Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/15
Karar No: 2021/106

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/15 Esas 2021/106 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/15 E.  ,  2021/106 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 204-219

    Sanık ..."in kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan TCK’nın 125/3-a, 125/4, 29, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri gereğince 5.240 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.04.2014 tarihli ve 204-219 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı, katılan ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 02.10.2017 tarih ve 39502-9975 sayı ile;
    "1- Hakaret eyleminin, katılanın haksız davranışı nedeniyle gerçekleştiğinin kabul edilmesi karşısında, haksız tahrik uygulamasında, hakaret suçuna ilişkin özel hüküm olan ve daha lehe düzenlemeler içeren TCK"nın 129. maddesi yerine, aynı Kanun"un genel tahrike dair 29. maddesinin uygulanması,
    2- Seçimlik ceza öngören hakaret suçunda tercih edilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeyerek TCK’nın 50/2. maddesine aykırı davranılması,
    3- Sanığın adli sicil kaydında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mahkûmiyet hükmü sayılamayacağı ve sanığın duruşmada alınan savunmasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanmasına dair hükümlerin uygulanmasını talep ettiği dikkate alındığında, CMK"nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesine objektif koşullar bakımından engel hâli bulunmayan sanığın pişmanlığı, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, hükmün açıklanmasının geri bırakılması dair hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.11.2017 tarih ve 64511 sayı ile;
    "...Maddi olayda, İzmir Barosu avukatlarından olan sanık ..."in İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin duruşma salonununda kendisinin vekil sıfatıyla takip ettiği dosya dışında, başkasına ait duruşmanın yapıldığı sırada mahkeme salonuna girmek istediği ancak mahkeme mübaşirinin sanığa, duruşma devam ederken kimsenin salona alınmadığını ve ancak celse arasında içeri girilebileceğini söylemesine rağmen sanığın salona girmek istemesi üzerine Mahkeme Hâkimi olan katılan ... tarafından da bu durumun sanığa hatırlatılması üzerine, sanığın, Mahkeme Hâkimi olan katılana yönelik olarak "Ben çıkmıyorum, beni buradan kimse çıkartamaz, duruşmalar açık değil mi? Gizlilik kararı mı var?" şeklinde sözler söylemek suretiyle duruşma salonundan çıkmak istememesi üzerine durumun polise bildirildiği, olay yerine gelen polis memurlarının sanığı dışarıya çıkarmaya çalıştıkları sırada da sanık ..."in, çıkmayacağını beyan ettikten sonra katılana yönelik olarak "Sen kanun musun? Sen kimsin? Asıl seni o kürsüden indirip dışarı atmak lazım!" şeklinde sözler söylediği ayrıca polis memurlarınca koridora çıkartılmasından sonra ve koridorda bulunduğu sırada ise "Sen beni dışarı çıkaramazsın, ben seni o kürsüden indireceğim!" şeklinde sözler söyledikten sonra yüksek sesle "Serseri, serseri, serseri!" şeklinde sözler söylemek şeklinde gerçekleşen eylemde;
    Sanığın sarf ettiği sözlerin, özellikle "Serseri" sözünün hakaret suçunu oluşturduğu ve Yüksek Mahkemece sanığın görevli memura hakaret suçunu işlediği konusunda bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Ancak, duruşmanın düzeninin mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sağlanacağına ve mahkeme başkanı veya hâkimin duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla, salondan çıkarılmasını emredeceğine ilişkin CMK"nın 203. maddesi nazara alındığında, katılanın bu yetkisini kullanmaya yönelik sarfettiği "Çık dışarı!" şeklindeki sözlerinin sanık yararına haksız tahrik oluşturmayacağının nazara alınmaması hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
    Kaldı ki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Üçüncü Dairesince 13.09.2012 tarihli ve 2012/5654 sayılı karar ile İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi ... hakkında soruşturma izin verilmesine yer olmadığına ilişkin kararda da belirtildiği üzere, duruşmanın disiplinini sağlamaya yönelik sarf edilen sözlerin sorumluluğu gerektiren bir yönünün bulunmadığı ve duruşmanın sevk ve idaresinin mahkeme hâkimine ait olduğu ve kendisinin takdirinde bulunduğu yönündeki açıklamaları da göz önüne alındığında; katılan hâkimin "Çık dışarı!" şeklindeki sözlerinin haksız tahrik oluşturmadığının kabul edilmesi gerektiği.
    .." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 04.12.2017 tarih ve 7253-14154 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27.11.2012 tarihli ve 35854 sayılı kararı ile sanık hakkında soruşturma izni, 11.03.2013 tarihli ve 9688 sayılı kararı ile de kovuşturma izni verildiği,
    İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/636 esas sayılı dosyası kapsamında yapılan 14.06.2011 tarihli duruşmaya ilişkin tutanağa göre; sanık ..."in şikâyetçi ..."e yönelik silahla tehdit ve hakaret iddiaları ile açılan kamu davasının 14.06.2011 tarihli ikinci duruşmasına sanık ve şikâyetçinin geldikleri, sanığın savunmasının alındığı, şikâyetçinin beyanda bulunduğu, sanıktan son sözünün sorulduğu, bu sırada kimliği bilinmeyen bir şahsın duruşma salonunun kapısında yazılan talimatlara aykırı olarak duruşmanın devamı sırasında içeri girdiği, mübaşir ..."ın, duruşma salonuna giren şahsa, duruşma salonuna yalnızca celse arasında girilip çıkılabileceğini, duruşmanın devamı sırasında içeri girilip çıkılmaması gerektiğini söylediği, buna rağmen şahsın duruşma salonuna girdiği, mahkeme hâkiminin kendisine aynı kuralları hatırlattığı, şahsın "Ben çıkmıyorum, beni kimse buradan çıkaramaz, duruşmalar açık değil mi, gizlilik kararı mı var?" dediği, mahkeme hâkiminin şahsa, celse aralarında girip çıkması gerektiğini söylediği, şahsın "Ben çıkmıyorum!" dediği, duruşmanın yapılamayacak hâle geldiği, şahsın dışarı çıkmak istemediği, mübaşirin uyarılarını dikkate almadığı, direndiği, koridorda bekleyen Alsancak Karakolunda görevli polis memuru Ferzande Aydemir"in olaya müdahale ettiği, şahsa dışarı çıkmasını söylediği, şahsın "Çıkmıyorum!" dediği ve duruşma hâkimine hitaben "Sen kanun musun, sen kimsin? Asıl seni o kürsüden indirip dışarı atmak lazım!" dediği, polis memuru Ferzande Aydemir vasıtası ile şahsın dışarı çıkartıldığı, Adliye Karakolundan polis memurunun çağrıldığı, şahsın kimliğinin tespitine çalışıldığı, şahsın "Polis memurlarına kimliğimi vermiyorum!" dediği, polis memurlarına mahkeme hâkimi tarafından talimat verildiği, kimliğin tespit edilmesi, tutanağın tutulması ve getirilmesinin istendiği, duruşmanın bitirildiği, sanık hakkında hüküm tesis edildiği, başka bir hususun zapta geçirilmediği ve duruşmaya son verildiği,
    İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/419 esas sayılı dosyasının incelemesinde; dosyanın sanığı ... hakkında dosyanın mağduru ..."e yönelik çocuğun basit cinsel istismarı, güveni kötüye kullanma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/96 esas sırasına kayden kamu davası açıldığı, Mahkeme Hâkimi (23640) ..."in 22.02.2011 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verdiği ve 22.02.2011 tarihinde aynı Hâkim tarafından hazırlanan tensip zaptı ile ilk duruşmanın 14.06.2011 tarihinde saat 10.15"de yapılmasına karar verildiği, 14.06.2011 tarihinde anılan Hâkimin çıktığı oturumda; dosyanın şikâyetçileri, mağduru ve vekilleri olan Avukat ... ile sanığın duruşmaya geldikleri, saatin 14.45 olduğu, iddianamenin ve iddianamenin kabulü kararının okunduğu, tanık yoklamasının yapıldığı, dosyanın tanığı Mustafa Kapar’ın hazır olduğunun görüldüğü, "Avukat ..." olduğunu söyleyen bir kişinin gelmesi üzerine kendisinden avukat kimliğinin istendiği, ancak anılan şahsın avukat kimliğini vermek istemediği, Baro Başkanı ...ın araya girdiği ve Avukat ..."den aldığı kimliği Mahkemeye sunduğu, Avukat ...’in söz aldığı, vekâletinin mevcut olduğunu, kimlik göstermeyeceğini beyan ettiği, Baro Başkanının kimliği alarak mahkemeye gösterdiği, Avukat ..."in söz alarak bu durumun çok komik olduğunu söylediği, fotokopisi alınan kimliğin Avukat ..."e iade edildiği, adı geçene, İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen bir dosyada avukat kimliği ile bir başka şahsın duruşmalara girdiğinin ve sahte avukatlık olayları olduğunun bildirildiği,
    Sanık ile avukat olan tanıklar Mehmet Nuri Duygu ve Ümit İzmirli tarafından düzenlenen 14.06.2010 (2011) tarihli tutanakta aynen; "İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi Salonuna duruşmamı beklemek için girdiğimde, duruşma yargıcı, "mübaşiri dinle, dışarı çık" diye tarafıma uyarıda bulundu, ben "Bu nereden çıktı? Duruşmalar alenidir, gizlilik kararı mı aldınız?" diye sorduğumda, ses tonunu yükselterek, içeride hazır olunan meslektaşlarımın ... huzurunda, "Çık dışarı, atın bunu dışarı, polis çağırın!" tarafıma hakarete varan sözler söyledi. İş bu tutanak, ilgili yargıçla ilgili yasal haklarımı kullanmak üzere tutulmuştur." hususlarına yer verildiği,
    Polis Memuru olan tanıklar Veysel Kaymaz ve Rahim Genç tarafından düzenlenen 14.06.2011 tarihli tutanakta aynen; "14.06.2011 günü saat 11.30 sıralarında 13. Asliye Ceza Mahkemesi mübaşirince görevli istenmesi üzerine anılan yere gidildiğinde, Hâkim ...’in dışarıda bir şahıs var kendisinin kimlik bilgilerinin alınmasını istemesi üzerine, anılan şahsa sorulduğunda kendisinin avukat olduğunu biz görevlilere de kimliğini veremeyeceğini ve kimlik göstermeyeceğini, yaptığımız işin yasal olmadığını onun için kimlik bilgilerimi de soramazsınız demesi üzerine, tekrar Hâkim ...’e durum anlatılmış, ancak ben emir veriyorum alacaksınız demesi üzerine anılan avukatın haricen Baro levhasından ismi ... olduğunun öğrenildi ve baro levhasıyla birlikte Hâkim beye gösterildi, ancak ben bu şekilde ismini istemiyorum, kimliğinin fotokopisini ve tutanakla birlikte getirilmesini istemesi üzerine şahsa konu tekrar anlatıldı, aynen yasal olarak savcının emri olmadan benden kimlik istemeniz ve kimlik bilgilerini de hâkim beyin emriyle alamayacağımızı söylemesi ve karakola da davet etmemize rağmen onun da yasal olmadığını beyan etmesi üzerine durumu görevli C.S.ına bildirilmek üzere iş bu tutanak tarafımızdan tanzimle imza altına alınmıştır." biçiminde,
    Aynı tanıklarca düzenlenen diğer tutanakta ise, aynen; "14.06.2011 günü saat 11.30’da 13. A.S.M"sinde Hâkim ...’e kimliğini beyan etmeyen ve tarafından istenilmesine rağmen kimliğini ve görevli Avukatlık kimliğini ibraz etmeyen biz görevlilere de siz bana kimliğimi soramazsınız. Size de kimliğimi vermem demesi üzerine yapılan araştırmada Baro levhasından isminin ... olduğu bakıldığında resminin de anılan şahısla aynı olduğu biz görevlilerce de teyit edilmiş olup, İzmir Barosu ve sitesinde de şahsın kimlik bilgileri çıkartılarak ... sicilinin 6988 olduğu 1720 Sk. No: 33/3 Karşıyaka/İzmir olduğu tarafımızdan tespitle iş bu tutanağı tarafımızdan tanzim ile imza altına alınmıştır." şeklinde tespitlerin bulunduğu,
    Yazı İşleri Müdürü Hülya Öz, Zabıt Kâtibi Elif Öztürk ve Avukat Çağdaş Atli tarafından düzenlenen 14.06.2011 tarihli tutanakta aynen; "14.06.2011 günü saat 11.15 sıralarında mahkeme duruşmalarının yapıldığı sırada mahkeme mübaşiri ... tarafından kaleme gelinerek duruşmanın devamının sağlanması açısından acele adliye karakolundan görevli polis memuru çağrılmasının istendiği bildirmiş, mahkeme yazı işleri müdürünce adliye karakoluna telefon edilerek çok acele duruşma salonuna görevli polis memuru gönderilmesi istenmiş, duruşma salonundan yükselen seslerin kaleme kadar duyulması üzerine kalem personelince kalemden çıkılıp duruşma salonunun kapısına doğru çıkıldığı sırada koridorda kimliğini bilmediğimiz bir şahsın mahkeme hâkimine hitaben "Sen beni dışarı çıkaramazsın ben seni kürsüden indireceğim!" diyerek mahkeme hâkimine hitaben üç kez "Serseri, serseri serseri!" diyerek yüksek sesle bağırmak suretiyle hakarette bulunmuş olduğuna ilişkin düzenlenen iş bu tutanak birlikte imza altına alınmıştır." ifadelerinin yer aldığı,
    Katılan tarafından düzenlenen ve Kâtip 122660 ile Mübaşir 68007 tarafından da imzalanan 30.12.2013 tarihli tutanakta ise aynen; "2013/397 esas sayılı dosyanın kısa kararı yazıldığı sırada ve duruşmanın devamı sırasında, avukat cübbeli bir erkek şahsın sert bir şekilde duruşma salonundan içeri girdiği, duruşma salonunda mübaşire anormal şekilde göz işareti yaptığı, dinleyici yerine oturduğu, dinleyici yerinde bulunan ve duruşmasını bekleyen Av. Birben Özer ile konuşmaya başladığı, bir taraftan da sert bir şekilde elini uzatarak ve hâkimi göstererek mübaşire "Kim bu arkadaş?" diye sorulduğu, bunun üzerine avukat cübbeli kişinin "Bana telefon açtınız, ben onun için geldim, benim olduğum ortamda mübaşire kim bu arkadaş diye soruyorsunuz?" dediği, mahkeme hâkimi tarafından mübaşire "Dosyasını çıkar!" denildiği, mübaşir tarafından dosyanın çıkarıldığı ve mahkeme hâkimi tarafından mübaşire sırayı bozma sırası gelince alacağız denildiği, anılan ve avukat olduğu tahmin edilen kişinin "Siz telefon açarak beni çağırdınız." dediği, Mahkeme Hâkimi tarafından kendisine "Nezaket gösterdik, telefon açtık." denildiği, avukat olduğu tahmin edilen kişinin "Ben gidiyorum." dediği, Mahkeme Hâkiminin de kendisine "Duruşmanın inzibatını bozuyorsunuz, çıkın!" dediği, anılan kişinin çıktığı sırada "Siz beni zaten buradan çıkartamazsınız, ben gidiyorum!" dediği, Mahkeme Hâkiminin de "Biz gerektiğinde seni buradan çıkartırız!" dediği, anılan avukatın Mahkeme Hâkimine sert sert baktığı, tartışmanın burada bittiği ve anılan kişinin mahkeme salonunu kendiliğinden terk ettiği görüldü. Avukat Birben Özer’in de bu arada "Maalesef Av. Ahmet beyin tarzı bu!" dediği görüldü…" açıklamalarının yazdığı,
    Katılan tarafından duruşma salonunun kapısına asılan ve "Dikkat" başlığını taşıyan tamamı büyük harflerle yazılmış bila tarih yazıda;
    "1- Duruşma salonuna duruşmanın devamı sırasında girilmemesi, celse aralarında girilip çıkılması,
    2- Duruşma salonuna girildiği sırada cep telefonlarının kapatılması,
    3- Duruşma salonuna yiyecek ve içecek maddeleri ile girilmemesi,
    4- Duruşma salonuna TCK"da silahtan sayılan aletlerle girilmemesi,
    5- Duruşma sırasında koridordaki panoya asılan duruşma listesinden takip edilerek mübaşirin bu nedenle meşgul edilmemesi,
    6- Duruşma salonuna çocuklarla girilmemesi,
    7- Duruşma salonunda dinleyici bölümünde sohbet edilmemesi,
    8- Müzakere için duruşmalara ara verildiğinde çanta ve eşyaların duruşma salonunda bırakılmaması,
    9- Dosyalar sıra ve saate göre alındığından dosyanın öncelikle alınma talebinde bulunulmaması,
    10- Anılan kurullara avukatların da uyması,
    Aksi takdirde anılan kuralları ihlal eden kişiler hakkında CMK"nın 203,204,205. maddeleri gereğince işlem yapılacaktır." şeklinde uyarıların bulunduğu,
    Mimar bilirkişi tarafından düzenlenen 23.01.2014 tarihli rapora göre; 13. Asliye Ceza Mahkemesi duruşma salonunun kürsü kısmı dahil 55.90 metrekare, kürsü kısmı hariç 46.34 metrekare net kullanım alanlı olduğu,
    Anlaşılmıştır.
    Katılan ... yargılama evresinde; konuya ilişkin iddialarını yazılı olarak mahkemeye sunduğunu, duruşma devam ederken başka dosyaların tarafı olan kimselerin içeri girebilmelerini düzenlemek amacıyla duruşma salonunun kapısına bir uyarı astığını, içeri giren ve mübaşir tarafından ikaz edilmesine rağmen bu yazı gereğine riayet etmeyen sanığı uyardığını, sanığın kendisine herhangi bir soru sormadığını, talepte bulunmadığını, ısrarla içeri girmek istemesi üzerine de durumu başsavcıya bildirdiğini, onların da polislere gerekli talimatı vererek hâkimlerin vermiş olduğu talimata uymaları gerektiği hususunu bildirdiklerini, mahkemelerinde görevli polis olmadığını, ihtiyaç duyulduğunda polis memurlarının adliye dışından çağrıldığını, normalde avukatlara kimlik sormadığını, ancak sanık kendisine hakaret ettiği için durumundan şüphelenmesi ve daha önce İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinde sahte bir avukatın duruşmaya katıldığını öğrenmesi nedeniyle kimlik sorma gereği hissettiğini, sanık müdafisinin "Müvekkilimiz, o gün duruşma salonuna girdiğinde, yerine geçip otursaydı ve sizin müdahaleniz olmasaydı, bu durum sizin işinizin aksamasına yol açar mıydı?" şeklindeki sorusu üzerine bu soruya cevap vermek istemediğini, ancak sanığın duruşmanın devamı sırasında kapıya astıkları talimata aykırı olarak içeri girmesinin ve ikazlara rağmen çıkmamasının dikkatlerinin dağılmasına yol açtığını, yargılamaya konu olayın da bu sebeple meydana geldiğini, polis memurlarına sanığın nezarete götürülmesi şeklinde bir talimat vermediğini, olayın ayrıntılarının tutmuş olduğu tutanakta da belirtildiğini,
    Tanık Ahmet Kurban İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, yedi sene boyunca katılan ile birlikte çalıştığını ve duruşmalara çıktığını, katılanın titiz ve disiplinli bir hâkim olduğunu, duruşmaya başladıktan sonra o dosyanın duruşması bitmeden duruşma salonuna girilip çıkılmasına izin vermediğini, bu şekilde davranılması için de duruşma kapısının önüne ilan astığını, duruşma salonuna yalnızca duruşma aralarında girilip çıkılmasına izin verdiğini, incelemeye konu olayı hatırlamadığını, ancak Baro Başkanının da duruşma salonunda seyirci olduğu dava dosyasının duruşmasını hatırladığını, duruşma saati öğleden önce olan duruşmanın sonraya kaldığını, duruşma başladığında "Avukat ..." olduğunu söyleyen sanığın katılan tarafında yerini aldığını, avukat cübbesini giymiş olduğunu, katılanın sanıktan baro kimlik kartını göstermesini istediğini, ancak sanığın katılana; dosyada vekâleti olduğunu, cübbesi ile duruşma salonuna geldiğini, bu nedenle kimlik verme zorunluluğu olmadığını söyleyerek kimliğini vermek istemediğini, katılanın, avukat olmadığı hâlde duruşmalara avukat gibi giren kişiler olduğunu söyleyerek sanığın baro kimlik kartını vermesi konusunda ısrarcı olduğunu, hatta Ağır Ceza Mahkemesinde bir dosyanın duruşmasında sahte avukat yakalanması olayını örnek gösterdiğini, ancak sanığın böyle bir zorunluluğunu olmadığını ifade ederek ısrarla kimlik göstermek istemediğini, bunun üzerine seyirciler arasında bulunan Baro Başkanı ...ın, katılana göstermek üzere sanıktan kimliğini istediğini, sanığın da Baro Başkanına kimliğini uzattığını, Baro Başkanının mübaşir vasıtası ile kimliği katılana ilettiğini, katılanın, kimliği kontrol ederek iade ettiğini, sonrasında duruşmanın normal şekilde sürdüğünü, duruşma salonuna girmek isterken sanığın mübaşir tarafından engellendiğinden haberdar olmadığını, ancak katılanın mübaşire, "Duruşma başladıktan sonra duruşma salonunun seyirci kısmına kimseyi alma!" şeklinde bir talimatı olduğunu bildiğini, mübaşirin, birçok avukatı duruşma başladıktan sonra duruşma salonunun seyirci kısmına almadığını, bu sebeple bazı avukatlar ile mübaşir arasında tartışma yaşandığını, bu tartışmalar esnasında katılanın araya girdiğini, mübaşirin sözünün kendi sözü olduğunu söyleyerek ilgililere kapıdaki talimatı hatırlattığını,
    Tanık ... İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; İzmir Barosu Başkanı olarak görev yaptığını, hatırlamadığı bir tarihte Baro Avukat Hakları Merkezine gelen bir şikâyet ile ilgili kendisine bilgi verildiğini, şikâyete konu olayı incelediğini, İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi olan katılanın duruşma salonunun kapısına "Dikkat edilmesi gereken kurallar" şeklinde beş altı maddelik bir duyuru astığını, katılan ile sanık arasında duruşma salonuna girip çıkma konusunda bir tartışma olduğunu öğrendiğini, Baro Yönetim Kurulu Üyesi Sefa Yılmaz ile bu konuyu birlikte görüşmek amacıyla katılanın yanına gittiklerini, katılan ile gayet düzeyli ve düzgün bir görüşme yaptıklarını, Baro Avukat Hakları Merkezine başvuran sanığın dosyasının duruşmasının öğleden sonraya sarktığını, bunun üzerine öğleden sonra duruşmaya sanığın da isteği üzerine gözlemci sıfatı ile katıldığını, duruşma başlamadan seyirci sıralarında yerini aldığını, yanında Avukat Betül Duran’ın da olduğunu, mübaşir olan tanık..."in duruşmanın taraflarını çağırdığını, sanığın müvekkili ile beraber yerini aldığını, katılanın, kimliğini görmek istediği sanığın "Ben avukatım, beni tanıyorsunuz, ben sizden kimlik soruyor muyum? Siz de benden kimlik soramazsınız, dosyada vekâletnamem var!" gibi beyanlarda bulunduğunu, katılanın kimliği görmek istediğini söylemesi nedeniyle aralarındaki tartışmanın uzadığını, bunun üzerine kendisinin seyirci sıralarından kalktığını, katılana hitaben, Baro Başkanı olduğunu, sanığı tanıdığını, Baroya kayıtlı avukat olduğunu söylediğini, ancak katılanın "Ben de tanıyayım, kimliğini göreyim!" dediğini, sanığın kimliğini vermeme tavrını devam ettirmesi üzerine "Ben başkanınızım, kimliğinizi bana verin!" dediğini ve sanığın kendisine verdiği kimliği katılana ilettiğini,
    Tanık ... İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; olay tarihinde İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde mübaşirlik görevini yaptığını, isminin ... olduğunu sonradan öğrendiği sanığın duruşmaların devam ettiği esnada duruşma salonuna girmek istediğini, sanığa, katılanın duruşma sırasında düzenin bozulmaması için içeriye kimsenin alınmamasını istediğini söylediğini, kendisini ancak duruşma arasında içeri alabileceğini ifade ettiği sanığın "Nasıl olur?" diyerek duruşma salonuna girdiğini, duruşma esnasında sanık ile katılan arasında bir konuşma geçtiğini, net olarak hatırlayamadığı bu konuşmaların ilgili dosyanın duruşma zaptına geçtiğini, öğleden önce meydana gelen olay nedeniyle ortamın gerildiğini, katılanın istemi üzerine polis çağırdığını, sanığın duruşma salonundan ne şekilde ayrıldığını aradan zaman geçtiği için hatırlayamadığını, ancak bu konuda tutanak tutulduğunu İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdüründen duyduğunu, olay anında duruşma salonunun içerisinde olduğu için salonun önünde konuşulanları duymadığını, tutanak içeriğinden de bilgi sahibi olmadığını, sanığın vekili olduğu dosyanın sırası gelmediğinden duruşmanın öğleden sonraya kaldığını, öğleden sonra yapılan duruşmaya sanığın yanı sıra İzmir Baro Başkanı olarak tanıdığı tanık ... ile yanındakilerin de katıldığını, duruşmayı başlatan katılanın sanıktan avukat kimliğini istediğini, ancak sanığın kimliğini vermek istemediğini, araya tanık Sema’nın girmesi üzerine kimliğin katılana iletildiğini, katılanın duruşmaların sırası ve saati konusunda çok hassas olduğunu, duruşmanın düzenini sağlamak adına birtakım prensipler belirlediğini, duruşmanın tüm taraflarının ve avukatların talimatlarına uymasını istediğini, herkese eşit şekilde davrandığını, tanımadığı avukatlardan kimlik sorduğunu, ancak kimseyi kırmadığını,
    Yargılama evresinde ise; İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde mübaşir olarak görev yaptığını, katılanın duruşma başladığında içeriye hiç kimseyi almaması konusunda kendisine talimat verdiğini, bu talimat doğrultusunda olay günü içeri girmek isteyen sanığa, katılanın söz konusu talimatından söz ederek içeri girmemesini söylediğini, ancak sanığın içeri girdiğini, bunun üzerine katılanın duruşma ahenginin bozulmaması konusunda sanığa bir şeyler söylediğini, sanığın da buna hatırlamadığı bir şekilde karşılık verdiğini, bu hususların tutanağa geçtiğini, katılanın talimatı üzerine polis çağırması için yazı işleri müdürü olan tanık Hülya’nın yanına gittiğini, polisler geldikten sonra onlarla birlikte duruşma salonuna geçtiklerini, sanığı polislerin dışarı çıkardıklarını, sanığın dışarı çıktıktan sonra herhangi bir şey söyleyip söylemediğini duymadığını, sorulması üzerine sanığın vekil olduğu dosyanın öğleden sonraki duruşmasına Baro Başkanının da geldiğini, sanığın içeri girerken üzerinde cübbe olmadığını, kolunda cübbe olup olmadığını ise hatırlamadığını, duruşma salonuna giren sanığın kendisine yönelik fiziksel bir temasını hatırlamadığını, sanığın içeri girmek istediği sırada zaten avukat olduğunu söylediğini, izleyici avukatların olduğu tarafa doğru yöneldiğinde katılanın dikkatinin dağıldığını, aralarındaki tartışmanın bu nedenle başladığını,
    Tanık Ümit İzmirli İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; İzmir Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yaptığını, 14.06.2011 tarihinde saat 10.30 – 11.00 sıralarında İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde vekili olduğu bir dosyanın duruşmasına katılmak üzere salonun önüne gittiğini, mübaşir olan tanık..."in kendisine duruşmanın devam ettiği esnada duruşma salonuna girilip çıkılmasına katılanın izin vermediğini ve yalnızca duruşma aralarında duruşma salonuna girebileceğini söylediğini, kendisinin de devam eden duruşmanın sona ermesini beklediğini, duruşma bittikten sonra duruşma arasında mahkeme salonunun seyircilere ayrılmış sıralarına oturduğunu, dosyasının duruşma sırasını beklediğini, bir dosyanın duruşmasının devam ettiği esnada mübaşirin katılanın bulunduğu kürsüye doğru bir iş için yöneldiğini, bu sırada sanığın duruşma salonunun kapısından içeriye girdiğini, tanık..."in, sanığın yanına doğru gidip, alçak bir ses tonu ile fısıldayarak duruşma salonundan çıkması gerektiğini söylediğini, duruşma salonuna giren sanığın duruşmanın gizli olup olmadığını sorarak salondan çıkmak istemediğini, tanık..."in sanığı dışarı çıkmaya davet ettiğini, aralarındaki konuşmanın 15-20 saniye sürdüğünü, olaya katılanın müdahale ettiğini ve yüksek bir ses tonu ile sanığa dışarı çıkmasını söylediğini, sanığın da katılana hitaben "Duruşma gizli mi Efendim? Niye? Dışarı çıkmam!" dediğini ve duruşma salonunda seyircilerin bulunduğu kısma doğru dönerek duruşmanın gizli olup olmadığını sorduğunu, katılanın, dışarı çıkması için birkaç kez uyardığı sanığın ısrarla dışarı çıkmak istemediğini, bunun üzerine seyirci sıralarından kalkıp koluna girdiği sanığı dışarı çıkardığını, duruşma salonunda seyircilere ayrılmış sıralarda oturan başka bir avukatın da kendileri ile beraber dışarıya çıktığını, sanığın yüksek bir ses tonu ile bağırarak "Duruşma salonundan neden dışarı çıkarıldım? Neden dışarı çıkarılıyorum?" gibi sözler söylediğini, o esnada gelen iki polis memurunun sanığı duruşma salonunun önünden uzaklaştırmaya çalıştığını, kendisinin de polis memurlarına hitaben, sanığın duruşma salonundan dışarı çıkarılması için çağrıldıklarını, ancak sanığın duruşma salonundan zaten çıktığını, yapılabilecek bir şeyin kalmadığını söylediğini, sanığın, kendisine "Ne yapayım ben?" diye sorduğunu, kendisinin de Baroda bulunan Avukat Hakları Merkezine başvurabileceğini söylediğini, katılanın yaşanan olaydan dolayı sinirlerinin bozulduğunu ve duruşmalara ara verdiğini, sanığın olaya ilişkin tutanak tuttuğunu, rica etmesi üzerine oluşa kabaca uygun olduğunu gördüğü tutanağı kendisinin de imzaladığını,
    Yargılama evresinde ise; olay günü İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde duruşması olması nedeniyle yanında ismini bilmediği başka bir avukat da olduğu hâlde duruşma salonunda beklediklerini, duruşma devam ederken sanığın içeri girdiğini, ancak kürsünün yanında bulunan mübaşirin sanığın yanına giderek kendisini dışarı davet ettiğini, buna rağmen sanığın çıkmayacağını söylediğini, bahsettiği olay bir iki kez tekrarlanınca katılanın duruşmayı keserek sanığın bulunduğu yöne bakıp kendisinden dışarı çıkmasını istediğini, sanığın da katılana hitaben "Niye çıkayım Hâkim Bey, duruşma gizli mi?" diye sorduğunu, bir yandan da kendilerine doğru baktığını, bunun üzerine kendilerinin de duruşmanın gizli olmadığını işaretle sanığa hissettirdiklerini, buna rağmen katılanın sanığa "Çık dışarı!" dediğini, sanığın çıkmamakta direnmesi üzerine katılanın mübaşire polis çağırması yönünde talimat verdiğini, bunun üzerine ayağa kalkıp sanığı duruşma salonundan dışarı çıkardığını, sanığın, yaşananlarla ilgili tutanak tutmak istediğini söyleyerek bu tutanağı imzalayıp imzalamayacağını kendisine sorduğunu, bu talebi kabul ederek sanık tarafından tutulan tutanağı imzaladığını, sanığa İzmir Barosu Avukat Hakları Merkezine gitmesini tavsiye ettiğini, sorulması üzerine sanığın elinde cübbe olduğunu hatırladığını, çantada taşıdığını, bu sebeple kendisini tanımadığı hâlde sanığın avukat olduğunu düşündüğünü, olay sırasında katılana veya bir başkasına "Serseri!" şeklinde hakaret edildiğini duymadığını, sanığın olay sırasında infial içerisinde olduğunu ve kendi kendine "Bir avukat nasıl çıkarılır?" diye söylendiğini, sorulması üzerine sanığı duruşma salonundan kendisinin çıkardığını,
    Tanık Hülya Öz İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığını, olay günü zabıt kâtibi olan tanık Elif Öztürk ile birlikte kalemde çalıştıklarını, avukat olan tanık Çağdaş Atli’nin de kalemde dosya incelediğini, duruşmalar devam ederken mübaşir olan tanık..."in yanına geldiğini, duruşma düzeninin sağlanması için katılanın polis memuru istediğini söylemesi üzerine Adliye Karakolunu arayarak polis çağırdığını, bu sırada kalemin önündeki koridordan sesler geldiğini, tanıklar Elif ve Çağdaş ile birlikte kalemden çıktıklarını, duruşma salonunun önünde bulunan koridorda sanığın yüksek bir sesle diğer avukatlara hitaben "Duruşma salonuna girelim, hâkimi duruşma kürsüsünden indirelim!" şeklinde sözler söylediğini, avukat olduğunu sonradan öğrendiği sanığın üzerinde cübbe olmadığını, gelen polis memurlarının yüksek sesle konuşan sanığın kimliğini tespit etmeye çalıştıklarını, ancak şahsın polis memurlarına kimlik bilgilerini vermeyeceğini söylediğini, polis memurlarının, kimlik bilgilerini tespit edemedikleri sanığı duruşma salonunun önünden uzaklaştırdıklarını, bu sırada sanığın yüksek sesle "Sen beni dışarı çıkaramazsın, ben seni kürsüden indireceğim, serseri, serseri, serseri!" şeklinde bağırdığını duyduğunu, bu konuşmaları yanında bulunan tanık Elif ve kalemde dosya incelerken koridora kendileri ile birlikte çıkan tanık Çağdaş"ın da duyduğunu, duruşma bekleyen birçok kişinin de koridorda olduğunu, onların da bu konuşmalara tanık olduklarını, gördükleri olayı tanıklar Elif ve Çağdaş ile birlikte tutanak altına aldıklarını, tutanak içeriğinin doğru olduğunu,
    Yargılama evresinde ise; konuyla ilgili olarak Adalet Komisyonu Başkanına vermiş olduğu ifadesini aynen tekrar ettiğini, olay günü tanıklar Elif Öztürk ve Çağdaş Atli ile birlikte dışarı çıktıklarını, salonun kapısının, duruşmanın sürmesi nedeniyle kapalı olduğunu, tanık oldukları olayları katılana anlatınca kendisinin de tutanak tutmaları gerektiğini söylediğini, tutanağı tutup imzalayarak katılana teslim ettiklerini,
    Tanık Elif Öztürk İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, olay günü Yazı İşleri Müdürü olan tanık Hülya Öz ile kalemde çalıştıklarını, bu sırada ismini bilmediği bir avukatın da dosya incelemek amacıyla kalemde bulunduğunu, bir süre sonra mahkeme mübaşiri olan tanık..."in kaleme gelerek tanık Hülya’dan polis çağırmasını istediğini, aynı anda koridordan yüksek sesler gelmeye başladığını, tanık..."e, ne olduğunu sorduklarını, kendisinin de bir avukatın sorun çıkardığını ve katılanla tartıştığını söylediğini, bunun üzerine tanık Hülya’nın Adliye Karakolunu arayarak polis istediğini, merak ettikleri için kalemin kapısının önüne çıktıklarını, kalemin kapısı ile duruşma salonunun kapısının aynı koridora baktığını, koridorun kalabalık olduğunu, cübbesi olmadığı için avukat olup olmadığını anlayamadığı ve sonradan sanık olduğunu öğrendiği bir erkek şahsın koridorda bekleyen avukatlara "Gelin, salona girelim, hâkimi kürsüden indirelim!" gibi sözler söylediğini, gelen polis memurlarının sanığın kimliğini tespit etmek istediklerini, ancak sanığın avukat olduğunu ifade ederek kimliğini vermediğini ve kendisini karakola davet eden polis memurlarına karşı çıktığını, bu esnada yüksek bir sesle ve duruşma salonuna doğru bakarak "Serseri, serseri, serseri!" şeklinde bağırdığını, bu nedenle anılan sözleri katılana hitaben söylediğini anladığını, gördüklerini tanıklar Hülya ve Çağdaş ile birlikte tutanağa bağladıklarını,
    Tanık Çağdaş Atli İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca alınan ifadesinde; İzmir Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yaptığını, tarihini hatırlayamadığı bir gün İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesine bir dosyayı incelemek üzere gittiğini, dosyayı incelerken Mahkeme kaleminin dışında koridordan bazı bağrışmalar duyduğunu, kısa bir süre sonra tanık..."in kaleme gelerek yazı işleri müdürü olan tanık Hülya’dan adliye karakolunu arayıp polis çağırmasını istediğini, bu arada koridordan seslerin yükselmeye devam ettiğini, kalemde kendisinin, tanık Hülya’nın ve zabıt kâtibi olan tanık Elif’in bulunduğunu, merak ettikleri için önce tanıklar Hülya ve Elif’in kalem kapısının önüne çıktıklarını, daha sonra kendisinin de kalemden ayrıldığını, duruşma salonunun kapısının önünde bir şahsı bağırırken gördüğünü, sonradan sanık olduğunu öğrendiği şahsın "Sen o kürsüyü hak etmiyorsun, seni o kürsüden indireceğim!" diye bağırdığını duyduğunu, o esnada duruşma salonunun kapısının yarı açık olduğunu, duruşma salonunun bir metre yakınında bulunan sanığın yüzünün salona doğru dönük olduğunu, hitabının da duruşma salonundan içeriye doğru bakar şekilde olduğunu, sanığın daha sonra "Serseri, serseri, serseri!" diye bağırdığını, etrafta bulunan avukatlar ile vatandaşların sanığı sakinleştirmeye çalıştıklarını, tanıklar Hülya ve Elif’in konuya ilişkin tuttukları tutanağı imzalaması konusundaki ricaları üzerine olaya uygun olarak tutulduğunu belirlediği tutanağı imzaladığını,
    Yargılama evresinde ise; olay günü 13. Asliye Ceza Mahkemesi kaleminde bir sanığın vekâletini üstlenip üstlenmeyeceği hususunda dosya incelediği sırada dışarıdan bazı gürültüler geldiğini, bir süre sonra tanık..."in bulundukları yere gelerek tanık Hülya"ya bir şahsın katılanla tartıştığını, bu nedenle duruşma yapılamadığını ve polis çağırmalarını isteğini, bunun üzerine yazı işleri müdürünün adliye karakolunu arayarak polis çağırdığını, bir süre bekledikten sonra önce tanık Hülya"nın sonra da tanık Elif"in çıkması üzerine kendisinin de dışarı çıktığını, o sırada bir şahsın katılana doğru bağırdığını gördüğünü, bağırırken "Sen o kürsüyü hak etmiyorsun, seni o kürsüden indireceğim!" şeklinde sözler söylediğini, bu sırada katılanın duruşma salonunda olduğunu, sanığın duruşma salonunun dışındaki bekleme salonunda üç kez "Serseri!" diye bağırdığını, daha sonra lavaboya gittiğini, döndüğünde yazı işleri müdürünün ve zabıt kâtibinin bir tutanak hazırladıklarını gördüğünü, kendisine imzalamak isteyip istemediğini sorduklarını, gözlemlediği hususların yer aldığı tutanağı imzaladığını, tutanak içeriğinin doğru olduğunu, sorulması üzerine; sanığın, "Kürsüden indireceğim!" sözünden hemen sonra koridorda üç kez "Serseri!" diye bağırdığını, bu sırada duruşma salonunun kapısının açık olduğunu ve sanığın kapıya dört beş metrelik mesafede bulunduğunu,
    Tanık Mehmet Nuri Duygu yargılama evresinde; Hazine vekili olarak görev yaptığını, olay günü duruşması olduğu için adliyede bulunduğu sırada gürültüler duyduğunu, merak ederek 13. Asliye Ceza Mahkemesinin duruşma salonuna doğru gittiğini, içeriye girdiğinde katılanın ayağa kalkmış bir şekilde birine "Çık dışarı!" diye bağırdığını, sanığın ise "Ben avukatım, alenidir burası, dışarıya çıkmam!" diye karşılık verdiğini gördüğünü, bunun üzerine orada bulunanların sanığı dışarı çıkardıklarını, dışarıya çıkan bir şahsın olaya dair tutanak hazırlayacağını, imzalayıp imzalamayacağını sorduğunu, kendisinin de bu isteği kabul ederek hazırlanan tutanağı imzaladığını, tutanağı düzenledikten hemen sonra polislerin geldiğini, sorulması üzerine; sanığın katılana ya da başka bir kimseye hakaret ettiğini duymadığını,
    Tanık Veysel Kaymak yargılama evresinde; polis memuru olarak görev yaptığını, 14.06.2014 tarihinde düzenlenen tutanak altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, sanığı duruşma salonundan kendilerinin çıkardığını, sanığın dışarı çıkartılmasını katılanın istediğini, dışarıya davet ettiği sanığın çıkmak istememesi ve katılanın bu yöndeki talimatı yinelemesi üzerine sanığı kolundan tutarak dışarıya çıkardığını, dışarıya çıktıktan sonra sanığın "Serseriler, bunları kürsüden indirmek lazım!" şeklinde konuştuğunu duyduğunu, kendisi gelmeden önce meydana gelen olaylar ile ilgili bilgisinin bulunmadığını, sanığın hakaret içerikli sözünü duyduğunu, ancak tutanağa geçmediğini,
    Tanık Rahim Genç yargılama evresinde; olay tarihinde diğer tutanak mümzii arkadaşı ile birlikte İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin bulunduğu katta görevli olduklarını, duruşma salonunun olduğu yerde münakaşa olduğunun söylenmesi nedeniyle önce tanık Veysel Kaymak sonra da kendisi olmak üzere olay yerine yönlendiklerini, duruşma salonunun kapısına geldiğinde tanık Veysel’in sanığı duruşma salonundan dışarıya çıkarmak üzere olduğunu, kapıda karşılaştıklarını, onlar dışarı çıkarken katılana olayın mahiyetini sormak üzere kendisinin içeri girdiğini, katılanın da dışarı çıkartılan avukatın isminin öğrenilmesi ve kimliğinin getirilmesi talebinde bulunduğunu, kimlik sorduğu sanığın "O bana kimliğimi soramaz!" şeklinde beyanda bulunduğunu, bunun üzerine sanığa "Polis memuru olarak kimliğini soruyorum." dediğini, ancak sanığın "Senin sahte polis olmadığını nereden bileyim? Kimliğimi söylemem!" biçiminde karşılık verdiğini, olayı bir tutanağa bağladıklarını ve Cumhuriyet savcısına bildirdiklerini, Cumhuriyet savcısının Baro levhasını kontrol ettirmesi üzerine sanığın ismini tespit ettiklerini, olay sırasında hakaret içerikli bir söz duymadığını, hatırladığı kadarıyla sanığın üzerinde cübbesinin bulunmadığını,
    Tanık Ferzande Aydemir yargılama evresinde; Alsancak Polis Merkezinde görevli olduğunu, olay tarihinde hakkında yakalama emri olan bir şahsı İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin duruşma salonuna getirdiğini, bekleme salonunda bulundukları sırada duruşma salonundan gürültüler gelmeye başladığını, bir süre sonra kapının açıldığını, mübaşir olan tanık..."in çıkarak "Polis yok mu?" diye seslenmesi üzerine duruşma salonuna yöneldiğini, ardından da resmî giyimli iki polis memurunun geldiğini, katılanın sanığı dışarı almalarını ve kimlik tespitini yapmalarını söylemesi üzerine sanığı dışarı çıkardıklarını, çıktıktan sonra artık kendi vazifesinin başına geçtiğini, resmî kıyafetli polislerin sanıktan kimlik sorduklarını, sanığın da bu sırada kendilerine zorluk çıkardığını, sanığın ne söylediğini bilmediğini, bağırma ya da hakaret duymadığını, sanığın direnmesi nedeniyle kolundan tutulmak suretiyle dışarı çıkarıldığını, üzerinde cübbe olmadığını,
    Tanık Ramazan Terziler yargılama evresinde; olay günü İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde duruşması olduğunu, duruşmaya girmek için bekleme salonuna geldiklerini, vekilleri olan sanığı telefonla arayarak geldiklerini söylediğini, bir kaç dakika sonra sanığın geldiğini, geldikten sonra "Ben bir bakayım!" diyerek duruşma salonuna girdiğini, ardından sebebini anlamadığı bir gürültü duyduğunu, bir kaç dakika sonra kapının açıldığını, bu sırada sanığın "Efendim, siz bana bu şekilde davranamazsınız!" dediğini, ardından avukat olduğunu zannettiği bir şahsın sanığı dışarı çıkardığını, sanık tutanak düzenlerken iki polis memurunun gelerek kendisini alıp gittiklerini, olay sırasında sanığın herhangi bir kimseye hakaret içeren söz söylediğini duymadığını,
    Tanık Şenol Karaaslan yargılama evresinde; Avukat Hakları Bürosunda görevli olduğunu, sanığın İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinde yaşamış olduğu olayla ilgili görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığını, gelen polis memurlarına sanığın avukat olduğunu söyleyerek fotoğrafını gösterdiğini, memurların da gerekli notları alarak ayrıldıklarını,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık ... İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesinde; İzmir Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yaptığını, İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/96 esas sayılı dosyasında mağdur vekili olduğunu, 14.06.2011 tarihli duruşmaya katılmak üzere İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin bulunduğu koridora gittiğini, duruşma saatinin 09.45 olduğunu, saat 11.30 olmasına rağmen duruşma sırasının gelmediğini, müvekkillerinin de kendisi ile birlikte uzun süre duruşma salonunun önündeki koridorda sıra beklediklerini, saat 11.30 sıralarında bir dosyanın duruşmasının bittiğini, tarafların dışarı çıktığını, beklediği dosyanın duruşmasına birkaç dosya kaldığını, ayakta beklerken yorulduğunu, duruşma salonuna girip seyirci sırasına oturmayı düşündüğü için duruşma salonunun kapısına gittiğini, duruşma salonunun kapısının açık olduğunu ve duruşması biten tarafların dışarıya yöneldiklerini gördüğünü, öncesinde duruşma salonuna girip çıkmadığını, duruşma salonuna girmek istediğinde tanık..."in fiziksel güç kullanarak kendisini durdurduğunu, o anda avukat cübbesinin de üzerinde olduğunu, tanık..."e duruşma salonunda bulunan seyirci koltuklarında bekleyeceğini söylediğini, birkaç avukatın da seyirci koltuklarında sıra beklediklerini gördüğünü, ancak tanık..."in, duruşma salonuna giremeyeceğini söylediğini, neden giremeyeceğini sorduğu esnada katılanın kürsüden kendisine doğru "Çık dışarı!" şeklinde bağırdığını, dosyada gizlilik kararı olup olmadığını sormasına karşın tanık..."in kendisine açıklama yapmadığını, yalnızca dışarı çıkmasını istediğini, katılanın kendisine hitaben "Kuralları dışarı astım, okumadın mı? Çık dışarı oku!" şeklinde bağırdığını, bunun üzerine bahsedilen kuralları okumadığını, duruşmaların aleni olduğunu söylediğini, gizlilik kararı olup olmadığını sorması üzerine katılanın "Polis çağırın, atın bunu dışarı!" diyerek bağırmaya başladığını, sesini iyice yükselttiğini, azarlar şekilde konuştuğunu, kendisinin de katılana yönelik bir avukatı bu şekilde duruşma salonundan çıkaramayacağını, duruşmaların aleni olduğunu söylediğini, duruşmanın düzenini bozup bozmadığını sorduğunu, ancak katılanın devamlı "Çık dışarı!" şeklinde bağırdığını, mübaşire de polis çağırması için talimat verdiğini, kısa bir süre sonra iki tane polis memurunun duruşma salonuna geldiğini, o esnada duruşma salonunda seyirci koltuklarında bekleyen beş altı avukatın bulunduğunu, tanıklar Ümit ve Mehmet Nuri ile birlikte duruşma salonunda gerçekleşen olaya ilişkin tutanak düzenlediklerini, duruşma salonunda tutanağı düzenledikleri esnada polis memurlarının kendisini fiziksel güç kullanarak dışarı çıkardıklarını, polislerin kendisine hitaben Hâkimin emri olduğunu, kimliğini vermesi gerektiğini, vermezse kendisini karakola götüreceklerini söylediklerini, polislere bu emrin kanuna aykırı olduğunu, kanuna aykırı emri yerine getirmenin de suç olduğunu söylediğini, Baroya doğru yöneldiğini, Baronun Avukatlık Yardımlaşma Birimine gittiğini, polis memurlarının da kendisinin peşinden Baroya geldiklerini, polislere, kimliğini vermeyeceğini, kendisini karakola götürmelerini söylediğini, Baro Başkanı ve Yönetim Kurulundan birkaç arkadaşının yanlarına geldiklerini, Baro Başkanı ve bir Yönetim Kurulu üyesinin katılan ile görüşmek üzere odasına gittiklerini, görüşmeden sonra Baro Başkanının duruşmaya izleyici olarak katılacaklarını kendisine söylediğini, polislerin o esnada dışarıda beklediklerini, dosyanın duruşmasına öğleden sonra başlandığını, Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinden birinin izleyici koltuğunda yer aldığını, ancak katılanın "Ben senin avukat olduğunu nereden bileyim? Sahte avukatlar var." diyerek kendisine karşı olan tutumunu devam ettirdiğini, müvekkillerinin yanında kendisine kimlik sorulmuş olmasının mesleği adına aşağılayıcı bir tutum olduğunu düşündüğünü, katılana hitaben "Sayın Yargıcım, benim vekâletnamem dosyada, sabahtan bir diyalog yaşandı, Baro Başkanı gelip sizinle görüştü, Baro Başkanı avukat olmayan birisi için görüşmez, Baro Başkanı da seyirciler arasında, benim avukat olduğum konusunda şüphe yok, bu aşamada bana kimlik sormanız uygun değil, lütfen bana kimlik sormayın." dediğini, Baro Başkanının araya girdiğini, kendisinden avukatlık kimliğini rica ettiğini, bunun üzerine kimliğini Baro Başkanına verdiğini, onun da kimliği katılana gösterdiğini, katılanın aynı gün duruşması olan diğer avukatlardan kimlik sormadığını, kendisi ile katılan arasında herhangi bir husumetin bulunmadığını, katılanın tavrının avukatlık mesleğine yönelik aşağılayıcı bir tutum olduğunu,
    Yargılama evresinde ise; duruşması olduğu için olay günü İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesine müvekkili ile geldiğini, müvekkili dışarıda iken duruşma salonuna giderek sırasını beklemek istediğini, hatta içeride duruşma sırasını bekleyen başka meslektaşları da olduğu, ancak içeri girmek isterken tanık... tarafından engellendiğini, avukat olduğunu söyleyerek duruşma saatini içeride beklemek istediğini belirtmesine karşın tanık..."in kendisini dışarı yönlendirdiğini, o sırada içeriden birinin "Çık dışarı!" şeklinde yüksek sesle bağırdığını, daha sonradan bu sözü söyleyenin katılan olduğunu anladığını, bunun üzerine katılana "Gizlilik kararı mı var Hâkim Bey?" diye sorduğunu, ancak ısrarla dışarı çıkmasının istendiğini, katılanın bu sözü defalarca ve masaya vurmak suretiyle söylediğini, daha dışarı çıkmadan iki polis memurunun gelerek kendisini dışarı davet ettiklerini, kimliğini istediklerini, vermemesi hâlinde nezarethaneye götüreceklerini belirttiklerini, bunun üzerine polis memurlarına avukat olarak görev yaptığını ve taleplerinin kanunsuz olduğunu, hâkimin talebinin kanunsuz olduğunu ve kanunsuz emre uymamaları gerektiğini bildirdiğini, durumu bağlı olduğu baro başkanlığına bildirdiğini, Baro temsilcilerinin de katılımıyla öğleden sonra tekrar duruşmanın yapıldığı yere geldiklerini, duruşma başladığında avukat olduğunu ve bu hususun zapta geçirilmesini istediğini, fakat katılanın kendisine kimlik sorduğunu, ilk başta kimliğini vermek istemediğini, sahte avukatlar olabileceğinin belirtilmesi üzerine ise kimliğini verdiğini, daha sonra katılanın, hakkında şikâyette bulunduğunu öğrendiğini, suçlamayı kabul etmediğini, sorulması üzerine; katılana yönelik "Serseri" şeklinde hitapta bulunmadığını,
    Savunmuştur.
    5271 sayılı CMK’nın "Duruşmanın açıklığı" başlıklı 182. maddesi;
    "(1) Duruşma herkese açıktır.
    (2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
    (3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır." hükmünü içermektedir.
    Anılan maddenin gerekçesinde de; "Duruşma aşamasının genel karakterleri, bütün karşılaştırmalı ceza usulü mevzuatında, açıklık, sözlülük (şifahîlik), tartışmalılık (diyalog) ve işi bir duruşmada bitirme (Fransızca deyimi ile concentation) dir. Açıklık, şifahîlik, tartışmalılık usulde egemen ithamî niteliğe bağlıdır.
    Duruşmanın açıklığı; hem iyi bir adaletin güvencesidir ve hem de suç yönünden genel önlemeyi sağlar.
    Madde, açıklık kuralını duruşmayı ilgilendiren bir kurum oluğu için sistematik açıdan duruşma bölümünün başına almıştır. 1412 sayılı Kanunun kaynağı Alman Kanunu, l929 yılında kabul edilirken, ayrıca Alman Mahkemeler Teşkilâtı Kanunu alınmadığı için, Almanya’da Mahkemeler Teşkilâtı Kanununda düzenlenmiş olan açıklık kuralı, 1412 sayılı Kanunun arkasına genel sistematiğe aykırı bir biçimde yerleştirilmişti.
    Madde, başta Anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin kabul ettiği bir esası tekrarlamakta ve açıklığı tanımlamaktadır: Açıklık duruşmanın herkese açık olması demektir; tabiî olarak maddî olanakların zorunlu kıldığı hâller saklıdır. Başka bir deyişle açıklık, mahkeme salonuna alabildiği kadar kişinin, kabul koşullarına tâbi tutulmaksızın girebilmesi demektir. Herkese açık olmak, bir kayda tâbi tutulmadan, mahkeme salonuna kişinin girebilmesi anlamını taşır.
    İkinci fıkra, iki hâlde duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılabilmesine olanak vermektedir:
    1. Genel ahlâk,
    2. Kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kılması.
    Maddeye göre bu iki hâlde kapalılığa mahkemece karar verilecektir. Bu karar mutlaka gerekçeli olacak ve hüküm herhâlde açık duruşmada açıklanacaktır.
    Çocukların yargılanmasına ilişkin hükümler saklıdır. Duruşmanın kapalı olarak yapılabileceği diğer hâller 191 inci maddede gösterilmiştir. Bu maddenin gerekçesine de bakılmalıdır." açıklamalarına yer verilmiştir.
    Açıklık ilkesi ayrıca Anayasa’nın 141, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddelerinde de düzenlenmiştir.
    Öte yandan CMK’nın "Hâkim veya başkanın yetkisi" başlığını taşıyan 203. maddesi;
    "(1) Duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sağlanır.
    (2) Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder.
    (3) Kişi dışarı çıkarılması sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hâkim veya mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhâl dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmaz." düzenlemesini içermektedir.
    Aynı maddenin gerekçesinde ise; "1412 sayılı Kanunun 379 uncu maddesinde yer alan disiplin cezaları değiştirilmiştir. Hâlen bir haftaya kadar olan "disiplin hapsi" 4 güne indirilmiş ve 1412 sayılı Kanunun 379 uncu maddesinde öngörülmüş bulunan hafif para cezasına ilişkin hüküm Tasarının ilgili maddesine alınmamıştır. Çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmayacaktır.
    Maddede, duruşmanın düzen ve disiplinin sağlanması konusunda getirilen hükümlerle duruşmanın düzen ve disiplinin bozulmasına neden olabilecek olayların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
    Esaslar şöylece ifade olunabilir:
    l. Mahkeme başkanı veya hâkim duruşmanın düzen ve disiplini sağlayacaktır; bu amaçla, hâlin gerekli kıldığı tedbirleri alabilecek ve uyarıları yapabilecektir.
    2. Duruşma sırasında ne suretle olursa olsun düzeni bozan dinleyici, tanık, bilirkişi, katılan, malen sorumlu ve diğer kişilerin salondan çıkarılmasını görevlilere emredecektir.
    3. Dışarı çıkarılması sırasında direnç gösteren veya karışıklıklara neden olanların yakalanmalarını emretmekle beraber bunların 4 güne kadar disiplin hapsine konulmalarına karar verecektir." hususları yer almıştır.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından "Hakaret suçunda haksız tahrik" konusu üzerinde de durulmalıdır.
    TCK’nın "Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret" başlıklı 129. maddesi;
    "(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
    (2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.
    (3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir." şeklinde düzenlenmiştir.
    Anılan hükmün uyuşmazlık konusuna ilişkin birinci fıkrasının gerekçesinde; "Birinci fıkraya göre, mağdur kendi haksız hareketleriyle hakarete neden olmuş ise, haksız hareketinin ağırlığını göz önüne almak suretiyle hâkim, failin cezasını azaltabileceği gibi gerektiğinde tümüyle kaldırabilecektir." açıklamalarına yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere TCK"nın 129. maddesinin ilk fıkrası uyarınca hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde hâkim, faile verilecek cezayı üçte birine kadar indirebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçebilir. Kanun koyucu burada TCK’nın 29. maddesinde düzenlenmiş olan genel haksız tahrikten farklı olarak hakaret suçuna özel bir tahrik düzenlemesi getirmiştir. TCK’nın 129. maddesinin uygulanma şartları oluştuğu durumda genel haksız tahrike ilişkin aynı Kanun’un 29. maddesinin uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
    TCK"nın 129. maddesinin birinci fıkrasındaki hüküm, aynı Kanun"un 29. maddesinde düzenlenen "genel haksız tahrik" hâlinden öncelikle cezai sonuçları açısından farklıdır. 29. maddede haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen failin cezasında, maddede öngörülen oranda indirim yapılacağı düzenlenmişken 129. maddedeki "özel haksız tahrik" hâlinde, failin cezasında indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebileceği belirtilmiştir. Cezai sonuçlarının yanı sıra her iki düzenleme uygulanma koşulları bakımından da birbirinden farklılık arz etmektedir. TCK’nın 29. maddesinde "haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında" suçun işlenmiş olması aramışken, 129. maddede hakaret fiilinin haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi yeterli görülmüş, ayrıca fiilin hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenmiş olması aranmamıştır. Dolayısıyla 129. madde açısından Kanun"un gözettiği husus, somut olayın özelliğine göre fiilin ani bir öfkenin sonucu olarak işlenmesidir. Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra gösterilen tepkinin bu düzenleme kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olmayacaktır.
    Hakaretin haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi için her şeyden önce ortada haksız bir fiil söz konusu olmalıdır. Kanun haksız bir fiilden bahsettiği için bu fiilin hukuka aykırı olması yeterli olup mutlaka suç olması ya da özel hukuk anlamında bir "haksız fiil"in varlığı gerekmez. Bununla birlikte haksız olarak nitelendirilebilecek her türlü fiil de sanık lehine bu düzenleme kapsamında değerlendirilmemelidir. Aksi takdirde hakaret suçuyla korunmak istenen hukuki yarar aleyhine bir orantısızlık ortaya çıkacak, sanığın hukuk devletinin işleyiş süreci veya hayatın normal akışı içerisinde katlanmasının beklendiği hemen her durumda ölçüsüz bir koruma avantajından istifade etmesi söz konusu olacaktır.
    Kanun"dan çıkan bir diğer sonuç, failin maruz kaldığı söz konusu haksız fiil kasten yaralama ya da hakaret olmamalıdır. Zira böyle bir durumda anılan düzenlemenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki suçun kasten yaralama suçuna tepki olarak veya hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesine ilişkin düzenlemelerin uygulanma imkânı doğacaktır. Diğer taraftan haksız fiile karşı hakaretin nedensellik bağı içerisinde işlenmiş olması gerekir. Genel haksız tahrik hükümlerinde olduğu gibi burada da haksız fiilin mutlaka faile yönelmiş olması gerekmemekte, ancak tepki mutlaka haksız fiili yapana yönelmelidir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    İzmir Barosuna kayıtlı avukat olan sanığın olay tarihinde katılanlar vekili sıfatıyla takip ettiği İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/96 esas sayılı dosyası kapsamında görülen kamu davasının 14.06.2011 tarihli duruşmasına katılmak üzere İzmir Adliyesine geldiği, Mahkemenin 2010/636 esas sayılı dosyasının yargılaması yapılırken duruşma salonundan içeri girmek istediği, mübaşir olarak görev yapan tanık ...’ın duruşma devam ederken kimsenin salona alınmadığını, ancak celse arasında içeri girilebileceğini söylediği, ancak sanığın salona girme konusunda ısrarcı olduğu, aynı hususun hâkim olan katılanca da sanığa hatırlatıldığı, buna rağmen sanığın "Ben çıkmıyorum! Beni buradan kimse çıkartamaz! Duruşmalar açık değil mi? Gizlilik kararı mı var?" şeklinde karşılık verdiği, çağrılan polis memurlarının kendisini dışarı çıkarmak istemesi üzerine ise sanığın çıkmayacağını ifade ederek katılana hitaben "Sen kanun musun? Sen kimsin? Asıl seni o kürsüden indirip dışarı atmak lazım!" şeklinde beyanlarda bulunduğu, dışarı çıkartılmasından sonra adliye koridorunda bulunduğu sırada ise katılana hitaben "Sen beni dışarı çıkaramazsın! Ben seni o kürsüden indireceğim!" diyerek yüksek sesle "Serseri, serseri, serseri!" şeklinde hakaret içerikli sözler söylediği Yerel Mahkemece kabul edilen ve eylemin sübut bulduğu hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık bulunmayan olayda;
    Sanığın duruşmasına girmek istediği İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/636 esas sayılı dosyada taraflardan birisinin vekili ya da müdafisi olmadığı, katılan hakimin duruşma salonunda düzenin sağlanması için yalnızca celse aralarında duruşma salonuna girilip çıkılabileceğine ilişkin kuralı da içeren duyuruyu kapıya astırma uygulamasının Anayasanın 159/8-9 maddesi gereğince hakim ve savcıların görevlerini; kanun ve diğer mevzuata uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri yapma sonucuna göre disiplin cezası uygulamakla görevli Hakim ve Savcılar Kurulu tarafından, görevi gereklerine aykırı görülmediğinden herhangi bir disiplin yaptırımı uygulanmadığı; esasen meydana gelen tartışma duruşmaların aleni yapılıp yapılmamasından da kaynaklanmadığı, zira mahkeme hakimi tarafından duruşmalar sırasında uyulması gereken kurallar olarak ilan edilen husus duruşmanın aleniyetini engelleyecek tarzda salona girmeyi yasaklamadığından duruşmaların aleniyet ilkesine aykırılık teşkil de etmediği, duruşma düzeninin sağlanmasına ilişkin yetki yargılama faaliyetinin sükun içinde yürütülmesi, tarafların iddia ve savunmalarını bildirme, tanık dinleme gibi faaliyetlerin dış etkilerden uzak bir ortamda yapılmasını temin edecektir. Hakimlerin sözlü ya da fiili saldırılardan diğer kamu görevlilerine nazaran daha fazla korunmasının amacı halkta yargı erkine olan güven ve saygının kaybolmamasının sağlanmasıdır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da yer verildiği üzere "Görevdeki hakimlere yönelik, erklerin kullanımıyla ilgili eleştirilerde kabul edilebilirlik sınırı, bazı durumlarda, diğer bireylere göre daha geniş olabilir. Bununla birlikte, kamu görevlilerinin, siyasetçilerde olduğu gibi, isteyerek her iş ve hareketlerini sıkı bir denetime açık hale getirdiklerinden bahsedilemeyeceği gibi, eleştiriler konusunda da, siyasetçilerle aynı kompartımanda değerlendirilmeleri beklenemez. Bu nedenle kamu görevlilerinin, görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için kamu güveninden faydalanmaları gerekli olduğu gibi, görev başındayken sözlü saldırılara karşı korunmaları da gerekli olabilir". "...Söz konusu eleştirilerin, yargısal meseleyi tamamen medyatik zemine çekme veya görevli hakimlerle çatışma niyet veya stratejisinden başka bir amaca hizmet etmeyen temelsiz veya içi boş saldırılardan yargı erkini korumayı amaçlayan bazı sınırları geçmemesi gerektiği, bu kapsamda, avukatların sağlam bir olgusal temeli olmaksızın, kabul edilebilir yorum seviyesini geçen ağırlıkta ifadelerde bulunmamaları gereklidir" (Peruzzi V. İtalya Kararı, Başvuru No: 39294/09, Strasbourg, 30 Haziran 2015) şeklinde ifade edilmiştir.
    Somut olayda; 23.01.2014 tarihli bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere duruşma salonunun oldukça küçük boyutlarda olması nedeniyle duruşma devam ederken içeri girilip çıkılmasının veya yüksek sesle konuşulmasının gerek Mahkeme Hâkimi olan katılanın gerekse ilgili dosyanın taraflarının dikkatini dağıtacak nitelikte bulunması, sanığın salona girmek isterken mübaşir olan tanık ... ile girdiği tartışmanın duruşma düzenini bozacak niteliğe ulaşması ve katılan tarafından dile getirilen bu olgunun tanık..."in, sanığın izleyici avukatların olduğu tarafa doğru yöneldiğinde katılanın dikkatinin dağıldığı ve tartışmanın bu nedenle başladığı yönündeki ifadesi ile de desteklenmesi hususları hep birlikte göz önüne alındığında; katılanın duruşma salonuna beklemek amacıyla girmek isteyen sanığa "Çık dışarı!" diyerek salondan çıkartması şeklindeki eyleminin CMK"nın 203. maddesinde düzenlenen duruşma düzeninin sağlanması yetkisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve açıklanan sebeple sanığın hakaret suçunu katılanın haksız fiiline tepki olarak işlediğinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla sanık hakkında TCK"nın 129. maddesinin ilk fıkrasındaki özel haksız tahrik hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ..., ... ve ...; "İtiraza konu olayda genel kurulun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığının temelini, kamu görevlisine hakaret suçundan yargılanan ve İzmir Barosuna kayıtlı olarak faaliyet gösteren sanık avukatın bu suçu İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/96 esas sayılı dosyası kapsamında yargılama görevini yerine getiren katılan hâkimin haksız hareketine bir tepki olarak işlediği, diğer deyişle sanığın TCK’nın 129/1. maddesindeki özel haksız tahrik indiriminden istifade etmesi gerektiğine yönelik düşüncemiz oluşturmaktadır.
    Konuya ilişkin “Haksız Fiil Nedeniyle veya Karşılıklı Hakaret” başlıklı 5237 sayılı TCK’nın 129. maddesinde;
    "(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
    (2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.
    (3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
    Madde metni incelendiğinde, hakaret suçundan dolayı cezanın kaldırılması ve azaltılması bakımından üç ayrı duruma ilişkin hüküm içerdiği anlaşılmaktadır. Somut olayımızla ilgisi yönünden uygulanma koşullarının tartışılması gereken birinci fıkrada, hakaret suçunun mağdurunun kendi haksız hareketleriyle hakarete neden olması hâlinde, haksız hareketinin ağırlığı gözetilerek hâkimin failin cezasını azaltabileceği gibi gerektiğinde tümüyle kaldırabileceği hükme bağlanmıştır. Hakaret suçuna ilişkin özel bir tahrik düzenlemesi olan bu hüküm gereğince, koşulları bulunduğu takdirde TCK’nın 29. maddesindeki genel haksız tahrik hükmü yerine fail hakkında bu madde uygulanacaktır.
    TCK’nın 129/1. maddesinin tatbiki açısından mağdurdan gelen hareketin haksız olması yeterli olup ayrıca suç teşkil etmesi gerekmez. Yine bu haksız hareketin kasten yaralama veya hakaret suçunu oluşturması hâlinde aynı maddenin ikinci ya da üçüncü fıkralarının uygulanması sözkonusu olacaktır.
    Haksız fiilin, doğrudan hakaret suçunun failine yönelik olması gerekli değildir. Üçüncü kişilere karşı yapılan haksız fiillere tepki olarak işlenen hakaret suçu için de TCK’nın 129/1. maddesi uygulama yeri bulur. Bununla beraber, hakaretin haksız fiilde bulunan kişiye karşı işlenmesi gerekir.
    Uyuşmazlığın ana noktasını oluşturması bakımından öncelikle Anayasanın 141. maddesi ve 5271 sayılı CMK’da duruşmaya hâkim olan ilkelerden biri olarak düzenlenen açıklık ilkesinin esaslarını belirten 182/1. madde ile, duruşmayı yöneten hakimin düzen ve disiplini sağlama konusundaki yetkilerini gösteren 203/1. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Anayasa md. 141;
    "Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir."
    CMK 182 "Duruşmanın Açıklığı;
    "(1) Duruşma herkese açıktır.
    2) Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına karar verilebilir.
    (3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır."
    Duruşmanın açıklığı ilkesi iyi bir adalet işleyişinin güvencesidir. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerin kabul ettiği esaslara dayanmaktadır. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde de temel ilkelerden biri olarak düzenlenmiştir. Açıklık, duruşmanın herkese açık olması demektir. Doğal olarak adliyenin maddi imkânları, fiziksel koşulları çerçevesindeki bir açıklığı ifade etmektedir. Açıklık, görülmekte olan davanın duruşmasına koşulların izin verdiği ölçüde her isteyenin kabul koşullarına tabi tutulmaksızın girebilmesi anlamına gelir. Bu ilke kamunun bilgi edinme ve yargı kararlarını denetleme hakkının olmazsa olmazıdır. Duruşmanın yapıldığı yere girebilme olanağı sağlanmışsa açıklığın gerçekleştiği kabul edilmelidir. Açıklık duruşmanın başlamasından hükmün tefhimi anına kadar sürmektedir. Ancak hâkimler arasındaki müzakere ve oylama gizlidir. CMK’nın 289/1. maddesi uyarınca açıklık ilkesine uyulmaması mutlak bozma nedeni olarak sayılmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere açıklık ilkesinin istisnaları genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kılması hâlleridir ki, bu durumda duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına karar verilebilir.
    CMK 203 "Hakim veya Başkanın Yetkisi;
    "(1) Duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanır.
    (2)Mahkeme başkanı veya hakim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder.
    (3) Kişi dışarı çıkarılması sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hakim veya mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhal dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmaz."
    Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, görülmekte olan davanın duruşması sırasında mahkeme başkanı veya hâkim duruşmanın düzen ve disiplininin sağlanması amacıyla hâlin gerekli kıldığı tedbirleri alabilecek, uyarıları yapabilecek, yine bu yetkisi kapsamında duruşma sırasında ne suretle olursa olsun düzeni bozan dinleyici, tanık, bilirkişi, katılan, malen sorumlu ve diğer kişilerin salondan çıkarılmasını görevlilere emredebilecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise kişinin dışarı çıkarılması sırasında direnç göstermesi veya karışıklıklara neden olması hâlinde uygulanacak yaptırımlar belirtilmiş, ilgili kişiler hakkında "avukatlar hariç" disiplin hapsinin uygulanabileceği de hüküm altına alınmış, bu bağlamda avukatların da duruşmanın düzenini bozabilecek ve dolayısıyla hakkında disiplin hapsi dışındaki diğer tedbirlerin uygulanabileceği kişilerden olduğu vurgulanmıştır.
    Kuşkusuz duruşmada açıklık ilkesinin asıl, kısıtlama ve tedbirlerin ise bunun istisnası olduğu değerlendirildiğinde, yargı yetkisini kullanan makamların bu husustaki uygulamaları sırasında hassas davranmaları, alınan tedbirlerin ve yapılan işlemlerin dayanaklarını göstermeleri, ölçüsüz takdir hakkı kullanımından kaçınmaları gerektiği de anlaşılmaktadır.
    Tüm bu hususlar ile beraber somut olay incelendiğinde;
    Yapılan yargılama ve incelenen dosya içeriğine göre, sanık avukatın salt bir başka duruşmanın devamı sırasında duruşma salonuna girerek izleyici bölümüne oturmak istemesinden ibaret davranışının açıklık ilkesinin doğal sonucu olması yanında, CMK’nın 203/1. maddesi kapsamında duruşma düzenini bozan somut bir fiilinin de bulunmadığı, hakaret içeren sözlerin ise sanığın katılan hâkim tarafından polis çağrılarak duruşma salonundan çıkarılmak istenmesi sırasında ve bunun sonrasında sarf edilmiş olması karşısında, katılan tarafından kanunun yanlış yorumlanması ve uygulanmasına tepki olarak söylenen sözlerin TCK’nın 129/1. maddesi bağlamında "haksız bir fiile karşı" ifade edildiği, bu itibarla sanık lehine özel tahrik hükmünün uygulanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan isabetli gördüğümüz özel daire bozma kararına yönelik itirazın reddi gerektiği...",
    Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "İzmir Barosu avukatlarından olan sanık, İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin duruşma salonuna, kendisinin takip ettiği davanın duruşmasını beklemek için başka bir davanın duruşmasının yürütüldüğü sırada girdiği, bu sırada mahkeme mübaşirinin kendisine, celse aralarında içeriye girilebileceğini celse devam ederken salona giriş çıkış yapılamayacağını söylemesine rağmen, avukat olan sanığın ısrarla salona girmek istemesi üzerine, mahkeme hâkiminin de yürüttüğü duruşmayı keserek sanığı uyarmasına karşılık olarak "Ben çıkmıyorum. Beni buradan kimse çıkartamaz, duruşmalar açık değil mi, gizlilik kararı mı var?" şeklindeki sözleriyle ısraren cevap veren avukat sanıkla, ayağa kalkıp bağırarak tartışan hâkimin talimatıyla polisin çağrıldığı, olay yerine gelen polislerin sanık avukatı duruşma salonundan dışarı çıkarmak isterken, sanığın mahkeme hâkimi katılana hitaben "Sen kimsin, sen kanun musun, asıl seni o kürsüden indirip dışarı atmak lazım" ve akabinde de "Serseri serseri serseri" sözlerini söylemek şeklinde gerçekleşen eylemde, sanığın görevli memura karşı hakaret suçunu işlediği konusunda bir isabetsizlik ve görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
    Ancak, duruşma düzenini sağlama ve yürütme görev ve sorumluluğunun mahkeme başkanına veya hakimine ait olduğuna ve duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla, dışarı çıkarılmasını emredeceğine dair CMK’nun 203. maddesi gözönüne alındığında, aleni yargılama yürütüldüğü sırada duruşma salonuna giriş çıkışı kısıtlamak yönünde kural koyarak, duruşma salon kapısına yazılı şekilde astıran hâkimin, bu disiplin kuralını ısrarla çiğneyen sanık avukata "Çık dışarı" sözleriyle bağırmak şeklindeki eylemlerinin sanık yararına haksız tahrik oluşturup oluşturmayacağına dair görüş farklılığı vardır.
    Suçun konusu, yapılan fiilden etkilenen şeydir. Buradaki suçun konusu sadece bir bireyin onuru, şerefi, saygınlığı değil, yapılan kamu görevinden dolayı toplum neznindeki itibarı, saygınlığı, onurudur.
    Önemli bir nokta da şudur ki;
    Hakaret, somut olayın özelliğine göre kişinin onur, şeref ve saygınlığına yönelik bir değer yargısını ifade eden her yolla işlenebilir. Bir kalıbı yoktur. Yani illa söz ile söylenmesine gerek olmadan, resim, yazı, işaret ve hakaretlerle de işlemek mümkündür. Yargının yerleşik içtihatlarından mağdur polisin yakasından tutma eylemi, ceza makbuzunu yırtıp mağdur polisin yüzüne atmak, hızlı gittiği için durduran ehliyet-ruhsat isteyen polisin üzerine ehliyet ve ruhsat bulunan çanta fırlatmak, el hareketi yapmak, tükürmek görevliye sövme suçu olarak kabul edilmiştir.
    Anayasamızın 25. m.de temel hak ve hürriyetler arasında yer alan düşünce hürriyeti içinde kalan eleştiri hakkı, bir özgürlük hakkıdır. Ancak bir başkasının şöhretinin, itibarının ve haklarının korunması amacıyla sınırlanabilir. Bir düşünce açıklaması ya da eleştiri, başkalarının ve olaya özgülersek, kamu görevlisinin yaptığı görevden dolayı var olan şöhret, itibar ve saygınlığı ile bunların korunmasını talep hakkını ihlal etmediği sürece muteberdir ve düşünce açıklama serbestisi kapsamında kalabilir. İncelenen olayda da mahkeme hakiminin kendisine verilen görev, hak ve yetkilerini aşıp aşmadığı incelenmelidir.
    CMK’nın 182. maddesinde;
    "(1) Duruşma herkese açıktır.
    (2) Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
    (3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır." hükümlerine yer verilmiştir.
    Anılan madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, ceza muhakemesinde duruşmanın karakterleri, açıklık, sözlülük, tartışmalılık ve bir oturumda davanın bitirilmesi üzerine kuruludur.
    Açıklık (alenilik) kuralı duruşmalarla ilgili bir kurum olduğu için ceza Muhakemesi Kanununun sistematiğinde de "duruşma" bölümünün başında yer almaktadır. Kanun bu düzenleme ile Anayasamızın ve kabul ettiğimiz Uluslararası sözleşmelerin kabul ettiği bir esası tekrarlamakta ve açıklığı tanımlamaktadır. Nitekim, kanunkoyucu madde devamında, yargılamanın kapalılık halini kısıtlayarak ancak bazı şartların varlığı halinde mahkeme kararı ile yapılabileceğini düzenlemektedir. Açıklık duruşmanın herkese açık olması demektir. Doğal olarak maddi olanakların zorunlu kıldığı haller saklıdır. Yargılamanın açıklığı (aleniliği), mahkeme salonunun alabildiği kadar kişinin, kabul koşullarına tabi tutulmaksızın girebilmesi izleyebilmesi demektir. Yanı, yargılamanın herkese açık olması demek, bir kayda tabi tutulmadan mahkeme salonunun kapasitesi kadar kişilerin içeri girebilmesi demektir.
    Duruşmanın aleniliği, hem iyi bir adaletin güvencesi, hem de toplum açısından suçların genel önlenmesini sağlaması açısından da önemlidir. Açıklık sanığın kamuoyunda hesap vermesini ve adaletin dağıtımında millet adına harıket eden mahkemelerin halk tarafından denetlenmesini de sağlamaktadır. Alenilik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı kapsamında bir güvence oluşturduğu gibi, kapalı kapılar ardında yapılacak yargılamanın sakıncalarını da ortadan kaldırmaktadır. Açıklık, davayla ilgisi olsun olmasın isteyen herkesin yargılamayı izleyebilmesi, işlemlerden haberdar olabilmesi demektir.
    Tabii olarak aleniyeti sağlanabilmesi için öncelikle yargılamanın yapılabilmesi gerekir. Yargılama faaliyeti yürütülebilmelidir ki alenilik sağlansın. Duruşma yürütülemiyorsa aleni yargılama hakkının değil korunması, varlığından dahi sözedilemez. Bu nedenle yargılama faaliyetinin doğal şartları önem kazanmaktadır. Yani salonun kapasitesi, tarafların haklarının korunması, savunma hakkının kısıtlanmaması, tanıkların rahatlıkla dinlenebilmesi ve hâkimin konsantresini kaybetmeden muhakemeyi yürütebilmesi şüphesiz öncelikli ve önemlidir. Ancak inceleme konusu mahkeme salonu İzmir Adliyesinde, fiziki ve teknik koşulları taşıyan, seyirciler, taraflar ve hâkim/savcıların kullandığı kapıların farklı olduğu ve taraflar ile seyirci bölümünün birbirinden ayrıldığı şekilde ve tabii şartların elverdiği ölçüde aleniliğin sağlanması gereken koşullarda olduğu kabul edilmelidir. Kapıları kapatarak yargılamanın yürütüldüğü, celse arasında girilebilen, celse başladıktan sonra içeride sükunetle izlemeye müsait yer olduğu hâlde girişlerin kısıtlandığı ahvalde aleniyetin sağlanamadığı açıktır.
    Bununla birlikte hâkimlik mesleğinin nitelikleri de olayda önem kazanmaktadır. Mecelle’de hâkimin vasıfları belirtilmiştir. Mecelle 1792. maddesine göre "Hakim, hakim(alim, bilgin, haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden), fehim (akıllı, zeki, anlayışlı), müstakim (doğru, eğri olmayan, hilesiz, temiz, dürüst), emin (emniyetli, kendine inanılan, itimat edilen, güvenilir), mekin (vakarlı, temkinli, yerleşmiş, oturmuş, sakin), metin (sağlam, kendine güvenilir olan, metanet sahibi, dayanıklı) olmalıdır.
    Yoğun iş yükü altında büyük özverilerle çalışan hâkimlerimizin elbette bu vasıfları taşıdıklarını kabul etmekle birlikte, nezaket, sabır, hoşgörü ve bilgililiğin de hâkime ait olması ve ondan beklenmesi gerektiği görüşündeyiz. Bu nedenlerle maddi olayda mahkeme hâkimi olan katılanın yürüttüğü aleni yargılamayı haksızca engellediği hâlde, duruşma salonuna ısrarla girmek isteyen başka davada görevli avukat olan sanığa karşı nezaket ve hoşgörü kurallarıyla bağdaşmayacak şekilde bağırarak tepki vermesi sanık lehine haksız tahrik oluşturacağı kanaatinde olduğumdan tahrik hükümlerine yer olmadığına değinen sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.",
    Üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Somut olayda sanık lehine TCK"nın 129. maddesinin uygulanma koşullarının oluşması nedeniyle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği"
    Düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 02.10.2017 tarihli ve 39502-9975 sayılı bozma kararından "1- Hakaret eyleminin, katılanın haksız davranışı nedeniyle gerçekleştiğinin kabul edilmesi karşısında, haksız tahrik uygulamasında, hakaret suçuna ilişkin özel hüküm olan ve daha lehe düzenlemeler içeren TCK"nın 129. maddesi yerine, aynı Kanunun genel tahrike dair 29. maddesinin uygulanması," şeklindeki bozma nedeninin ÇIKARILMASINA,
    3- Yerine "Sanık hakkında koşulları oluşmadığı hâlde haksız tahrik hükmünün uygulanması" ibaresinin EKLENMESİNE,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.02.2021 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 16.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi