11. Ceza Dairesi 2020/1153 E. , 2020/5437 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık, iftira
HÜKÜM : Mahkumiyet
1-Sahte bono tanzim edip kullanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu"nun 14.12.1992 tarih 1/5 ve Ceza Genel Kurulu"nun 24.03.1998 gün ve 51/106 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için, ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanununda öngörülen bütün unsurları taşıması gerekir. Yasal unsurları taşımayan bir kambiyo senedinde sahtecilik yapılması halinde fiil, özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı cihetle; suça konu bononun lehtar kısmı boş, diğer kısımları dolu vaziyette sanık tarafından katılan ..."e verildiği, daha sonra katılan ... tarafından aynı şekilde katılan ..."a verildiği ve ..."ın lehtar olarak ..."in ismini yazarak senedi katılan ..."e verdiği, dolayısıyla anılan senette suçun işlendiği anda lehdar adının bulunmaması sebebiyle senedi bono vasfını taşımadığı ve özel belge niteliğinde olduğu anlaşılmakla; sanığın sübut bulan özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,
2-Dolandırıcılık suçundan kurulan hüküm ile ilgili olarak; Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK"nin "Kamu güvenine karşı suçlar" bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan "resmi belgede sahtecilik" suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişinin de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği, 24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "aynı mağdura karşı" ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının da düzenlendiği değerlendirildiğinde yukarıdaki kabule göre; "mağdur" kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişiler olarak "suçtan zarar görme" kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Dairemizin kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali" olarak yorumlanıp uygulandığında; sahtecilik suçuyla dolandırıcılık suçunun mağdurunun ayrıştığı, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunu ise katılana karşı işlediği ve katılan ..."in bu suçun mağduru olduğu dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK"nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
3- "İftira" suçundan kurulan hüküm ile ilgili olarak; TCK"nin 267/1. maddesinde tanımlanan "iftira" suçunun oluşması için yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekmekte olup; sanığın, kendisini müşteki ... olarak tanıtmak suretiyle araç satın aldığı ve müşteki adına senet düzenleyerek katılan ..."e verdiği, müşteki ..."ın senet nedeniyle hakkında icra takibi yapılması üzerine borca ve imzaya itiraz ettiği ve kendisi adına sahte senet düzenleyenlerden şikayetçi olduğu, bu soruşturma sırasında alınan beyanlara göre araç alışverişinin doğrulanması nedeniyle müşteki ... hakkında, düzenlediği senetlerdeki imzayı inkar ederek borcu ödememek için şikayette bulunduğu iddiasıyla "iftira" suçundan dava açıldığı ve yargılama sırasında yaptırılan teşhis sonucu araç alışverişinde bulunan ve senetleri düzenleyen kişinin müşteki ... olmayıp, müştekinin kimlik bilgilerini kullanan sanık ... olduğunun anlaşıldığı somut olayda, sanık ..."nın, müşteki hakkında yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir fiil isnat etmediği dikkate alınarak, unsurları oluşmayan suçtan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırı,
4- Kabule göre de; 5237 sayılı TCK"nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz talepleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.