14. Hukuk Dairesi 2020/1248 E. , 2020/6741 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 03/05/2016 tarihinde verilen dilekçeyle önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 15/06/2017 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince temyiz isteminin reddine dair ek kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
KARAR
Dava, önalım hakkı nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının paydaşı olduğu 35631 ada 3 parsel sayılı taşınmazda davalı adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir.
Davalı, taşınmazda fiili taksim bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiş, hükmün davalı vekilince istinaf yolu ile incelenmesinin talep edilmesi üzerine; Ankara Bölge Adliye mahkemesi 15. Hukuk Dairesince istinaf talebinin kabulü ile davanın "taşınmazda fiili taksim bulunması" nedeniyle reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı vekili tarfından temyizi üzerine Dairemizin 18.09.2019 tarihli 2018/3122 Esas, 2019/5420 Karar sayılı ilamıyla "..dava konusu taşınmazda davacının kullandığı yer bulunmasına karşın davalıya pay satan kişi ve davalı tarafından kullanılan bir yer bulunmadığu dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Fiili taksimin kabul edilebilmesi için davalıya pay satan satıcının ve önalım hakkını kullanan davacının ayrı ayrı kullandıkları yerlerin bulunması gerektiğinden davalının ve davalıya pay satan satıcının kullandığı bir yer tespit edilemediğinden dava konusu taşınmazda fiili taksimin bulunmadığı ve ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamına uyularak davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyiz talebi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 07.02.2020 tarihli ek kararı ile davalı vekilinin temyiz isteminin HMK"nın 362-(1-a). maddesi uyarınca reddine karar verilmiş; davalı vekili bu kez temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararı temyiz etmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1)“Taleple bağlılık ilkesi” kenar başlıklı 26. maddesinde; hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği; duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebileceği,
2)“Temyiz edilebilen kararlar” kenar başlıklı 361. maddesinde; bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki haftaiçinde temyiz yoluna başvurulabileceği,
3)“Temyiz edilemeyen kararlar” kenar başlıklı 362. maddesinde; bölge adliye mahkemelerinin, miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlarının; bu tür kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirleneceği; alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkının bulunmadığı; ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer tarafın da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebileceği, hüküm altına alınmıştır.
Genel olarak, davanın değeri çoğu zaman davacının talep ettiği alacak veya tazminat miktarını gösterirken ve bu miktarın yüksekliği davanın kabulü halinde davacının lehine sonuç doğurur.
Bazı davalarda ise mahkemece belirlenen ve hüküm altına alınan dava değeri davacının değil davalının lehine olabilmektedir. Mesela, önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil davalarında, davanın kabulü halinde belirlenen değer üzerinden davalı taraf harç ve vekalet ücreti ödemek zorunda ise de, önalıma konu payın belirlenen bedelinin davalıya ödenmek üzere davacı tarafından mahkeme veznesine depo edilmesi gerekmektedir.
Önalım davalarında, kural olarak davaya konu payın resmi satış senedindeki değeri önalım bedeli olmakla birlikte, davacı resmi senetteki satış bedelinin yüksek gösterildiğini belirterek davasını kendi belirlediği daha düşük bir bedel üzerinden harç yatırmak suretiyle açabilmektedir. Davalı taraf genellikle davanın reddini savunmakla birlikte, davanın mahkemece kabul edilmesi halinde önalım bedelinin davacı tarafından düşük gösterildiğini belirterek,resmi satış sözleşmesindeki bedel üzerinden veya ileri sürdüğü daha fazla miktar üzerinden hüküm altına alınmasını talep etmektedir.
Bu tür davalarda hüküm altına alınan bedel aynı zamanda davanın da değerini gösterdiğinden, dava değeri davanın başında taraflar arasında ihtilaflıdır.
Bu sebeplerle, başlangıçta dava değerinin belirlenmesinde inisiyatif davacıda ise de Kanunun 26. maddesinde düzenlenen “taleple bağlılık” ilkesi sadece davacının değil, davalının da taleplerinin nazara alınmasını emrettiğinden, kanun yoluna başvurulması halinde davacının talepleri yanında, davalının taleplerinin de mahkemece değerlendirmeye alınması gerekir. Aksi halde, davacının belirlediği değeri aşan davalı taleplerinin dikkate alınmaması, verilen kararın davalı tarafından kanun yoluna götürülmesi ve denetlenmesi engellenmiş olacaktır. Bu durum, davalının davada kendisini savunmasına ve adil yargılanmasına engel olacak nitelikte bulunduğundan, temyiz hakkının dava değerine veya hüküm altına alınan değerine göre belirlenmesi sırasında Kanununun 341. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri ile 362. maddenin ikinci fıkrası uyarınca istinaf ve temyiz sınırı belirlenirken davalı tarafın ileri sürdüğü taleplerin de nazara alınması kanuna, hukuka ve hakkaniyete uygun bir değerlendirme olacaktır.
Dava konusu olaya gelince;
Davalı cevap dilekçesinde dava konusu payın gerçek satış bedelinin 200.000 TL olduğunu iddia etmiştir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, mahkemece hüküm altına önalım bedeli karar tarihindeki istinaf sınırının altında kalsa da, davalı taraf belirlenen önalım bedelini kabul etmeyerek, temyiz sınırının üzerindeki değerleri ifade ederek kanun yoluna başvurduğundan, davalının bu talepleri nazara alınmadan, Kanunun 362. madde hükmü eksik ve hatalı değerlendirilerek, hüküm altına alınan önalım bedeli gerekçe gösterilerek temyiz isteminin reddine karar verilmesi doğru olmadığından bölge adliye mahkemesinin 07.02.2020 tarihli ek kararın kaldırılmasına karar verilerek temyiz incelemesine geçilmiştir.
2)Bölge Adliye Mahkemesince, Dairemizin bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak verilmiş olan karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenlerle mahkemenin 07.02.2016 tarihli ek kararın KALDIRILMASINA; (2.) bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesi Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 03.11.2020 tarihinde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.