10. Hukuk Dairesi 2015/2761 E. , 2015/9913 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilâmına uyularak hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve ayrıca 5236 sayılı Kanun, katsayı artışı da uygulanmak suretiyle bu kanunların yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 2014 yılı için 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 427’nci maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını 1.890,00 TL olarak değiştirmiştir.
Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması hâlinde temyiz (kesinlik) sınırının saptanmasında alacağın tamamının gözetilmesi; tümü dava konusu yapılan bir alacağın kısmen kabulünde ise temyiz (kesinlik) sınırının belirlenmesinde kabul ve reddedilen miktarların esas alınması Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 427’nci maddesi hükmü gereğidir.
İnceleme konusu davada, alacak tutarının tamamının 2264,14 TL olup, yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırını aşması, bu haliyle, davacı Kurum yönünden anılan kararın kesin olmaması nedeniyle, mahkemenin, davacı Kurumun temyiz isteminin kesinlik nedeniyle reddine dair 15.07.2014 günlü ek kararının BOZULMASINA,
2-İşin esasına gelince;
Mahkemece, Dairemizin bozma ilâmına uyularak karar verilmiş ise de, bozma ilâmının gereği tam olarak yerine getirilmemiştir.
Davalı işverene ait kömür ocağı işyerinde, pano ayak üretim ustası olarak çalışan sigortalının, kazma ile oluk yeri açarken, tavandan kopan kaya parçasının sol eline çarpması sonucu, sigortalının yaralanması ile sonuçlanan iş kazasının meydana geldiği; üç kişilik maden mühendisi iş güvenliği uzmanı bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 28.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda, kazanın oluşumuna %100 oranında sigortalının kusurunun etken olduğunun belirtildiği, mahkemece, anılan rapora dayanılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesindeki “İş kazası..., işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22’nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı..., 3’üncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3’üncü kişilere ... rücu edilir.” düzenlemesi gereği, davalıların rücu alacağından sorumluluğu ancak, maddede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde mümkündür. Bu maddeye dayanan rücu davalarında kusurun belirlenmesinde, mahkemece, öncelikle iş kazasının ne şekilde olduğu, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak, varsa çelişki giderilerek belirlenmeli ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, kusur oran ve aidiyeti konusunda bilirkişi incelemesine gidilmelidir.
Anılan yasal düzenleme çerçevesinde kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiği, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığı 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi hükmü doğrultusunda alınacak raporda tartışılmalıdır. İşveren yada işverenlerin tamamen kusursuz kabul edilebilmesi için ise, anılan madde gereğince, işyerindeki işçilerin sağlığı ve iş güvenliğini sağlamaya yönelik her türlü tedbiri alması, uygun çalışma ortamı hazırlaması, araçları noksansız bulundurması, işçileri etkin bir biçimde denetlemesi, gözetlemesi, bütün yükümlülüklerini özenle yerine getirmesi gerekir.
Bilindiği üzere, işçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez. İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların beden ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlüdürler.
Hal böyle olunca, Kurumun açtığı iş bu rücu davasında, hükme esas alınan 28.01.2014 tarihli kusur raporu, yukarıda açıklanan prensiplere uygun olmadığından, anılan rapor hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Mahkemece, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile kazanın vuku bulduğu iş kolunda uzman farklı bir bilirkişi heyetinden, kazanın meydana geldiği maden sahasının özellikleri de göz önünde
bulundurularak, yapılması gereken tahkimatın yeterince yapılıp yapılmadığı, işveren tarafından 20 cm çapındaki kavlakın düşmesini engelleyici ne gibi tedbirlerin alındığı, aklın, ilmin, fen ve tekniğin gerekli gördüğü tüm tedbirler alınmış olsa idi iş kazasının gerçekleşme olasılığını irdeleyen, iş kazasındaki kusur oranı ve aidiyeti konusunda rapor alıp irdelenerek, sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.