10. Hukuk Dairesi 2014/20082 E. , 2015/975 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Asıl davada, hak sahibi konumundaki davacıya bağlanan ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre kesilmesi yönündeki davalı ... işleminin iptali ile yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar ve sağlık giderleri nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti istenmiş, birleşen davada ise; boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen birleşen davanın davalısına ödenen yersiz aylıkların tahsili için başlatılan ilamsız takibe itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istenmiştir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde asıl dava yönünden davanın kabulüne, birleşen dava yönünden ise derdestlik nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, asıl davanın davalısı - birleşen davanın davacısı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Asıl Dava Yönünden;
Somut olayda; asıl dava davacısının 17.06.2002 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile boşandığı ve 05.02.1992 tarihinde ölen 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olan babası üzerinden, 01.07.2002 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı, 09.01.2013 tarihli zabıta tutanağında, asıl dava davacısı ve eski eşin iki katlı müstakil evde çocukları ile birlikte yaşadıkları belirtilmesine ve bilgilerine başvurulan ....muhtarı ve 2 komşunun beyanlarına istinaden düzenlenen 18.01.2013 tarihli denetmen raporundaki birlikte yaşadıklarına ilişkin kanaat doğrultusunda, asıl dava davacısının babası üzerinden aldığı ölüm aylığı 01.11.2008 tarihinden itibaren kesilerek, 01.11.2008 – 01.03.2013 tarihleri arası yersiz ödenen aylıklar nedeniyle asıl dava davacısına borç tahakkuk ettirilmiştir. Dosya kapsamından Kurumun yersiz sağlık giderine ilişkin borç çıkartılmasına
ilişkin iç yazışması olmasına rağmen dosyadaki belgelerde yersiz sağlık giderlerine ilişkin tahakkuk ettirilen borç miktarı tespit edilememiştir.
Davacı, muris babası üzerinden ölüm aylığına hak kazandığının ve boşanma tarihinden itibaren ölüm aylığının bağlanması gerektiğinin ve birikmiş her bir ölüm aylığının ödenmesi gereken tarihten itibaren ödeme tarihine kadar işlemiş yasal faizi ile birlikte tahsili gerektiğinin tespitini istemiştir. Mahkemece, davacının ölüm aylığına hak kazandığının tespitine, boşanma tarihinden itibaren davacıya ölüm aylığı bağlanmasına, birikmiş her bir ölüm aylığının ödenmesi gereken tarihten itibaren ödeme tarihine kadar yürütülecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar vererek davanın kabulüne dair hüküm kurulmuştur.
506, 1479, 2925, 2926, 5434 sayılı Kanunlar"da yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun “Gelir ve aylık bağlanmayacak hâller” başlığını taşıyan 56. maddesinin ikinci (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada “Eşinden boşandığı hâlde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiş olup, hükmün Anayasa"ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi"nin 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28.04.2011 gün ve 2009/86 Esas – 2011/70 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir.
Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa"nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu"nun 3., 45. – 53., 4857 sayılı İş Kanunu"nun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlükleri"nden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı
belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, uyuşmazlık konusu dönemde boşanan eşlerin kayıtlı oldukları yerde görev yapmış/yapmakta olan, mahalle/köy muhtar ve azalarından kanaat edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Kuşkusuz, hak sahibine, eylemli birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir/aylık bağlanabileceği kabul edilmelidir.
Sonuç olarak; 5510 sayılı Kanunun 56"ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir.
Mahkemece, Kurum tarafından asıl davacı aleyhine yersiz sağlık gideri nedeniyle borç tahakkuk ettirilip ettirilmediği, ne kadar borç tahakkuk ettirildiği ile ilgili bilgi ve belgeler Kurum"dan celbedilmeli, asıl davanın davacısının 25.02.2010 tarihinden önceki adresi tespit edilmeli, asıl dava davacısının eski eşinin adres kayıt sistemindeki 27.02.2007 – 18.05.2010 tarihleri arasındaki Hacıcelal mahallesindeki ve asıl dava davacısı ile aynı adres olan ...... adreslerindeki ile asıl dava davacısının eski eşinin 05.01.2013 tarihinden itibaren taşındığı..... adreslerinde birlikte yaşama olgusunun olup olmadığı hususunda geniş kapsamlı ...araştırması yapılmalı, anılan adreslerdeki 2008 yılından itibaren görev yapan anılan mahalle/köy muhtar ve azaları ile komşular tespit edilip kanaat edinmeye yetecek sayıda tanık sıfatıyla beyanları alınmalı, asıl dava davacısının ve eski eşinin adres kayıt sistemindeki 2010 yılının 9. ayından itibaren ... adresindeki müstakil iki katlı binaya ilişkin iskan ruhsatı, tapu kayıtları celbedilmeli, Denetmen raporundaki ....’in ifadesinde belirtilen kiracı bulunup bulunmadığı tespit edilip tanık sıfatıyla beyanına başvurulmalı, T.C. Anayasası’nın 20. maddesi, 5510 sayılı Kanunun 59. ve 100. maddeleri, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 3., 45. ve 53. maddeleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 28 ve 45. maddeleri, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6., 24. ila 33. maddeleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. ve 6. maddeleri ve ilgili diğer mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, özel ve kamu kurumlarındaki bilgi ve belgelerden yararlanılmalı, mevcut ise 4857 sayılı Kanun gereği ücret ödemelerinin yapılabileceği banka kayıtları sorgulanmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip
gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2 – Birleşen Dava Yönünden;
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 114. maddesinin (I) bendine göre aynı davanın daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması dava şartı olarak düzenlenmiştir. "Aynı dava" ibaresinden anlaşılması gereken tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalardır. Mahkemece, derdestliğe esas görülen (asıl) dava yersiz aylık ve sağlık giderleri nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile Kurum işleminin iptali davası olup, derdest kabul edilen (birleşen) dava ise, Kurum tarafından yersiz aylık giderlerinin tahsiline yönelik başlatılan ilamsız takibe itirazın iptali davasıdır. Bu durumda, her iki davanın konusunun aynı olduğundan sözedilemez. Daha önce açılan dava ile, eldeki dava aynı dava sayılmayacağından, dava şartı gerçekleşmiş olmakla, mahkemece, birleşen dava yönünden, işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
O hâlde, asıl dava davalısı - birleşen dava davacısı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.