8. Hukuk Dairesi 2010/4175 E. , 2011/1483 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine ve ..., dahili davalılar ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Mihalıççık Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 30.12.2009 gün ve 143/185 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ..., kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescil edilen 130 ada 52 ve 139 ada 222 parseller ile davalı gerçek şahıslar ..., ... ... ve ... adına intikal gören murisleri Ali Yıldırım adına tespit ve tescil edilen 130 ada 53 sayılı parselin kendisine ait olduğunu, yanlışlıkla adı geçenler adına tespit ve tescil edildiklerini belirterek anılan parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı gerçek şahıslardan ..., ... ve ... ile oğlu ... adına velayeten dilekçe veren Hanife Yıldırım, 130 ada 53 sayılı parselin kendilerine ait olduğunu, davacıyla bir ilgilerinin bulunmadığını bildirmişler ve davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazların bitişiğinde 130 ada A harfi ile belirlenen mera parseli bulunduğunu, dava konusu taşınmazların da bitişikteki meradan elde edildiğini gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu her üç parselin keşifte dinlenen yerel bilirkişi beyanlarına göre; davacının babası ...’dan kaldığını bildirmişler, paylaşımdan söz etmedikleri gibi intikal biçimi konusunda da herhangi bir bilgi vermemişlerdir. Davacı dava dilekçesinde taşınmazların kendisine ait olduğunu belirterek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş ve adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir. Yerel bilirkişiler beyanlarıyla dava konusu taşınmazın davacının babası ...’dan kaldığı belirlendiğine ve ...’ın ölümünden sonra davacı tarafından kullanıldığını açıkladıklarına göre, ...’ın terekesi TMK.nun 701 ve 702.maddeleri uyarınca elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payı taşınmazların tamamı üzerinde söz konusudur. Davada bir tasarrufi işlemdir. Bu nedenle üçüncü kişilere karşı davayı tüm mirasçıların birlikte açmaları gerekir. TMK.nun 702.maddesi uyarınca bu tür tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Bu bakımdan öncelikle muris ...’a ait veraset belgesini alması için davacıya süre ve imkan tanınması, veraset belgesi sunulduğunda davacı tek mirasçı ise, davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi, davacı dışında başka mirasçıların bulunduğunun saptanması halinde ise, terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı dava açmaya sıfat ve yetkisinin bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir. Bundan ayrı, 130 ada 53 sayılı parsel kadastro çalışmaları sırasında davalı gerçek kişilerin miras bırakanı Ali Yıldırım adına tespit ve tescil edilmiş olup, 02.07.2005 tarihinde tapuda yapılan işlemle mirasçılarına intikal etmiştir. Gelen tapu kaydında açık bir ibare bulunmamakla birlikte taşınmazın mirasçılara paylı mülkiyet biçiminde değil, verasette iştirak şeklinde intikal ettiği görülmektedir. Dava sadece ...’a karşı açılmıştır. Diğer mirasçılar yani kayıt malikleri, dahili dava yoluyla davaya dahil edilmiştir. Ne var ki, kayıt malikleri arasında yer alan ...’ın dosyadaki bilgilerine göre, 8 veya 11 yaşında olduğu söylenmektedir. Bu kişinin hukuki ehliyetinin bulunmadığı açıktır. (TMK.m.II Bu nedenle öncelikle ...’a ait nüfus aile kayıt belgesinin getirtilerek gerçek yaşının saptanması, inceleme tarihi itibariyle 18 yaşını doldurup doldurmadığı gözetilerek duruma göre eksikliğin giderilmesi gerektiği halde bu hususunda göz ardı edilmiş olması doğru değildir. Şayet belirtilen tarih itibariyle 18 yaşını doldurmuş ise davanın bizzat kendisine yöneltilmesi gerekir.
Öte yandan, 13.10.2006 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi İbrahim Erbek; dava konusu her üç parselin bulunduğu bölgenin tamamının mera olduğunu, hayvanların otlatıldığını bildirmiş, 03.07.2009 tarihinde yapılan keşifte ise az önce açıklanan beyanının aksine açıklamada bulunmuş ve taşınmazların tarla niteliğinde olduklarını bildirmiştir. Yerel bilirkişi ilk keşifteki beyanıyla dava konusu yerin mera olduğunu bildirdiğine göre, mahkemece tahsisli veya kadim mera araştırmasının yapılması zorunludur. Bu nedenle dava konusu taşınmazların bulunduğu yöreye ait tespit tarihi olan 08.12.1994 tarihinden en az 20 yıl öncesine ait (1965-1974 arası) iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğraflarıyla dava konusu taşınmazlara komşu 153, 154, 155, 156 sayılı parsellere ait kadastro tutanak ve ekleri, bu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtları ile taşınmazların bulunduğu köye ait tahsisli ve kadim mera kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, meradan yararı bulunmayan komşu köyler halkı arasından seçilecek yerel bilirkişilerin (daha önce götürülmeyen) listesinin Kaymakamlık aracılığıyla istenmesi, aynı şekilde merada yararı bulunmayan komşu köylerden tanıklarını bildirmeleri için taraflara süre ve imkan tanınması, yukarıda açıklanan bilgi ve belgelerin, uzman bilirkişi harita mühendisi, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, hava fotoğraflarının çekildikleri tarihlere göre taşınmazın kültür arazisi niteliğinde olup olmadığının veya hangi nitelikte bulunduğunun açıklığa kavuşturulması, hava fotoğraflarının stereoskopik aletle üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması, bundan ayrı taşınmazların tahsisli veya kadim mera kayıtları kapsamında kalıp kalmadığının aynı biçimde saptanmasına çalışılması, tahsisli ve kadim mera kayıtları kapsamında kalmadıklarının anlaşılması halinde taşınmazların kadim meradan elde edilen yerlerden olup olmadığının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak belirlenmesi, dosyadaki bilgilere göre dava konusu parsellerin bulunduğu bölgede 4342 sayılı Mera Kanunu hükümleri uyarınca Mera Komisyonunun çalışmalar yaptığı ve bitişikte 130 ada A harfiyle gösterilen mera parseli bulunduğu gözetilerek bu parsele ait komisyon karar ve tutanaklarıyla eki belgelerin getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulması, uzman bilirkişiden Yargıtay’ın ve tarafların denetimine açık gerekçeli rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken dava koşulu yerine getirilmeden ve aynı zamanda eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. Maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 16.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.