1. Hukuk Dairesi 2013/15710 E. , 2013/15859 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU KAYDINDA DÜZELTİM
Yanlar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Talep, tapu kaydında malik gözüken kişi ile aynı kişi olduğunun tespiti isteğine ilişkindir.
İlgili Sicil Müdürlüğü, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturur. Bu tür davalarda kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.
Bu tür işler, 6100 sayılı HMK’nin 382/9-ç maddesi gereğince çekişmesiz yargı usulüne göre sulh hukuk mahkemesinde ve taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan, aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
Tapuda kayıt düzeltilmesi ve tespit taleplerini, tapu maliki ile mirasçıları isteyebilir.
Bunun yanı sıra, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 702. maddesinin son fıkrası gereğince ortaklardan her birinin topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği ve bu korumadan bütün ortakların yararlanabileceği öngörüldüğünden elbirliği mülkiyetinde, ortaklardan her hangi biri de tek başına tapuda murisin kimlik bilgileri ilgili olarak düzeltme isteyebilir. Ayrıca bu işlerin, bir başka dava nedeniyle verilen yetkiye dayanılarak açılması da mümkündür. Böyle bir yetki verildiğinde yetkiye dayanarak talep eden kişinin aktif dava ehliyeti vardır.
HMK"nin geçici birinci maddesi gereğince “Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağından” kanunun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra yapılan taleplerin tapu müdürlüğüne ilgili sıfatıyla yöneltilerek yapılması gerekir.
Bu tür işlerde mahkemece sağlıklı bir inceleme yapılmalı ve kayıt maliki ile ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Bu saptama yapılırken de aşağıda açıklanan yöntem izlenmelidir:
1-Kimlik bilgilerinde düzeltme yapılması veya tespiti istenen dava konusu taşınmazların tapu kayıtları (ilk tesis ve tedavülleriyle) ve kadastro tutanakları (tespit ve tescile esas alınan tüm dayanak belgeleriyle) ayrıca taşınmazlar kadastrodan sonra edinilmişse buna ilişkin tüm belgeler ile birlikte getirtilmelidir.
2-Nüfus müdürlüğünden, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarında malik olarak görünen kişi ile aynı kimlik bilgilerine sahip bir başka kişi veya kişilerin nüfus kayıtlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, mevcut ise bu kişi veya kişiler duruşmaya çağrılarak telep konusu taşınmazlarda mülkiyet hakkı iddiaları bulunup bulunmadığı kendilerinden sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişilerin nüfus kayıtları, tapu kayıtları ve dayanakları ile bağlantı kurulacak şekilde incelenmelidir.
3-Taşınmazın bulunduğu yerleşim yerinde aracılığı ile kayıt maliki ile aynı ismi taşıyan başka kişi veya kişilerin bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır.
4-İstem konusunda tanıklar dinlenmelidir.
5-Tüm bu araştırmalar sonucu hâlâ kesin bir kanaat oluşmamış ise mahallinde keşif yapılarak; tanıklar ve varsa tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenmelidir.
Açıklanan bu hususlar çerçevesinde yapılacak inceleme ve araştırma sonucu, tapu ve nüfus bilgileri arasında bağlantı ve tutarlılık sağlandığında talebin kabulü yoluna gidilmelidir.
Talebin niteliği gereğince, yargılama harcı ve vekâlet ücreti maktu olarak belirlenmelidir.
Tapu müdürlüğü ilgili sıfatıyla yasal hasım olduğundan yargılama giderlerinden (ve yargılama giderlerinden olan vekalet ücretinden) sorumlu tutulmamalıdır.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; Davacının; talep konusu 140, 182, 216, 1530, 1585, 1707, 1671, 1837, 1919, 2005, 2022, 1808 ve 1809 parsel sayılı taşınmazların kendisine ait olduğunu, kadastro çalışmaları sırasında doğum tarihinin yanlış yazıldığını ileri sürerek, talep konusu taşınmazların kendisine ait olduğunun tespiti isteğiyle eldeki davayı açtığı; davacının, ve olma 20/10/1958 doğumlu ... olarak nüfusa kayıtlı bulunduğu, oysa, talep konusu taşınmazların 1980 yılında yapılan kadastro tespitinde, 1808 ve1809 sayılı parsellerin 20 yıl zilyet olduğu açıklanarak 1342 ( 1926 ) doğumlu kızı ...; diğer taşınmazların ise 1934- 1937 kızı adına, tespit edildiği; davacının, tespit tarihi itibariyle 22 yaşında olduğu, 1980 yılından 20 yıl geriye doğru gidildiğinde tespit tarihinde davacının 2 yaşında taşınmazlara zilyet olması gerektiği, Mahkemece bu husus açıklığa kavuşturulmadığı gibi, taşınmazın sınırları içinde bulunduğu ilçe nüfus kayıtlarında 1934 veya 1937 doğumlu kızı ... kaydının bulunup bulunmadığının tespit edilerek, kaydın bulunması halinde, sağ ise kendisinin ölü ise mirasçılarının ilgili sıfatıyla dinlenip, taşınmazlar üzerinde bir hak iddialarının olup, olmadığının belirlenmediği, davaya konu taşınmazların malikine ilişkin varsa tutanak bilirkişilerinin bilgilerine başvurulmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca; yukarıda sözü edilen kayıtlar getirtilip, eksiklikler giderildikten sonra, mahallinde keşif yapılıp tanıklar ve varsa tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenerek, talep konusu taşınmazların malikinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanması, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, değinilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.