1. Hukuk Dairesi 2013/276 E. , 2013/16152 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili ile davalı ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.11.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı ..., temyiz edilen davalı ... gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı; oğlu ..."un zor durumda olması sebebi ile çekişmeye konu dükkanını ipotek ettirebilmesi amacıyla vekâlet verdiğini, ..."un, diğer bir oğlu olan davalı ..."e olan borcu ve onun yönlendirmesi ile taşınmazı ..."in eşinin kızkardeşinin kocası olan davalı ..."e muvazaalı olarak devrettiğini, herhangi bir para almadığını, temlikin diğer çocuklarından da mal kaçırmaya yönelik olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Davalı ..., ipotek ettirebilmek için vekâleti aldığını, abisinin baskıları sonucu bacanağı olan "e taşınmazı sattığını, davacının haklı olduğunu bildirip davayı kabul etmiş, davalı ..., taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, vekilin hesabına parayı yatırdığını, iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, davalı ... ise olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı ve davalı ..."in de Türk Medeni Kanunu"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kat mülkiyeti kurulu 44 ada 11 parselde kayıtlı çekişmeye konu 1 nolu dükkanın davacıya ait olduğu, ... Noterliği"nin 26.11.2009 tarihli düzenleme şeklinde vekaletnamesi ile vekil tayin ettiği davalı oğlu ..."un anılan dükkanı 01.12.2009 tarihinde davalı ..."a 10.000.-TL bedelle satış göstermek suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, "benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1.maddesi). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; çekişmeye konu vekâletnamenin özel vekâletname olup, satış yetkisinin bulunduğu, davacının rızası ile vekâletnamedeki yetkileri bilerek oğlunu vekil tayin ettiği, dinlenen tanıklardan ..."in anlatımında; davalı ..."un kendisine gelerek dükkanı sattığını, almak isteyip istemediğini sorduğunu beyan ettiği, kaldı ki davalı ..."un da davayı kabul beyanında açıkça; taşınmazı sattığını ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, mahallinde yapılan uygulama neticesinde teknik bilirkişilerden alınan rapor sonucunda devir tarihinde taşınmazın gerçek değerinin 95.000.-TL olduğu anlaşılmış ve vekil tarafından davalı ..."e 10.000.-TL bedel üzerinden temlik gerçekleştirilmiş ise de; davalı ..."un satış bedelinin gerçekte 90.792.-TL olduğunu ve satış bedelini 01.12.2009 tarihinde vekilin Hesabına yatırdığını savunması ve ... Şubesi ile yapılan yazışma ile; 01.12.2009 tarihinde ..."ün takip hesabına ..."un 90.792,36-TL yatırıldığı ve yatırılan bu miktarın vekilin izlenen risklerinin tahsil ve tasfiyesinde kullanılarak ..."un kredilerinin teminatını teşkil eden teminatta bulunan ..."e ait taşınmazdaki ipoteğin fek edildiğinin bilgi verilmesi karşısında, davalı ..."in savunmasının doğrulandığı ve resmi aktin aksinin banka kayıtları ile ortaya konularak alıcı "in satış karşılığı vekile 90.792,36.-TL ödeme yaptığı kuşkusuzdur.
Diğer taraftan; ödenen satış bedeli ile bankaya olan kredi borcu kapatılan davalı ..."un olay sebebi ile kazançlı çıktığı, bu nedenle davayı kabul beyanının diğer davalıları etkilemeyeceği, öte yandan davalı ..."nın eşi olduğu beyan edilen dava dışı ..."ün 01.12.2009 tarihinde hesabından çekmiş olduğu 91.300.-TL"nin taşınmazın alımı için kullanıldığı iddiasının da kanıtlanamadığı gibi, temlik karşılığı gerçek bedele yakın bir miktarda vekil ..."a ödeme yapıldığı gerçeğini de değiştirmeyeceği açıktır.
Öyle ise belirtilen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; temlikin iradi olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı sonucuna varılmaktadır. Şayet vekil tarafından satışa ilişkin bedel davacıya ödenmemiş ise, davada bedelden kaynaklanan bir istek bulunmadığına göre vekil aleyhine bedelden kaynaklanan dava açılması da olasıdır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken,yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı ... vekili ile davalı ..."ün temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 19.11.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY YAZISI-
Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve davalı ...’in de Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, oğlu ...’un ekonomik zorluk içinde olması nedeni ile bankadan çekeceğini söylediği kredinin teminatı olarak maliki olduğu 1 nolu dükkanını ipotek ettirebilmesi için oğlu ...’a vekalet verdiğini, vekil ...’un ağabeyi ...’le aralarındaki borç ilişkisi nedeni ile ...’in zorlaması sonucu çekişme konusu dükkan daha sonra ...’e devredilmek üzere’in eşinin kız kardeşinin kocası ...’a danışıklı olarak tapuda satış gösterilmek suretiyle temlik edildiğini, ipotek için vekile verdiği yetkinin iradesine aykırı olarak satış şeklinde kötüye kullanıldığını ileri sürmüştür.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriğinden; vekile taşınmazda ipotek tesis edebilmesi için vekaletnamenin verildiği, vekil ve diğer davalıların birlikte hareket ederek davacı vekil edeni zararlandırdıkları ve vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasına dayanılmaktadır.
Türk Borçlar Kanunun gerek temsile gerekse vekalet sözleşmesine ilişkin hükümlerine göre; vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zar arlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkilerinin sınırları içinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma yetkisi vermez. Vekil, temsil yetkisini kasten vekalet verenin zararına kendisi veya iş ve elbirliği yaptığı kişi yararına kullanmışsa yapılan işlem temsil yetkisinin sınırları içinde kalsa dahi vekalet vereni bağlamaz. Ayrıca, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilerek vekil ile sözleşme yapan kimse hakkını kötüye kullanan kötü niyetli kişi durumundadır.
Davanın dayanağı olan vekaletname, satış ve ipotek yetkilerini içermekte olup davacı, asıl irade ve yetkisinin taşınmaz üzerinde ipotek tesisine ilişkin olduğunu ileri sürmüş davacı tanıkları da bu iddiayı doğrulamıştır. Vekaletin taşınmaz satışı için düzenlendiğini davalılar kanıtlayamamıştır.
Somut olayda, , çekişme konusu 44 ada 11 parsel sayılı taşınmazdaki (48/730) arsa paylı 1 nolu dükkan davacı ... adına kayıtlı iken, ... Noterliğinde düzenlenen 26.11.2009 tarih, 10453 yevmiye sayılı vekaletname ile oğlu davalı ...’e anılan 1 nolu bağımsız bölümün satışı ve ipotek edilmesi için yetki verdiği, vekaletnameye istinaden vekil ...’ün ağabeyi davalı ...’ün bacanağı diğer davalı ...’a temlik edildiği, satışın yapıldığı 01.12.2009 günü saat 14.49 da davalı ...’in eşi ’ün ... şubesindeki hesabından 91.300,00 TL çekildiği ve aynı gün saat 16.44 de vekil ...’un ... şubesindeki takip hesabına 90.792,36 TL ... tarafından yatırıldığı, vekil ...’un bankanın kanuni takiple izlenen borçları tasfiye edilerek, ...’ün kanuni takipli kredilerinin teminatı olan davalı ...’e ait taşınmaz üzerindeki ipoteğin de kaldırıldığı, temlike rağmen davalı ...’in taşınmazı tasarrufunda bulundurmadığı, satın alınan taşınmazın hayatın olağan akışına uygun olarak teslim alınması ve kiralarının tahsil edilmesi gerekirken davalı ...’in taşınmazla ilgilenmediği, kiraların davacı ...’in banka hesabına düzenli olarak ödendiği, tanık anlatımlarına göre davacının satıştan çok sonra haberdar olduğu ve herhangi bir bedel de ödenmediği yapılan bu satış işlemi ile davalı ...’un borcunun ödendiği ve davalı ...’in taşınmazı üzerindeki ipoteğin kaldırıldığı saptanmıştır.
Belirlenen olgular, açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, vekilin ipotek için verilen temsil yetkisini satış şeklinde kullanarak, diğer davalılarla el ve işbirliği içinde kendi yararlarına hareket edip davacıyı zararlandırdıkları saptanarak davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olduğu, mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, çoğunluğun kararının bozulması görüşünü belirttiğimiz gerekçelerle katılmıyoruz.