1. Hukuk Dairesi 2012/16666 E. , 2013/15977 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TENKİS
Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın davalı kızı ... yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden, diğer davalılar yönünden ispat edilemediği gerekçesiyle reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ..., davalı ... () geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalılar ... vd. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın davalı Kızı ... yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden, diğer davalılar yönünden ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Davalılardan Kızı ...’un çekişme konusu taşınmazlarda kayıt maliki olmadığı anlaşılmakla, bu davalı yönünden husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, Reddine,
Diğer davalılar yönünden temyiz itirazlarına gelince; mahkemece iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş ise de mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan oğlu ...’un 06.04.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızı ve davalılardan torunu oğlu ... ile dava dışı mirasçıların kaldığı, miras bırakanın 09.01.1990 tarihli ve 5216 yevmiye numaralı resmi akit ile, çekişme konusu 594, 595, 596, 597 ve 598 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/3’er payını dava dışı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği, 23.03.2001 tarihinde aralarında davalı oğlu ...’un da bulunduğu şirket yetkililerin bu taşınmazların 31/100 payını davalı ... ’e yine satış suretiyle temlik ettikleri, davalı ... ’in 594 ve 595
parsel sayılı taşınmazlardaki 31/100 payını davalı oğlu ...’a 07.06.2005 tarihinde devrettiği, öte yandan çekişme konusu 498 parsel sayılı taşınmazdaki toplam 1698/8064 payını 10.04.2001 tarihli resmi akit ile dava dışı ...’na satış suretiyle aktardığı onun tarafından da 25.02.2010 tarihinde dava dışı oğlu ...’a satış suretiyle temlik edildiği, onun da taşınmazda başka kişilerden edinilen paylarla birlikte 769/2304 payı davalı oğlu ...’a 02.03.2010 tarihli resmi akitle satış suretiyle temlik ettiği, davacının miras bırakan tarafından yapılan ve sonraki temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, tüm temliklerin akrabalık, dostluk ve iş ortaklığı bulunanlar arasında gerçekleştiğini dolayısıyla durumu bilen ve bilmesi gereken kişiler olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve mâkûl bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacı ve kocası ile miras bırakan arasında adli makamlara yansıyan husumet ve çekişmeler bulunduğu, ilk temlikin gerçekleştirildiği tarih 1990 yılı olup miras bırakanın çocuklarının hastalıklarından önce olduğu, miras bırakanın başka taşınmazlarının bulunduğu ileri sürülmesine rağmen mahkemece bu hususun kayden araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mirasbırakanın başka tasarrufları bulunup bulunmadığının ve adına kayıtlı başka taşınmazlar olup olmadığının araştırılması, tüm temliklerinin saptanması, çekişme konusu temliklerin gerçekleştirilmesindeki gerçek iradesinin ortaya çıkartılması bakımından tanıkların açıklanan ilkeler doğrultusunda yeniden dinlenmesi, miras bırakanın sosyal ve ekonomik durumu, ailevi ve beşeri ilişkileri de değerlendirilerek hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, anılan hususlar gözardı edilerek ve eksik inceleme ile yetinilerekkarar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 15.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.