Hukuk Genel Kurulu 2017/2600 E. , 2017/1241 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.03.2015 gün ve 2013/431 E., 2015/155 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 25.04.2016 gün ve 2015/6477 E., 2016/5548 K sayılı kararı ile;
(…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazları yönünden;
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, apartman kat malikleri toplantısı sırasında davalının, avukat olan davacının gıyabında küçük düşürücü ifadeler kullandığını, davalının kullandığı ifade nedeni ile Muğla Sulh Ceza Mahkemesinde yargılanarak ceza aldığını belirterek, uğramış olduğu manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı tarafından birçok insanın bulunduğu bir ortamda davacıya gıyabında hakarette bulunduğu, bu hususun eleştiri ve görüş beyanında bulunma şeklinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse, manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Davaya konu olayda; olayın gelişim şekli, sarfedilen sözler ve yukarıdaki ilkeler nazara alındığında, hükmedilen manevi tazminat miktarı fazladır. Şu durumda daha alt düzeyde manevi tazminata karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, davalının maliki olduğu taşınmazın aidat ve su ücretini yaklaşık olarak iki yıldır ödememesi sebebiyle Canıtez Apartmanı yöneticisi tarafından vekil tayin edildiğini, daha sonra 30.07.2012 tarihinde Muğla 2. İcra Dairesinin 2012/4228 sayılı icra takip dosyası ile takibe başladığını, takibin başlamasından 15 gün sonra 15.08.2012 tarihli Apartman Kat Malikleri Kurulu toplantısında davalı kat maliki tarafından “...bu işi onurlu hiçbir avukat yapmaz daha önceki avukatınız onurlu olduğu için kabul etmedi, siz de Avukat ..."u tuttunuz...” şeklinde sözlerin sarfedildiğini ve gıyabında kendisine hakaret edildiğini, bu nedenle Muğla Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğunu ve düzenlenen iddianame neticesinde Muğla Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/1139 E., 2013/496 K sayılı kararı ile davalının görevli memura hakaret suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırıldığını, verilen ceza hakkında da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, toplantı sırasında 8-10 kişinin salonda bulunduğunu, bu kişilerden ...’in ve ..."ın oğlunu uzun yıllardır tanıdığını, diğer kat maliklerini ise ismen bildiğini, söz konusu ortamda davalının, kendisine karşı kişilik haklarına saldırı niteliğindeki hakareti nedeniyle büyük bir elem ve keder içerisine girdiğini ileri sürerek 8.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili dava dilekçesinde ismi geçen ... ve ..."in müvekkiline husumet beslediğini, 15.08.2012 tarihli genel kurul toplantısında davalı tarafından davacıya yönelik ve davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde bir eyleminin bulunmadığını, müvekkilinin davacıyı tanımadığını, dolayısıyla taraflar arasında herhangi bir husumetin olmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece dosyadaki bilgi ve belgeler ile tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde; 15.08.2012 tarihli apartman genel kurul toplantısı sırasında davalı tarafından söylenen “...bu işi onurlu hiç bir avukat yapmaz, daha önceki avukatınız onurlu olduğu için kabul etmedi, siz de Avukat ..."u tuttunuz…” şeklindeki sözlerin gıyapta hakaret niteliğinde olduğu ve bu hususun eleştiri veya görüş beyanında bulunma şeklinde değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalının davacı hakkında 15.08.2012 tarihli genel kurul toplantısında söylediği “…bu işi onurlu hiç bir avukat yapmaz, daha önceki avukatınız onurlu olduğu için kabul etmedi, siz de Avukat ..."u tuttunuz…” şeklindeki sözleri nedeniyle davacı yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır.
Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yine Borçlar Kanunu 47 (Türk Borçlar Kanunu 56) maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın
karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, MK’nın 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.
Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü vb. hususları gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 gün 2033/21-368-355 ve 23.06.2004 gün 2004/13-291-370 sayılı kararları).
Yukarıda yapılan bu kısa açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacının bulunmadığı ancak birçok kat malikinin katıldığı 15.08.2012 tarihli Apartman Kat Malikleri Kurulu toplantısında davalı kat maliki tarafından sarfedilen “...bu işi onurlu hiçbir avukat yapmaz daha önceki avukatınız onurlu olduğu için kabul etmedi, siz de Avukat ..."u tuttunuz...” şeklinde sözlerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir eylem olduğu hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Öte yandan davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarına bakıldığında olayın gelişim şekli, sarfedilen sözler, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını gösterir nitelikteki araştırma formu dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminatın fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.11.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.