1. Hukuk Dairesi 2013/10710 E. , 2013/15857 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ
Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkin olup, Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeye konu tarla vasfındaki 176 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu, anılan taşınmazda, tarafların dava dışı kişilerle birlikte paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; taraflar arasındaki çekişmenin Medeni Kanununun 688. ve takip eden maddelerinde ön görülen paylı mülkiyet hükümlerine göre çözümü gerekeceği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Ne var ki; Mahkemece, yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde hükme elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Somut olayda; tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planı bulunmadığı sabittir.
Bu durumda, tüm paydaşları kapsar şekilde eylemli olarak fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının saptanması, yerel bilirkişilerce ifade edilen aile mülkiyeti şeklindeki kullanım durumunun açıklığa kavuşturulması, kimin hangi kısmı kullandığını belirten denetime imkan verecek şekilde rapor ve kroki düzenlettirilmesi,fiili kullanım biçimi oluşmuş ise fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 11491,80 m2"lik çekişmeye konu yerin kullanımının kim veya kimlere özgülendiğinin saptanması, fiili kullanma biçimi oluşmamış ise davacının taşınmazda payından az veya çok kullanabileceği bir yer olup olmadığı, bir başka ifadeyle davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi , intifadan men olgusunun gerçekleşmesi halinde davacının payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan hususlar ve ilkeler gözetilmek suretiyle, elde edilen tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı vekilin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.