Esas No: 2019/457
Karar No: 2021/103
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/457 Esas 2021/103 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 1062-1140
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık ... hakkında açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, iddianamede sanığın hangi eylemiyle atılı suçu işlediğine ilişkin bir anlatıma yer verilmediği gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına ilişkin Çivril Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.12.2015 tarihli ve 1062-1140 sayılı kararın, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 06.02.2019 tarih ve 6648-1478 sayı ile;
"Karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın CMK"nın 223/1. maddesinde belirtilen hüküm türleri arasında yer almaması sebebiyle temyiz kabiliyetinin bulunmadığının anlaşılması karşısında; dosyanın incelenmeksizin mahkemesine iadesinin temini için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine," oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi ....;
"Olayımızda; suça sürüklenen çocuğun trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek suçunu işlediğinden bahisle hakkında iddianame tanzim edildiği, iddianamenin mahkemesince kabulü yönünde karar verildiği anlaşılmıştır.
Bunun üzerine yargılama yapacak olan Çivril Asliye Ceza Mahkemesi duruşma açmadan ve suça sürüklenen çocuğun savunmasını almadan "suça sürüklenen çocuğun ne suretle trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğü iddianamede açıklanmadığı" gerekçesiyle duruşma açmaksızın tensiple "karar verilmesine yer olmadığına" biçiminde hüküm tesis ettiği saptanmıştır.
Mahkemece verilen karar üst Cumhuriyet savcısı tarafından "sanık hakkında duruşma açılarak yagılamanın yapılmadığı ve CMK"nın 223. maddesi kapsamında bir karar verilmediği" iddialarıyla temyiz edildiği görülmüştür.
Temyiz talebini inceleyen dairemizin sayın çoğunluğu "karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın CMK"nın 223/1. maddesinde belirtilen hüküm türleri arasında yer almaması sebebiyle temyiz kabiliyetinin bulunmadığı" gerekçesiyle dosyanın incelenmeden mahkemesine iadesine biçiminde hüküm tesis etmiştir.
Yargıtay"ın görevi, hüküm veya gerekçedeki usul ve yasalara aykırılıkları tespit etmek, mümkünse aykırılıkları usul ve yasalara uygun hâle getirmek ya da ilk derece mahkemelerine bu hususta yol göstermektir.
Olayımızda, ilk derece mahkemesi CMK"da bulunmayan "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde bir hüküm kurmuştur. Burada Yargıtay"a düşen görev kararın usul yasaya uygun olmadığını belirterek bozmak ve nasıl hüküm kurması gerektiği yönünde ilk derece mahkemesine yol göstermektir. Yargıtay bu görevini yerine getirmeyip "karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın CMK"nın 223/1. maddesinde belirtilen hüküm türleri arasında yer almaması sebebiyle temyiz kabiliyetinin bulunmadığı" gerekçesiyle dosyayı incelemeden mahalline iadesine karar vermiştir. Yargıtay bu şekilde karar vererek usul yasaya uygun olmayan bir kararın varlık kazanmasına yol açacak ve Yerel Mahkeme bu ilamla nasıl davranması gerekeceği hususunda tereddüde düşecektir. Oysa, karar bozularak, mahkemeye CMK"nın 223. maddesinde gösterilen kararlardan olaya uygun olanın uygulanması konusunda yol gösterilmesi hem öğretici hemde usul ekonomisine daha uygun olacaktır.
Bu nedenlerle; kararın bozulması yönünde karar vermek gerekirken "karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın CMK"nın 223/1 maddesinde belirtilen hüküm türleri arasında yer almaması sebebiyle temyiz kabiliyetinin bulunmadığı" gerekçesiyle dosyanın incelenmeden mahkemesine iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda izah edilen hususlar dikkate alındığında sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.04.2019 tarih ve 90531 sayı ile;
“...5271 sayılı CYY’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alan 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevini görmesi ve ayrıca kamuoyunun tatminine yönelik bir yönü de bulunmaktadır. Buna karşın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazına hangi hâllerde başvurulacağına ilişkin gerek 1412 sayılı CYUY’nın 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde açıklık bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş bu bağlamda;
"Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (CGK’nun 16.11.1964 gün ve 470-464),
"Kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı" (CGK’nun 17.03.1998 gün ve 18-91),
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu yasa yoluna konu olamayacağı" (CGK’nun 30.11.2010 gün ve 233-241),
"Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz yasa yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı" (CGK’nun 29.03.2011 gün ve 49-28),
"Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz yasa yoluna başvurma olanağının bulunmadığı" (CGK’nun 27.12.2011 gün ve 158-296),
Bunun dışında Özel Dairece verilen tevdii kararlarına karşı itiraz edilemeyeceği, temyiz incelemesi yapılan dosyada bulunan noksanlıkların ikmali çerçevesinde verilen gönderme kararlarına karşı da olağanüstü kanun yollarına başvurulamayacağı kabul edilmek suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine ilişkin kararlar verilmiştir.
İtiraza konu, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 06.02.2019 gün ve 2018/6648 esas, 2019/1478 karar sayılı tevdii kararının dosyanın mahalline noksanlık ikmali için yapılan gönderme kararı olmayıp sanık hakkında açılan kamu davasını sonuçlandıran bir hüküm niteliğinde olduğu bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu tevdii kararının itiraz edilebilir bir karar olduğu kabul edilerek yapılan incelemede,
Bilindiği üzere, ceza muhakemesi, hukukumuzda mahkemelerce yargılama faaliyeti yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek fail ve fiille ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekir.
Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki son soruşturmanın açılması kararı, icra mahkemelerine verilen şikâyet dilekçesi gibi istisnai hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak bir iddianame ile açılmaktadır. Aynı maddenin dördüncü fıkrasında da; "iddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak bir karar verilebilecek, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil ya da olaydan dolayı yargılama yapılıp, açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık teşkil edecektir. Öğretide de; "yargılamanın sınırlılığı" ve "davasız yargılama olmaz" şeklinde ifade edilen bu ilke uyarınca, hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve faili ile ilgili yargılama yapacak ve önüne getirilen uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacak, yargılama sonucunda sanığın sabit kabul edilen eylemlerinin hukuki niteliğine göre kanunda; "beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşmesi" olarak sayılan hükümlerden birinin ya da mahkûmiyet ve güvenlik tedbiri örneğinde olduğu gibi birden fazlasının kurulması ile yetinilecektir.
İddianameye konu olan fiil sabit olmakla birlikte, sanık tarafından işlenmediğinin anlaşılması veya sanığın işlediğinin kesin delillerle ispatlanamaması hâlinde gerçek fail ya da faillere ulaşılabilmesi amacıyla suç duyurusunda bulunulması gerekecektir.
İddianamede anlatılan aynı fiilin farklı hukuki nitelendirilmesi nedeniyle hem "mahkûmiyet" hem de "beraat" ya da "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi ise usul ve kanuna aykırı olacaktır.
Yine iddianamede iki ayrı suç şeklinde vasıflandırılan eylemlerin bir bütün olarak tek bir suçu oluşturduğunun kabulü hâlinde de iddinamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail ile bağlı olmasına karşın hukuki nitelendirmeyle bağlı olmayan mahkemece CMK"nın 223. maddesinde sayılan ve yargılamayı sonlandıran hükümlerden birisi kurulacaktır.
Diğer taraftan, "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde bir hüküm çeşidine CMK"nın 223. maddesinde yer verilmemiştir. Buna göre, iddinamede yer alan eylemlerle ilgili "karar verilmesine yer olmadığına" ibaresinin kullanılması hukuka aykırılık oluşturacaktır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, suça sürüklenen çocuk ..."nin 09.12.2015 günü saat 23:30 sıralarında 0,39 promil alkollü vaziyette sevk ve idaresindeki ... plakalı aracıyla ... Caddesi üzerinden Sanayi Caddesi istikametine doğru seyir hâlindeyken ... Caddesi kavşağına geldiği esnada mağdur ..."ın sevk ve idaresindeki ... plakalı araçla çarpışması nedeniyle suça sürüklenen çocuk ..."nin aracında bulunan mağdur ..."nin ve suça sürüklenen çocuk ..."nin yaralandıkları şeklinde gerçekleşen eylemlerinde,
Çivril Asliye Ceza Mahkemesince duruşma açmadan ve suça sürüklenen çocuğun savunmasını almadan "suça sürüklenen çocuğun ne suretle trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne ilişkin eylemlerin iddianamede açıklanmadığı" gerekçesiyle duruşma açmaksızın tensiple "karar verilmesine yer olmadığına" biçiminde hüküm kurulduğunun tespit edildiği,
Çivril Asliye Ceza Mahkemesinin 30.12.2015 tarih ve 2015/1062 esas ve 2015/1140 karar sayılı ilamının hukuka aykırı olduğu, suça sürüklenen çocuk ... hakkında duruşma açılmadan tensiple eylemlerin iddianamede açıklanmadığının kabul edilerek sanık hakkında CMK"nın 223/1 maddesine yazılı hükümler dışında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar, Özel Dairce temyizen incelenerek hüküm bozulmasına karar verilmesi gerekirken, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 06.02.2019 gün ve 2018/6648 esas, 2019/1478 karar sayılı tevdii kararıyla, "karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın CMK"nın 223/1. maddesinde belirtilen hüküm türleri arasında yer almaması sebebiyle temyiz kabiliyetinin bulunmadığı" gerekçesiyle dosyayı incelemeden mahalline iadesine karar verilmiştir.
Yargıtay"ın görevi, hüküm veya gerekçedeki usul ve yasalara aykırılıkları tespit etmek, mevcut aykırılıkların ne şekilde giderileceğini belirterek ilk derece mahkemelerine yol göstermesi ve yasalara uygun hüküm tesisisi, hem öğretici hem de usul ekonomisi açısından daha uygun olacağı tartışmasız kabul edilmelidir.
Bu itibarla; anılan karar hukuka aykırı niteliktedir. Zira Yerel Mahkemece suça sürüklenen çocuk ... hakkında verilen karar yargılamayı sonlandıran ve suça sürüklenen çocuk hakkında sonuç doğuran nitelikte bir karar olduğu açıktır.
Bu kararın, CMK"nın 223/1 maddesinde yazılı olan beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, düşme vb. nitelikte bir karar olmaması bu durumu değiştirmemektedir.
Bu itibarla; Yargıtay 12.Ceza Dairesince hükmün temyiz kabiliyetinin bulunduğu kabul edilerek hükmün esastan incelenmesi gerekmektedir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.07.2019 tarih, 3760-8035 sayı ve oy çokluğuyla ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğuyla ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece sanık hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde verilen kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Çivril Cumhuriyet Başsavcılığının 09.12.2015 tarihli ve 910-910 sayılı iddianamesiyle; 0,39 promil alkollü olan sanık ...’un, sevk ve idaresindeki aracıyla trafikte seyir hâlinde iken mağdur ...’un sevk ve idaresindeki araç ile çarpıştığı, olay nedeni ile sanığın ve sanığın aracında bulunan mağdur ... ...nin yaralandığı, bu şekilde sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece, duruşma açılmadan ve sanığın savunması alınmadan “sanığın ne suretle trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne ilişkin eylemlerin iddianamede açıklanmadığı" gerekçesiyle tensiben "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde; bu kararın Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece de “Karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın CMK"nın 223/1. maddesinde belirtilen hüküm türleri arasında yer almaması sebebiyle temyiz kabiliyetinin bulunmadığının anlaşılması karşısında; dosyanın incelenmeksizin mahkemesine iadesinin temini için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine” biçiminde karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde ise hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sınırlı şeklinde sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde olmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizi kabil olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; hüküm niteliğinde bulunmayan CMK"nın 223. maddesinin 10. fıkrası uyarınca adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları ile TCK"nın 18. maddesinin 4. fıkrası uyarınca geri verme talebi ile ilgili olarak verilen kararların temyizi mümkündür.
Buna göre; Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 223. maddesi uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunması gerekmektedir.
Hüküm kavramı, esasen arapca bir kelime olup Türk Dil Kurumu sözlüğünde "yargı, egemenlik, hakimiyet, değer, aynı veya benzer nitelikler, önem, geçerlilik, etki, hız, şiddet ve kararlar" anlamına gelmektedir.
Arapça bir sözcük olan karar " şüphelerin, tartışmaların son bulduğu, seçilen yolun uygulanmaya başlandığı, mantıksal sürecin nihai ürünü; birden çok kişinin iradelerinin aynı noktaya doğru olması ile ortaya çıkan anlaşma" (Yılmaz, Ejder, Hukuk sözlüğü, Ankara 2021, s.445).
Her ne kadar hüküm ve karar kelimeleri sözlükte benzer anlamı ifade ediyorlarsa da Ceza Muhakemesi açısından bu iki kavramı birbirinden ayırmak gerekir. Bu sebeple bu iki kavram her zaman birbirinin yerine kullanılmazlar. (Doç. Dr. Erdal Yerdelen, Hükmün Gerekçesi, s.11)
Muhakeme hukuku anlamında karar; yargılama merciilerinin hukuki bir uyuşmazlık hakkında verdikleri geçici veya nihai nitelikteki hukuki sonucun açıklanmasıdır. Karar; uyuşmazlık hakkında hukuki gerekçeye dayandırılmış irade açıklaması, yargılama sürecinde mahkemeler tarafından verilen, davayı neticelendiren nihai kararlar ile bütün ara kararlar olarak tanımlanmaktadır (Taner, M. Tahir. Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1955, s. 231).
Hükümle duruşma son bulmakta ve mahkeme uyuşmazlıktan elini çekmektedir. Hüküm, uyuşmazlığın esasını çözdüğü için ara karar niteliğinde değildir. Esasen karar; bünyesinde hükmü ve diğer alt kategorileri barındıran bir üst kavram, genel bir terim niteliğini taşımaktadır Mehmet Akif Tutumlu Hukuk Yargılanmasında Hüküm ve Gerekçeli Karar, Ankara 2007, s.17). Bu nedenle her hüküm bir karardır, ancak her karar hüküm değildir (Ünver, Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2014, s. 698).
Dar anlamda hüküm mahkemenin olağan kanun yoluna müracaat imkanı bulunan, taraflar arasındaki dava konusunu çözümleyen, esas hakkındaki nihai karardır.
Doktrinde hüküm kavramı birbirinden çok farklı olamamakla birlikte şu şekillerde tanımlanmaktadır: Kunter, Yenisey, Nuhoğlu’na göre; "Hukukta çoğunlukla muhakeme faaliyetinin son halkasını, duruşma sona erip hakimlerin müzakereye çekilmesinden sonraki faaliyeti ifade etmektedir"" Erem’e göre; "Hakimin davayı neticelendiren kazayi kararlarıdır". Öztürk/Erdem"e göre ise; "Hüküm, delillerin dinlenilmesinden ve nihayet son sözün sanığa verilmesinden sonra, mahkemenin, duruşmada ileri sürüp tartışılan delillerden edineceği kanaate göre, yalnız iddianamede beyan olunan suça veya suç şüphesi altında bulunan sanığa hasredilecek bir hüküm kurmak üzere müzakereye çekilmesiyle başlayan, mahkeme başkanı tarafından ifade edilen bir hükmün tefhimi ile sona eren, son soruşturmanın son evresindeki son karar devresidir". Centel/ Zafer"e göre "Mahkemenin uyuşmazlık konusunda verdiği nihai karar, son karardır". Yenisey"e göre; "Esas mahkemenin uyuşmazlığın esasını teşkil eden olay hakkında verdiği ve fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği, sanık tarafından işlenmişse hak ettiği cezanın ne olduğunu tayin eden kararlardır". Şahin/Göktürk"e göre: "Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarıdır". Erman"a göre İse de; "Uyuşmazlığı esasından çözen, davayı kesin şekilde sonuçlandırarak hakimin o işten el çekmesini gerektiren nihai nitelikteki karardır".
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.03.1992 tarih ve 14-81 sayılı ilamında, hüküm; "yargı makamlarınca gerekli ve yeterince araştırma, inceleme, kovuşturma ve soruşturma yapılıp tamamlandıktan sonra, somut olayın hukuk normları karşısındaki durumun tespiti yoluyla uyuşmazlığı ve davayı sonuçlandıran karar" olarak tanımlanmıştır.
Görüldüğü üzere uygulama ve doktrinde hükmün unsurları olarak; yargılama makamına ait olması, ilk derece yargılamasının son işlemi olması, kolektif bir çalışmanın ürünü olması, işin esasını çözmesi ve yasada öngörülen şekil şartlarını taşır nitelikte olması aranmıştır. Bu nedenle hüküm yürürlükte olan muhakeme kanununa uygun olarak belirlenmiş yöntemlerin uygulanması suretiyle, duruşmada ileri sürülüp tartışılmış hukuka uygun delillerden elde edilen kanaate göre, iddianamede belirtilen suç ve sanıkla ilgili olarak fiilin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleşmediği, sanık tarafından gerçekleştirilmiş ise bunun karşılığında sanığa hangi yaptırımın uygulanacağını tayin eden, bu bakımdan psikolojik yönden insan zekasının bir faaliyeti olan olumlu ya da olumsuz bir yargıya ve bu yargıya niçin varıldığını ifade eden hâkimin (mahkemenin) davadan el çekmesine neden olan, kovuşturmanın bir bölümünü (ilk derece yargılamasını) sona erdiren ve genellikle kanun yoluna tabi olup kanunda belirtilen unsurları taşıyan kararlardır (Erdal Yerdelen s. 15). Açıklanan ilkeler doğrultusunda usulüne uygun olarak açılan bir dava sonucunda yetkili mahkemece verilen ancak "hüküm" niteliğinde olmayan kararlara karşı kanun yoluna başvurulduğunda;
Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken CMUK’un "Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315, maddesinde; “Temyiz işlemi kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden taraf red kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta Temyiz Mahkemesinden bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Temyiz Mahkemesine gönderilir. Şu kadar ki. bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz. ”,
"Yargıtayca temyiz isteğinin reddi” başlıklı 317, maddesinde de; "Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar. " düzenlemelerine yer verilmiştir.
CMUK’un 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtayca da yapılması hüküm altına alınmıştır.
Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece, öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikle olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.
Mahkemece temyiz isteğinin kabul edilebilir bulunması hâlinde, herhangi bir karar verilmeden aynı Kanun"un 316. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi İçin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Buna karşılık, temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince CMUK’nın 315. maddesi uyarınca reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararma karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce Yargıtay ilgili Dairesince öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı, başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye bak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı İncelenecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması ya da kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması veya başvuruda bulunanın temyiz etme hak ve yetkisinin olmaması hâlinde ise ilgili Dairece temyiz talebi CMUK"un 317. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan TCK"nın 179/2 ve 31/3 maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında, Yerel Mahkemece duruşma açılmaksızın tensiben, "Sanığın ne suretle trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne ilişkin eylemlerin iddianamede açıklanmadığı" gerekçesiyle "karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmiştir.
İddianame kabul edilip kovuşturma evresine geçildikten sonra, duruşma açarak tarafları usulüne uygun çağırarak iddia ve savunmayı dinleyip, sunulan delillerin tartışılıp, uyuşmazlığın esasını çözecek nitelikte CMK"nın 223. maddesinde "beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi veya düşmesi" şeklinde sınırlı olarak sayılan hüküm niteliği taşıyan kararlar dışında, "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde bir hüküm çeşidine yer verilmemesi ve anılan madde uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunmaması nedeniyle Özel Dairece bu hususun temyiz incelemesine konu edilemeyeceği ve buna bağlı olarak da bozma kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Öte yandan, itiraza konu kararın hüküm niteliğinde olmadığı ve bu nedenle hukuki değerden yoksun olduğu sonucuna ulaşılması nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kamu davası üzerine Yerel Mahkemece zamanaşımı süresi içerisinde yargılama yapılarak CMK"nın 223. maddesi uyarınca bir hüküm verilmesi mümkün görülmüştür.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...;
"Yerel Mahkemece, usulüne uygun olarak açılan davanın dayanığını teşkil eden iddianamenin kabul edilmesine karşın, CMK’nın 223. maddesi anlamında hüküm niteliğinde olmayan "Karar Verilmesine Yer Olmadığına" dair kararın temyizen incelenmesinin mümkün olup olamayacağı hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
"Uyuşmazlığın çözümü için, temyiz incelenmesine; kurulması gereken hükmün mü? Yoksa usul hükümlerine aykırı bir şekilde somut olayımızda olduğu gibi mahkemece verilen ya da verilmeyen kararın ya da hükmün mü? esas alınması gerektiği hususunun; öncelikle CMK’nın 223 ve 225. maddelerinin, ceza muhakemesi hukukunun izin verdiği ölçüde yorum prensiplerinden yararlanılarak çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan mahkemeye erişim hakkı ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkı ile irtibatlandırılması suretiyle öğretideki görüşler ve benzer olaylardaki yargı kararları ışığında irdelenmesi gerekmektedir.
Yorumda esas, kanun koyucunun metinde belirtilmiş olan iradesinin saptanması, bu iradeye göre metnin gerçek ve asıl anlamının tayinidir. Yorumda erişilmesi gereken ilk hedef, kanun koyucunun iradesidir. Ceza Muhakemesi Hukuku yönünden de, yorum bir muhakeme hukuku kuralının ifade ettiği gerçek anlamı ortaya koyma çabasıdır. Bu bakımdan yorum bir sanattır; hukukçu bu sanatı yavaş yavaş ve tecrübe ile elde eder ve yorum alışkanlığı böylece meydana gelir. Kanun koyucunun iradesi, bizzat anlamı belirtilmek istenen metinden olduğu kadar bunun dışında ki diğer araçlardan da çıkarılır.
Ceza muhakemesi hukukunda yorum kurallarını ana hatlarıyla açıkladıktan sonra şimdi de konumuzu ilgilendiren CMK’nın 223 ve 225. maddelerinin yargı kararlarında ve öğretide nasıl karşılık bulduğunun üzerinde durulması gerekmektedir.
CMK’nın 223/1. maddesinde; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarının hüküm olduğu, aynı Kanun"un 225. maddesinde ise; hükmün, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verileceği, mahkemenin, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı olmadığı belirtilmiştir.
Gerek Yargıtay Özel Daireleri, gerekse Ceza Genel Kurulu tarafından, yargılamanın dayanığını teşkil eden iddianamenin, hükmünde konusu olması gerektiği hususunda; herhangi bir duraksama yaşanmamış bu husustaki içtihatlar uzun yıllar içerisinde istikrar kazanarak yerleşik uygulamaya dönüşmüştür.
Öğretide ise Doç. Dr. İbrahim Şahbaz bu hususu aşağıdaki şekilde özetlemiştir.
CMK.223 ve 225. maddeleri irdelendikten sonra; "Bu düzenlemeler göstermektedir ki iddianameyi girdi, hükmü de çıktı olarak kabul edersek, iddianameye verilebilecek yanıtında yasada belirtilen hüküm veya kararlardan birisi olması gerektiği ortaya çıkmıştır."(Açıklamalı ve İçtihatlı Ceza Muhamesi Kanunu- Cilt 2- Sayfa: 2133)
Esasında, yargılamanın dayanığını teşkil eden iddianamedeki anlatılan eylemin, nitelendirilmesi konusundaki takdirin mahkemeye ait olacağı ve bu anlatımın da hükmün konusu olması gerektiği hususunda öğretide de herhangi bir duraksama yaşanmamıştır.
Yargıtay 2. Ceza Dairesi ile 9. Ceza Dairesi aşağıda örnek olarak açıklanan kararları somut olayımıza çok iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Y. 2. C.D. -2014/21848 K
"İddianame içeriğine göre, sanıklar hakkında kablo hırsızlığından dava açıldığının anlaşılması, makemenin de CMK.nun 175.maddesine göre iddianemeyi iade etmeyerek kabul etmiş olması karşısında, sanık Ahmet Sönmez’in sorgusu yapılarak delillerin değerlendirilip sonucuna göre 5271 sayılı CMK.nun 223/1.maddesi gereğince bir hüküm kurulması gerekirken yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi",
Y.9.C.D. 2012/8627 K
"5271 sayılı CMK"nın 174/3. ve 175/1. maddelerinde, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren aynı Kanunun 174/1. maddesinde belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı, iddianamenin kabulüyle birlikte kamu davasının açılmış olduğu ve kovuşturma evresinin başladığı belirtilmiş olup, kabul edilen iddianame içeriğinde doğrudan bir anlatım olmasa da, sanığın mala zarar verme suçundan dolayı TCK"nın 151/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına yönelik istem ve sevk maddesi ile anlatım birlikte değerlendirildiğinde, sanık hakkında şikayetçiye ait dükkanın camlarını kırma eylemi nedeniyle dava açıldığı anlaşıldığından, bu eylemden dolayı yargılamaya devam edilerek CMK"nın 223. maddesinde belirtilen nitelikte bir hüküm kurulması gerekirken, iddianamede sanığa isnat olunan fiilin tam olarak gösterilmediği gerekçesiyle "hüküm kurulmasına yer olmadığına" karar verilmesi",
Yargıtay 3. C.D. 2010/16512 K, 15 C.D. 2011/4778 K, 13. C.D. 2011/9602 – 11. C.D. 2012/4059 K- 13.C.D. 2011/9602- 9.C.D. 2014/44401 K sayılı ilamları benzer doğrultadır.
Yukarıdaki örnek olarak gösterilen içtihatlarda, CMK’nın 223/1. maddesine uygun hüküm kurulması gerekirken, bu yönde bir karar verilmemesi durumunda, ilgili daireler tarafından, verilen ya da verilmeyen karar ya da hükümlerin değil, verilmesi gereken hüküm ya da kararların temyiz incelemesine esas alındığı görülmektedir.
Aşağıda örnek olarak açıklanan içtihatlarda ise aslında gerçekte CMK’nın 223/1. maddesi kapsamında hüküm kurulmasına rağmen, gerçekte böyle bir hükmün kurulmamasını gerektiren bir durumun varlığında, kurulan hüküm geçersiz kabul edilerek temyiz isteğinin reddine karar verilerek, temyiz incelenmesine kurulması gereken hükmün esas alındığı çok net bir şekilde görülmektedir.
C.G.K .nın 2017/325 K sayılı ilamında;
Kocaali PTT Müdürlüğünde memur olan sanık..."ün, Kesikler Fındık Sanayi Limited Şirketinin muhasebecisi olan sanık ... tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu Adapazarı İl Müdürlüğüne gönderilmek üzere 30.11.2007 tarihinde posta merkezine getirilen, içerisinde işe giriş bildirgesi bulunan iadeli taahhütlü mektuba ilişkin alındı ve haber alma kartlarının üzerine, adı geçen şirketin 506 sayılı Kanununda öngörülen cezai yaptırımlara maruz kalmaması için sanık ..."ün azmettirmesiyle, gişede kullandığı tarih damgasını geriye dönük 29.11.2007 olarak tatbik ederek, söz konusu mektubu 30.11.2007 tarihli ücret alma makinesinden geçirip damgaladığı, daha sonra da tarih damgasının gün hanesinde yer alan 30 rakamını kalemle 29 olarak değiştirdiği ve bu değişikliği paraf edip 30.11.2007 tarihinde kabul işlemlerini yaptığı, bu suretle mektubu 29.11.2007 tarihinde kabul edilmiş gibi işleme koyduğu iddialarıyla, sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasında, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kamu davasına katılmasını özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması nedeniyle bu suçu takip etme görevi bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün, davaya katılma hak ve yetkisi bulunmadığı gibi, Yerel Mahkemece yanılgılı biçimde verilen katılma kararı hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 19.03.2015 gün ve 6450-8490 sayılı bozma kararı ile bu karara yönelik direnme kararı hukuki değerden yoksun olup, Kocaali Asliye Ceza Mahkemesinin 25.11.2010 gün ve 35-132 sayılı hükmü kesinleşmiştir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı ve Yerel Mahkemenin direnme kararının kaldırılmasına, PTT Genel Müdürlüğü vekili ile Cumhuriyet savcısının hukuken geçersiz direnme hükmüne yönelik temyiz isteklerinin, yine temyiz hakkı bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün Yerel Mahkemece verilen ilk hükme yönelik temyiz isteğinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
Y.13. C.D Karar No: 2016/9863
Sanık hakkında, 21.06.2011 tarihinde hırsızlık suçundan verilen beraat kararının temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olması nedeniyle, 22.02.2013 tarihinde verilen hükmün hukuken geçersiz olduğu anlaşılmakla, katılan vekilinin hukuken geçersiz olan hükme yönelik konusu olmayan temyiz isteminin, 1412 sayılı CMUK"nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
Yargıtay 2. C.D 2008/10634 K- 2007/7633 K- 2007/17122 K – 2019/4934 K sayılı ilamları aynı doğrultadır.
Yukarıdaki içtihatlarda açıklandığı üzere, gerek CMK’nın 223/1. maddesi anlamında hüküm kurulması gerekirken, bu doğrultuda hüküm kurulmaması gerekse anılan madde uyarınca hüküm kurulmaması gerekirken, şeklen anılan madde kapsamına giren hükümlerin kurulması hâlinde, Yerel Mahkemece kurulan ya da kurulmayan hükümlerin değil, kurulması ya da kurulmaması gereken hüküm ya da kararların temyiz incelenmesine esas alındığı ve bu husustaki içtihatların zaman zaman çok azda olsa farklı kararlar verilmesine karşın yerleşik uygulamaya dönüştüğü anlaşılmaktadır.
Bunun tek istisnası gerçekte dava açılmasına karşın hüküm kurulmasının tamamen unutulması hâlinde bazı daireler tarafından zaman aşımı süresi içerisinde hüküm kurulmasının mümkün olduğuna işaret edilerek, incelenecek bir hüküm bulunmadığından dosyanın iadesine, bazı daireler tarafından ise konusu bulunmayan temyiz isteğinin reddine karar verilirken, bazı daireler tarafından böyle bir durumda dahi dosya Yargıtaya geldiğinden, bu hususta çıkması muhtemel uyuşmazlıkların önüne geçilmesi gerektiğinden bahisle unutulan hükmünde bozulmasına karar verildiği görülmektedir. Ancak gerek inceleme yapılmaksızın iade, gerekse temyiz isteğinin reddine karar verildiği durumlarda, hüküm fıkrasında hüküm kurulmasının unutulması ile birlikte gerekçeli kararda da bu suçtan dolayı hiçbir şekilde değerlendirme yapılmamasının ön şart olarak kabul edildiği görülmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun aşağıda özetlenen kararında, hüküm kurulmasının tamamen unutulması durumunda zaman aşımı süresi içerisinde bu hususta karar verilmesinin mümkün olduğuna işaret edilerek, dosyanın iadesine karar verilerek farklı dairelerden farklı şekilde karar çıkması önlenmek istenmiştir.
C.G.K 2015/496 K
"Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 223. maddesi uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunması gerekmektedir.
Sanık hakkında iddianameyle dava açıldıktan sonra hüküm verilmesinin unutulması durumunda, ortada temyize konu olabilecek bir hüküm bulunmadığından bu eksikliğin bozmaya konu edilmesi mümkün olmayıp, karara bağlanmayan iddiayla ilgili dava zamanaşımı dolmuş olsun veya olmasın mahallinde her zaman hüküm kurulabileceğine işaret edilmesi ile yetinilmesi gerekmektedir. Bu hususa ilişkin bir temyiz talebinin bulunması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir".
Uyuşmazlığın çözümü için Anayasa"nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkının (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41) Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde nasıl karşılık bulunduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Benzer AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlâl edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27/7/2006, § 24).
Teoride ve uygulamada benimsenen görüşler ışığında; somut olayımıza baktığımızda;
Yargılamanın dayanağını teşkil eden iddianamede, sanığın 39 promil alkollü olarak sevk ve idaresindeki araç ile iki ayrı mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği, trafik güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi suçunun oluşabilmesi için sanığın sevk ve idaresindeki aracın niteliğine göre 50 promil ya da üzerinde alkollü olmasının gerektiği, yaralamaya sebebiyet verme eyleminde ise anılan suçun oluşamayacağını düşündüğü dolaylı bir şekilde anlaşılan yargılamayı yapan hâkim tarafından, iddianamenin reddine karar verilmesi, bu aşamanın geçirilmesi hâlinde ise artık CMK’nın 223/1. maddesinde hüküm sayılabilecek kararlardan birisinin verilmesi gerekirken, karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, bir taraftan dava açılmak suretiyle lekelenmeme hakkı ihlâl edilen sanığa diğer taraftan beraat hakkının da tanınmaması suretiyle Yargıtay uygulamalarına aykırı bir şekilde açılan dava sürüncemede bırakılmıştır. Kaldı ki düzenlenen iddianamede sanığın 39 promil alkollü olduğunun belirtilmesine rağmen, olayın üzerinden geçen zaman aralığına göre alkol miktarının düşmesi başka bir deyişle olay anında 50 promil ya da üzerinde alkollü olması ihtimalide mevcuttur. Bu husustaki delillerin takdir ve münakaşasının ilgili mahkemeye ait olacağı hususunda herhangi bir duraksama mevcut değildir. Yargıtay uygulamalarıda bu yöndedir. Sanık hakkında usulüne uygun dava açılmasına karşın, bu hususta hüküm kurulmamıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun somut olayımızdaki görüşünün yerleşik uygulamaya dönüşmesi hâlinde; örneğin adam öldürmek suçundan usulüne uygun dava açılmasına karşın, mahkemenin yanlışlıkla herhangi bir nedenle karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermesi durumunda mahkemeyi karar vermeye zorlama aşamasında zaman zaman aşılması imkansız ya da çok zaman alan başka uyuşmazlıkların ortaya çıkabileceği gibi en azından davanın uzamasına neden olanabileceği böyle bir durumda adil yargılanma hakkının ihlâl edilebileceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Temyiz edilebilir hükümlerin belirlenmesin de; gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Daireler tarafından kurulan hükmün değil, kurulması gereken hükmün esas alındığı bilinen bir gerçektir. Örneğin mahkemece gerçekte 4.000 TL adli para cezası ya da hapis cezası verilmesi gerekirken, yanlışlıkla 3000 TL ya da altında adli para cezasına hükmedilmiş ise, hükmedilen ceza kesin olmasına karşın, hümdelmesi gereken ceza temyizi kabil olduğundan, bu şekilde verilen hatalı kararların temyiz incelemesinin yapılması gerektiğine ilişkin içtihatlar yerleşik uygulamaya dönüşmüştür.
Sonuç itibarıyla;
CMK’nın 223/1. maddesi anlamında hüküm kurulması gerekirken, anılan madde uyarınca hüküm kurulmaması ya da anılan madde uyarınca hüküm kurulmaması gerekirken, yanlışlıkla hüküm kurulması durumunda; gerek uygulamada gerekse öğretide, açılan davaya göre Yerel Mahkemece kurulan hükmün değil kurulması gereken hükmün temyiz incelemesine esas alındığı hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması, somut olayımızda usulüne uygun dava açılmasına ve iddianamenin kabul edilmesine karşın, usulüne uygun hüküm kurulmamış olması karşısında; kurulması gereken hüküm dikkate alınarak sanık hakkında verilen karar verilmesine yer olmadığına dair kararın bozulması gerektiğine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekirken, itirazın reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir." düşünceleriyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer gerekçelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.02.2021 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 11.03.2021 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.