8. Hukuk Dairesi 2011/2214 E. , 2011/2459 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 30.05.2008 gün ve 745/381 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava konusu taşınmazların müvekkilinin murisinden kaldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptaliyle müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hazine vekili davanın reddini savunmuş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine: hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Eksiklikten getirtilen nüfus aile kayıt tablosuna göre, muris ... 04.04.1997 tarihinde ölmüştür. Murisin ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olup, dava dilekçesinde taksim hakkında bir açıklama da yapılmamıştır. Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklarda dava konusu 215 ada 1 ve 2 sayılı parsellerin kök muris ..."den oğlu ...ve gelini ...ye kaldığını, bunlar tarafından kullanıldığını, daha sonra da ..."ın oğlu ...(davacı) tarafından tasarruf edildiği bildirmişler, paylaşımdan söz etmemişlerdir. Davacı dışında murisin başka mirasçıları da olduğu anlaşılmaktadır. TMK. nun 701.maddesinde; “Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti elbirliği mülkiyetidir” şeklinde tanımlanmıştır. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmış olup terekenin tamamını kapsar. Aynı Kanunun 702.maddesinde topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oy birliğiyle karar vermeleri gerektiği belirtilmiştir. Dava açmakta tasarrufi bir işlem olduğuna göre, mirasçılardan birisinin kendi adına dava açması mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir mirasçının elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmaz üzerinde tek başına tasarruf da bulunma yetkisi bulunmamaktadır. Mirasçılardan birisinin açtığı dava diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da dava açılmadığından, davaya diğer mirasçıların katılması (olurlarının alınması) veya TMK. nun 640.maddesi uyarınca miras ortaklığına temsilci tayin edilmek suretiyle davaya devam edilmesi mümkün değildir. Davacının böyle bir dava açma yetkisi bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak işin esasına girilmek suretiyle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25.04.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili, dava dilekçesinde dava konusu taşınmazların “miras bırakanından kaldığını, kazanmaya yeterli eklemeli zilyetliğinin bulunduğunu ileri sürerek kendi adına (tamamının) tesciline” karar verilmesini istemiş, keşif yerinde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, taşınmazın miras bırakanından davacıya kaldığını doğrulamakla birlikte intikal şekli hakkında bir açıklama yapmadıkları gibi bu husus mahkeme hakimi tarafından da sorulup belirlenmemiştir.
HUMK.nun 76.maddesi hükmüne göre, davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara, bunların nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddesini belirlemek hakime aittir. Hakim tarafların yargılama oturumlarında ve dilekçesinde kullandıkları nitelendirme ile bağlı değildir. Mahkemece, dilekçenin içeriğine göre davacının isteğini ve amacını belirleyip uyuşmazlığı ona göre çözüme kavuşturulması gerekir. İddianın ileri sürülüş şekline göre; davacı dava konusu taşınmazın tereke malı olmaktan çıktığını, mülkiyetinin kendisine geçtiğini ileri sürerek tamamının adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davacının bu açıklamasına göre, davanın tereke adına açılmadığında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davacı taraf, taşınmazın tamamının kendi adına tescilini istediğine göre; uyuşmazlık konusu taşınmazın, miras bırakandan davacıya devir şekli(taksim, bağış, satış v.s.) üzerinde durulması dava şartı bakımından önemlidir. Dava şartı, kamu düzeni ile ilgili olduğundan davacı tarafça ileri sürülmese dahi taşınmazın davacıya geçiş şekli mahkemece kendiliğinden araştırılıp belirlenmelidir. Kaldı ki; HUMK.nun 75/2. maddesine göre, hakim müphem ve mütenakız gördüğü iddia veya sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Aynı kanunun 213/1, 230. maddelerine göre de davanın her aşamasında tahkikat hakimi iki tarafı veya vekillerini çağırarak davanın maddi olguları hakkında beyanlarını dinleyebilir. Davanın doğru biçimde sonuçlandırılması için davanın ne olduğunun anlaşılması gerekir. Davanın niteliği anlaşılamadan hangi kanuni düzenlemeye göre sonuçlandırılacağı noktasına ulaşılamaz.
Mahkemece; anılan usul hükümleri uyarınca tereke adına dava açmayan ve taşınmazın tamamının miras bırakandan kendisine kaldığını iddia eden davacıdan bu devir hakkında açıklama istemesi, taksim, bağış, satış vs. gibi nedenlerden birine dayanması durumunda, bu hususun kanıtlaması için davacıya süre ve imkan verilmesi, bundan sonra iddianın ileri sürülüş şekline, toplanacak delillere göre öncelikle dava şartı üzerinde durulması, çekişme konusu taşınmazın halen el birliği mülkiyetinde olduğunun anlaşılması durumunda, davacı tereke adına dava açmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi, aksi durumda ise dosya içeriğine, toplanacak delillere göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece, belirsiz olun bu durum açıklığa kavuşturulmadan taşınmazın el birliği mülkiyeti hükmüne tabi olduğu varsayımından hareketle, davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi yönündeki sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayım. 25.04.2011