8. Hukuk Dairesi 2010/4543 E. , 2011/1426 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile ...ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Çamlıdere Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 08.06.2010 gün ve 134/98 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ..., dava konusu 123 ada 7 parsel ile dava dışı aynı ada 8 parsel sayılı taşınmazların öncesinin bütün olup atalarına ait iken, yaptıkları taksim sonucu eşit olarak ½ oranında paylaştıklarını, ancak kadastro sırasında davalılar adına dava konusu parsel ile fazla taşınmaz yazıldığını ileri sürerek keşifte göstereceği miktarın iptali ile adına tapuda kayıtlı 8 parsele ilavesi suretiyle tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ... ve arkadaşları, yanlış tespit varsa bunun belirlenmesini istemişlerdir.
Mahkemece, tarafların atalarının yaptığı taksimde davalılara fazla verilen miktar karşılığında davacının miras bırakanına dava dışı başka yer verildiği, davacının iddiasını kanıtlayamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesine dayanılarak açılmış tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de dosya içeriğine, toplanan delillere göre bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır. Zilyetlik, maddi olgulardan olup tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir. Dava dilekçesinde tanık deliline dayanılmasına rağmen mahkemece, tanıklarını liste halinde bildirmesi için davacı tarafa süre ve imkan verilmeden yerel bilirkişi ifadeleri ile yetinilerek yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. HUMK.nun 275. maddesinde hangi amaçla bilirkişinin bilgisine başvurulacağı açıklanmıştır. Bunun dışında tanık sözleri ile tespiti gereken bir husus için tanık dinlenmeden bilirkişinin bilgisi ile yetinilemez. Benimsenen usul ve kanuna uygun olan uygulamaya göre zilyetliğin ilk önce tanık sözleri ile tespiti gerekir. Bu yapılmadıkça bilirkişi sözleri yalnız başına bir delil olamaz. Taşınmaz malın yer, sınır ve dava tarihindeki değeri konusunda özel bilgisine başvurulması gereken yerli bilirkişinin zilyetlik konusundaki
sözleri ancak, zilyetliğin tespiti maksadı ile dinlenen tanıkların sözlerinin doğruluğunu gösteren tamamlayıcı bilgi olarak gözönünde tutulabilir. O halde zilyetliğe dayanan tescil davalarında tanık dinlenmeden yerel bilirkişinin sözleri ile tescil kararı verilemez (HGK.,30.3.1994 T.,1993/8-939 E.,1994/176 K., 3402 sayılı Kadastro Kanunu m. 14/1)
Mahkemece öncelikle yapılacak iş; HUMK.nun 217/2. maddesi hükmüne göre, davanın kanıtlanması için taraflardan delillerini bildirmelerini istemek, bildirmeleri halinde bu delilleri karşılıklı olarak taraflara tebliğ etmektir. Ondan sonra yerel bilirkişi ve tanıkların aynı kanunun 258.maddesi hükmü uyarınca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılmaları, davetiyeye uymamaları durumunda 253.maddenin uygulanması, daha sonra 259.madde hükmü uyarınca taşınmaz başında yapılacak keşif yerinde dinlenilerek, dava konusu taşınmaz bölümünün öncesinin ne ve kime ait olduğunun, kimler tarafından ne şekilde kullanıldığının, uyuşmazlık konusu olan bu yerin halen kimler tarafından zilyet ve tasarruf edildiğinin, kullanma hakkının kimde bulunduğunun kendilerinden sorulup belirlenmesi, beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde 265.madde hükmü göz önünde tutularak çelişkinin giderilmesine çalışılması, bu şekilde toplanacak iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Açıklanan tüm bu nedenlerle davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 15.03.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, kadastro çalışmalarında dava dışı 123 ada 8 nolu parselin 163.21 m2 olarak avlulu ev ve müştemilatı niteliğiyle kendisi adına tespit ve tescil edildiğini; buna karşın, 123 ada 7 nolu parselin 449.25 m2 olarak tarla niteliğiyle davalılar adına tespit ve tescil edildiğini, bu iki taşınmazın bidayette kök murislere ait iken eşit olarak paylaşıldığını ve sınırlarının çizildiğini, kendisine ait bir miktar yerin davalılara ait parsel kapsamında kaldığını açıklayarak keşifte belirlenecek ve göstereceği bu kısmın davalılar tapusundan iptali ile kendisine ait dava dışı parsele ilave edilerek tescil edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, 28.9.2009 günlü ilk oturuma gelerek özetle; “kadastro sırasında herhangi bir yanlışlık yapıldıysa, keşif sırasında tespit edilsin daha sonra tekrar beyanda bulunacağım” biçiminde açıklamada bulunmuşlardır. Davalı ... ise dava konusunu bilmediğini öğrendikten sonra beyanda bulunacağını açıklamıştır. Davalı ... 21.1.2010 günlü dört nolu celsede “açılan davayı kabul ediyorum, 123 ada 7 nolu parselden davacıya ait olan kısmın davacı adına tesciline karar verilsin, davacı parseli ile birleştirilsin, aramızda herhangi bir sınır uyuşmazlığı yoktur, yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılsın” biçiminde beyanda bulunmuş, beyanını imzası ile onaylamıştır.
Mahkemece, dava konusu taşınmazların 40-50 yıldan beri taraflar ve murisleri tarafından bu şekilde kullanıldığı, kadastro tespitlerinin doğru olduğu açıklanarak kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; bilindiği üzere ve kural olarak hukuk hakimi tarafların iddia, savunma ve sunmuş oldukları delillerle bağlı kalarak somut olayla ilgili bir karar vermek zorundadır.
Davacı, dava dilekçesinde tanık delilinin de bulunduğunu bildirmiş, ancak gerek dava dilekçesinde, gerekse yargılama oturumlarında tanıklarını liste halinde mahkemeye sunmamıştır. Mahalli mahkeme yerel bilirkişileri kaymakamlık aracılığıyla tespit etmiştir. Keşifte iki yerel bilirkişi dinlenmiştir. Davacının dava dilekçesine, davalılar cevap vermemiş dolayısıyla davacı da ikinci bir dilekçe mahkemeye sunmamıştır. Eldeki davanın neticelendirilmesi için hakimin kamu yararı görerek re’sen araştırma yetkisinin olmadığı tartışmasızdır. Nitekim, mahalli mahkeme böyle bir soruşturmaya girmemiştir. Davacı dört nolu oturumda tanıklarını keşifte hazır edeceğini açıklamıştır. Mahkeme dört nolu oturumda, beş nolu oturumda ve altı nolu oturumda davacının bu talebi nedeniyle yapılacak keşifte tanıklarının hazır edildiğinde dinlenmesine karar vermiştir. Ne var ki, taşınmazda yapılan keşifte davacı tanıklarını hazır etmemiş, mahkeme kendisinin belirlediği uzman bilirkişiler ve kaymakamlıkça saptanan iki yerel bilirkişi huzuruyla keşif yapmıştır. Dinlenen mahalli bilirkişiler taşınmazların kullanım biçimi ve kimlere ait olduğu hususunda beyanda bulunmuşlardır. Fen bilirkişisi davacının gösterimine göre nizalı yerle ilgili olarak kroki ve raporunu düzenlemiştir. Açıklanan olgular tarafların ve mahkemenin bilgisi dahilindedir. Uyuşmazlık; davacının iş bu davanın ret edilmesi sebebiyle temyiz dilekçesinde sunmuş olduğu temyiz sebeplerinden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, davacı, mahkemece taraflara delillerinin bildirilmesi için süre verilmediğini, tanıkların keşif mahallinde dinlenmesi için gerekli usul hükümlerinin uygulanmadığını vs. ileri sürerek bozma talep etmektedir.
Eldeki dava kamu hukukuyla hiçbir şekilde ilişkili değildir. Davacının kadastroda yanlış işlem yapılması sebebiyle kadastrodan önceki hakka dayanarak hak talep etmelerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, az yukarıda açıklandığı üzere işbu hukuk davasında yerel mahkeme hakimi bir nevi hakem konumundadır. Tarafların getirdikleri, toplanmasını istedikleri ve mevcut delilleriyle bir karar vermek zorundadır. Davacı dava dilekçesinde “tanık” deliline dayanmasına karşın; hiçbir oturumda tanık listesini sunmamış, mahalli hakimin tanıkların hazır edildiğinde keşif mahallinde dinlenmesine biçimindeki üç adet ara kararına da tanıklarının kim olduğuna ilişkin hiçbir açıklama yapmamıştır. Davacının hazır etmediği tanıkları da dinlememiştir. Dolayısıyla, HUMK.nun 217/2. maddesinin somut olayda re’sen uygulama olanağının bulunmadığı kanaatindeyim. Yine, HUMK.nun 253. maddesinin de burada çalıştırılma olanağı yoktur. Davacı tanıklarını bildirmediğine göre olmayan tanıkların çağrılması olanaklı değildir. Yine, HUMK.nun 258. maddesinin de bildirilmeyen tanıkların çağrılması da mümkün değildir. HUMK.nun 259. maddesi zemin uyuşmazlıkları veya zilyetlik, taksim, satış vs. gibi uyuşmazlıklar bulunduğundan yerel mahkeme hakiminin gerçeği tam olarak belirleyebilmesi için yapacağı keşifte şahitlerin hazır bulunmasını takdiren isteyebileceği yönündedir. Dolayısıyla, HUMK.nun 259. maddesinin mutlak suretle ve emredici nitelikte gayrimenkule ilişkin uyuşmazlıklarda taraf tanıklarının taşınmaz başında dinleneceğine ilişkin değildir.
Ne var ki, kısmen iptal ve tescili istenen 123 ada 7 nolu parsel kadastrodan iştirak halinde ..., ..., ..., ...ve ...adlarına kayıtlıdır. Davacı dava dilekçesinde iştirakçilerden Hanım Yalçınkaya’ya husumet yöneltmemiştir. Yargılama aşamasında Hanım Yalçınkaya’nın öldüğü bildirilmekle o yer sulh hukuk mahkemesinin 8.10.2009 tarih 2009/175-174 Esas ve Karar sayılı veraset belgesine göre bu kişinin 1.5.1985 tarihinde öldüğü, davalı olan kardeşlerini mirasçı bıraktığı başka da mirasçısı olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla taraf teşkilinde herhangi bir hata yoktur. Ancak davalılardan ... 21.01.2010 günlü oturumda davayı kabul etmiştir. Diğer davalılar ... ve Cemile ilk oturumda kadastro sırasında bir yanlışlık yapıldıysa, keşif sırasında tespit edilsin biçiminde açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu beyanları bir nevi davayı tevil yoluyla kabul biçimindedir. Ancak açık bir kabul beyanı yoktur. Fakat, 7 nolu parsel elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olduğu için paylı mülkiyet ya da tam mülkiyete geçildiğinde davalılardan ...’nın kabul beyanı sonuç doğuracaktır. Bu nedenle mahalli mahkeme, kararında, bu konuyu tartışmamış ise de, yerel mahkemenin ret kararı açıkladığım nedenlerle ve sonuç itibariyle doğru olduğundan Dairenin sayın çoğunluğunun görüşlerine katılmam olanaklı olmamıştır. Mahalli mahkeme kararının bu açıklamalar dikkate alınarak sonuç itibariyle doğru olduğundan onanması kanaatindeyim. 15.3.2011