10. Hukuk Dairesi 2021/421 E. , 2021/8008 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat talebine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilâmında belirtildiği şekilde, davanın reddine ve ek kararla davalı ... lehine vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
Hükmün ve ek kararın davacı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1) Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı Kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Mahkemece Dairemizce verilen bozma kararına uyulmuş ise de, bozma gereğinin yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir. Bozma sonrası yapılan yargılama neticesinde Mahkemece, asıl-alt işveren ilişkisi irdelenmeksizin davanın reddine karar verilmesi isabetsiz bulunmuştur.
Önceki bozma ilamında "... Somut olayda, kömür ocağında oto tamircisi olarak işe başlayan kazalı, olay günü yeraltında çalışmak üzere görevlendirilmiş olup yeni kazılan ve sarmal bulunmayan yere yaslanması sonucu oluşan göçük nedeniyle kazalanmış olup, Mahkemece davalı ... işveren olarak kabul edilmiş ancak diğer davalı ..."un asıl işveren sıfatı bulunup bulunmadığı hususunda yeterli araştırma yapılmamıştır. Dosyada mevcut 2012 tarihli müfettiş raporunda ..."un asıl işveren olduğundan bahisle %35 oranında kusur izafe edildiği, tazminat dosyasında yer alan belgelere göre, davalı ... tarafından davacı kuruma verilen 06.02.2008 tarihli dilekçe ile yer üstü açık ocak kömür madeni çıkarılması faaliyetine başlayacağını belirterek tescil isteminde bulunduğu ve işyeri bildirgesi düzenlendiği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Arama Dönemi Üretim Belgesi"nde davalı ..."ın ruhsat sahibi olarak göründüğü, bununla birlikte diğer davalı ... tarafından davacı kuruma verilen 16.06.2010 tarihli dilekçe ile ..."a ait maden sahasında rödovansla kömür ve krom madeni işletileceği, bu işyerinde taşeron olarak çalışacağını belirterek tescil isteminde bulunduğu, yine Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen 2010 tarihli Teknik Nezaretçi Atama Belgesi"nde davalı ..."in ruhsat sahibi olarak göründüğü, tüm bu veriler çerçevesinde olay tarihinde iş kazasının vuku bulduğu kömür ocağının kim tarafından işletildiği hususunun açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmakla, Mahkemece, davalılar arasındaki sözleşme getirtilip, yapılış tarihi itibariyle usulüne uygun olup olmadığı irdelenerek, öte yandan Maden Kanunu Ek 7. maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, davalı taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, bir başka ifade ile, asıl işveren-taşeron ilişkisi olup olmadığı saptanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
Davalı ..."ın, asıl işveren niteliğine haiz olduğu sonucuna varılması halinde, olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden bu çerçevede yeniden uygun bir kusur raporu alınmalı, varılacak sonuca göre karar verilmelidir." şeklinde detaylı ve yol gösterici açıklama yapılarak karar bozulmuştur.
Somut olaya dönüldüğünde, bozma sonrasında yapılan yargılamada Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü"nün 01.11.2019 tarihli yazısında rödovans sözleşmesi bulunmadığı, herhangi bir iş kazası bildirimi olmadığı şeklinde açıklama yapılmış ve Mahkemece davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığını kanıtlayacak herhangi bir delilin dosyaya sunulmadığı ve kusur raporunda da kusur izafe edilmediğinden bahisle davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; bozma öncesinde dosyada davalı ... adına 1037369 sicil numaralı yerüstü açık ocak kömür madeni çıkarılması işi ile ilgili olarak iş yeri bildirgesi düzenlendiği, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Arama Dönemi Üretim belgesinde davalı ..."ın ruhsat sahibi olarak göründüğü, yargılama aşamasında vefat eden davalı ... tarafından davacı kuruma verilen 16.06.2010 tarihli dilekçe ile ..."a ait maden sahasında rödovansla kömür ve krom madeni işletileceği, bu iş yerinde taşeron olarak çalışacağını belirterek tescil isteminde bulunduğu ve aynı işyeri sicil numarası üzerinden "002" koduyla işyeri bildirgesi düzenlendiğine dair belgelerin varlığı karşısında rödovans sözleşmesi bulunmasa dahi davalı ... ile diğer davalılar murisi ... arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı irdelenerek ve önceki bozma ilamı da gözönünde bulundurularak sonucuna göre karar verilmelidir.
2) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlı olarak HMK."nun 27. maddesi hükmü uyarınca, hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının en önemli unsurudur.
Taraf ehliyeti dava şartıdır, davanın her aşamasında hakim tarafından incelenebilir, taraflar da davanın sonuna kadar bunu ileri sürebilirler. Bu itibarla, davanın taraflarından birinin ölmesi halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.
Türk Medeni Kanunu"nun 605 ve devamı maddelerinde mirasın reddi düzenlenmiş olup, yasal ve atanmış mirasçıların mirası reddedebilecekleri belirtilmiştir. Mirasın reddi halinde, mirası reddedenler yönünden davaya devam edilemez. Bu halde mirası reddetmeyerek mirasçılığı devam edenlerin katılımı ile davaya devam edilir. Mirasçıların tamamının mirası reddetmeleri halinde Türk Medeni Kanunu" nun 612. maddesinde belirtildiği üzere en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Bu durumda, yargılama sırasında vefat eden davalının dava ehliyeti sona erdiğinden ve yasal mirasçıları tarafından da davalının mirası reddedildiğinden mirasın, Türk Medeni Kanunu" nun 612. maddesi gereğince sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilmesi gerekir. Mirasın tasfiyesi işlemleri talebe bağlı işlemler olmayıp mirasın reddedilmesinin anlaşılması ile res"en yapılması gereken işlemlerdendir. HGK"nun 03.07.2002 tarih E.15-572 K.577 sayılı kararında da açıklanan bu ilkelere değinilmiştir.
Somut davada, davalı ..."ın yargılama devam ederken 07.09.2019 tarihinde vefat ettiği, mirasçılarından ..."ın ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2019/803 E. - 2019/641 K. sayılı ve 09.10.2019 tarihli kararı ile ..."ın ise ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2019/763 E. - 2020/65 K. sayılı ve 09.10.2019 tarihli kararı ile mirası kayıtsız ve şartsız olarak reddettiklerinin tesciline karar verildiği, eldeki davada Mahkemece, mirası reddeden ..."ın kızı ve eşi olduğu anlaşılan Begüm ve ..."ı dahili davalı sıfatıyla davaya dahil edildikleri anlaşılmaktadır. Davalı ..."ın mirasçılarından Mevlüt ve Mehmet Haluk"un mirası reddetmeleri karşısında mirası reddeden Mehmet"in zümrebaşı sıfatıyla sonraki mirasçıların mirası kabul edip etmeyecekleri yönünde ilgili Mahkeme huzurunda talep ve beyanlarının varlığının dosya içeriğinden anlaşılamaması karşısında, Mehmet Haluk"un eş ve çocuğunun katılımı sağlanmak suretiyle yargılama yapılması hususu da yerinde görülmemiştir. Yapılması gereken iş, Mahkemece, 4721 sayılı TMK’nun 612. maddesi gereğince mirasın tasfiyesi yoluna gidilip gidilmediği araştırılarak, tasfiye yoluna gidilmiş ve bir tasfiye memuru atanmış ise ilgili memurun davaya dahil edilmesi için davacıya süre verilmeli, tasfiye yoluna gidilmemiş ve tasfiye memuru atanmamış ise, terekesinin tasfiyesi ve tasfiye memuru atanması için murisin son ikametgahındaki Sulh Hukuk Mahkemesine ihbarda bulunarak atanacak tasfiye memuru davaya dahil edildikten sonra yargılamaya devam edilerek hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.