1. Hukuk Dairesi 2013/8117 E. , 2013/15493 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL VEYA TAZMİNAT
Yanlar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil veya tazminat davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, birleşen dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davalılar ... ve ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ..., Asli Müdahil ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ... vekili Avukat gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleşen dava, ehliyetsizlik, vekâlet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkin olup, asli müdahil de aynı istekte bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleşen davada, karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, asli müdahilin talebi bakımından olumlu ya da olumsuz bir hüküm tesis edilmemiş, karar davalılar ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan ... ’ın 07.11.2006 tarihinde, torunu davalı ...’e taşınmaz satış yetkisini içerir vekâletname verdiği, vekil davalı ...’ün çekişme konusu 1719 parsel sayılı taşınmazın 14005/20010 payını 02.04.2007 tarihli akitle, aynı taşımazın 8000/20010 payını 12.01.2007 tarihli akitle davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, davalı ...’un ise, taşınmazın 8000/20010 payını 26.06.2007’de davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği, davalı ... adına kayıtlı olan 1500/10005’er payın ise ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.06.2007 tarih, 2007/77 esas, 2007/145 karar sayılı ilâmı sonucunda davalılar... adına hükmen 06.06.2007 tarihinde tescil edildiği, daha sonra 1719 parsel sayılı taşınmazın imar uygulamasına tâbi tutularak oluşan imâr parsellerinden 1576 ada 1 parselde davalı ...’nin paydaş kılındığı, 1576 ada 2 parsel sayılı taşınmazın ise davalılar ... adına paylı mülkiyet üzere tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakan ... ’ın hukuki ehliyete haiz olmadığı dönemde torunu davalı ...’e verdiği vekâletname ile çekişme konusu taşınmaz paylarının davalı ...’a satış suretiyle temlik edildiğini, hileli şekilde taşınmazı devralan davalı ...’un satışın iptalini engellemek için bu durumu bilen davalılar ...’ye senetle borçlanıp, aleyhine icra takibi yapıldıktan sonra anılan davalıların bu sefer davalı ... aleyhine alacak davası açtıklarını, bu davada davalı ...’un dava konusu taşınmaz paylarını vermek suretiyle sulh olduğunu, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ederek mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlemler yaptıklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarihli, 1990/1-152 esas-1990/236 karar sayılı kararında da aynı husus benimsenmiştir.
Böylesi bir durumda, kamu düzenini ilgilendirmesi bakımından öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulması gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir.
Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. ( 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, 6100 sayılı HMK"nun 282. maddesi gereğince temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, 2659 sayılı Yasanının 7. ve 16. maddeleri gereğince ... Kurumu Kurulundan rapor alınması, tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ile yapılacak araştırma neticesinde miras bırakan Döndü Işık’ın temlike konu vekaletnamenin tanzimi tarihinde ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde ehliyetsizlik iddiası bakımından davacıların miras payların oranında açılan davanın dinlenemeyeceğinin gözetilmesi, muris Döndü Işık’ın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, yine vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından davacıların miras payları oranında açtıkları davanın dinlenemeyeceği dikkate alınarak muris muvazaası hukuksal nedeniyle miras payı oranında istekte bulunulabileceğinden bu iddia bakımından değerlendirme yapılarak hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de, mahkemelerce verilen kararların 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/2. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/2.) maddesinde belirtildiği üzere, her bir istek hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu gözetilmeden iptal edilen payların hüküm yerinde gösterilmemesi, hangi nedenle sorumlu oldukları açıklanmadan tüm davalıların ayrım yapılmaksızın yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretinden birlikte sorumlu tutulmaları da doğru değildir.
Davalılar ... ’nin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekilleri için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 08.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.