bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı açıklanmıştır. 5. maddesinde ise; “işyeri”, bu kanunun uygulanmasında, 2. maddede belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yerler olarak tanımlanmıştır. Buna göre, genel olarak sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3. maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Söz konusu Kanunda “hizmet akdi” tarifine yer verilmemiş ise de; gerek, 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış ve gerek Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Borçlar Kanununda, anılan sözleşme, “Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, hizmet akdinin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna tanımda ve iş sahibinin borçları açıklanırken yer verilmesine karşın, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekline göre, bu unsurun genel anlamda sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Şu durumda, baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre; hizmet akdinin ayırt edici ve belirleyici özellikleri, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.
    Tüm bu açıklamalar ışığı altında acentelik ilişkisinin ana unsurları, acentenin, ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmesi veya bunları o tacir adına yapması; acentenin aracılık veya sözleşme yapma faaliyetlerinin yasal dayanağı olan bir sözleşme ilişkisine dayanması, bu faaliyetlerin süreklilik göstermesi ve acentenin bu faaliyetleri meslek olarak sürdürmesi olarak sayılabilecekken, hizmet akdinin unsurları ise, hizmetin belirli veya belirli olmayan bir zaman içinde görülmesi, hizmet akdinin konusu olan edimin işverene ait işyerinde yerine getirilmesi, edimin ifası sırasında işverenin denetim ve gözetimi altında bulunması ve edimin ücret karşılığında yapılması ve ücretin zaman esası üzerinden saptanmasıdır. Ücret zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi belirli ya da belirli olmayan bir zaman için alınmış veya çalışılmış oldukça hizmet akdi yine .../....
    mevcuttur. Hizmet akdinin belirleyici ve ayırıcı unsurları zaman ve bağımlılıktır. Zaman ve bağımlılık unsurlarını birlikte gerçekleştirecek biçimde çalışmanın varlığı halinde aradaki ilişkinin hizmet akdine dayalı olduğunun kabulü gerekir.
    Mahkemece, davacının, davalı şirketin acentesi olarak çalıştığı, başka bir deyişle aralarındaki ilişkinin acentelik ilişkisi olduğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de, davaya konu tarihleri de içerecek şekilde davacı ile davalı ... arasında 01.05.2004, 08.03.2006 tarihlerinde akdedilen "Çalışma Sözleşmesi" başlıklı sözleşmeler bulunmaktadır. Bu sözleşmelerde, sözleşme konusunun ".... satışa sunduğu, kitap dizilerinin/takımlarının, acenta/satış temsilcisi tarafından nihai tüketiciye takım halinde pazarlanması" olduğu belirtilmiştir. Ne var ki, ... tarafından davacıya aylık satış cirosuna göre prim verildiği ve davalı şirkete ait araçlardan (kasko, benzin, bakım vs giderlerinin davacıya ait olmak üzere) tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Üstelik bir kısım tanıkların anlatımları, davacının davalı şirket adına hareket ettiği yönündedir. Bu durumda; acentelik sözleşmesi içeriği ile anılan diğer deliller arasında çelişki söz konusu olduğundan, yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar nazara alınmak sureti ile, davacının davalı işverenden aldığı prim tutarları, toplam satış cirosu belirlenmeli; davacının aynı iş kolunda vergi, oda, Kurum kaydı bulunup bulunmadığı araştırılmalı; gerekirse dinlenecek tanıklar marifeti ile taraflar arasındaki bağımlılık unsuru tespit edilmeli; davacının kendi nam ve hesabına bağımsız çalışması bulunup bulunmadığı ve nihai olarak aralarındaki ilişkinin hizmet akdinin unsurlarını taşıyıp taşımadığı belirlenmek sureti ile deliller toplanıp takdir edilerek, elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
    Açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Mahkemece; eksik inceleme ve araştırma ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya idesine, 30.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi