15. Hukuk Dairesi 2018/818 E. , 2018/2582 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalı vekili tarafından duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davalı vekili Avukat ... geldi. Davacı vekili gelmedi. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Davacı vekili, müvekkilinin maliki bulunduğu ... ili ... ilçesi, ... mahallesi 49 ada 28 parsel sayılı taşınmaz üzerinde Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi yapmak üzere dava dışı .... isimli şahıslarla sözleşme imzalandığını, inşaatlar devam etmekte iken yüklenicilerin inşaatı tamamlayamayacaklarını ve davalıya devretmek istediklerini bildirmeleri üzerine aynı koşullarda devam etmesi şartıyla ... Noterliği"nde düzenlenen 16.08.2011 tarihli sözleşme ile devrin gerçekleştiğini, ancak davalının sözleşme şartlarını gerçekleştirmemesi nedeniyle 07.12.2001 tarihinde ek protokol yaptıklarını, bu protokole dayanılarak da yüklenicinin kendi hissesine düşen taşınmazların tapularının üzerinde ipotek tesis edilerek yükleniciye devredildiğini, dolayısıyla yüklenicinin bütün haklarına kavuşmasına karşın, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, bunun üzerine .... 2. İcra Müdürlüğü"nün 2004/779 sayılı dosyasıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığını, itiraz edilmesi üzerine eldeki davanın açıldığını, itirazın iptâli ile takibin devamına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, sözleşme ile tüm yükümlülüklerinin yerine getirildiğini, müvekkilinin sözleşme tarihinde davaya konu taşınmazda belediye tarafından İmar Kanunu"nun 18. maddesi uygulaması yapıldığını ve sözleşmenin de mevcut olan bu duruma göre imzalandığını, ancak, sözleşmenin imzalanması tarihinden sonra davacı tarafından belediyece yapılan imar uygulamasının iptâli için ... İdare Mahkemesi"ne dava açılmış olduğunu, İdare Mahkemesi"nce davanın kabul edilerek belediyenin kararının iptâl
edildiğini, dava konusu parselin bu haliyle hiç uygulama görmemiş gibi eski haline döndüğünü ve bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmeye konu taşınmazın sınırlarında kimi yerde fazlalık kimi yerde daralmalar oluştuğunu, arsanın sınırlarının ve çekme mesafelerinin değiştiğini ve taşınmazın bir kısmının SİT alanı içerisine girdiğini, dolayısıyla belediye tarafından yapı ruhsatı iptâli ve mühürleme işlemi yapıldığını, taşınmaza iskân ruhsatı alınamamasının ve karşılaşılan sorunlarda müvekkilinin kusuru bulunmadığını, iskân ruhsatı alma ve SSK ilişkisinin belgesinin alınmasından sonra işlemlerin gerçekleştirilmesi gerektiği ve bu işler için vekâletname de verilmediğini, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen hükmün taraflar vekillerince temyiz edilmesi üzerine, davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmeden, davacı yararına bozulmuş olup, bozma ilâmında, “Taraflar arasında harici olarak imzalanan 07.12.2001 günlü ek protokolün 1. maddesinde, "müteahhit arsa ve inşaatla ilgili olarak belediye, valilik ve diğer merciler nezdinde arsa sahibi adına gerekli olan işlemler için başvurmayı inşaat plan ve tadilatlarının yaparak iskân ruhsatını almayı, iskân talebi reddedilirse, yetkili idare mahkemesinde iskân ruhsatı temin için dava açmayı, inşaatların teslimi içi her türlü işi takip etmeyi ve sonuçlandırmayı, kabul ve taahhüt etmektedir. Müteahhit en geç 31.12.2003 tarihine kadar hangi nedenle olursa olsun iskân iznini alamadığı takdirde arsa sahibine 40.000 USD tazminat ödemekle yükümlü olacaktır." hükmü öngörülmüş, 3. maddesinde ise müteahhit tarafından iskân ruhsatının alınması amacı ile yükleniciye isabet eden bazı bağımsız bölümler üzerinde ipotek tesis edileceği düzenlenmiştir. ... 2. İdare Mahkemesi"nin 1997/1670 Esas sayılı dava dosyasında ise, imar planının iptâline ilişkin karar Danıştay"ca 13.02.2001 günü onanmıştır. Görülüyor ki, davalı yüklenici imar planının iptâl edildiğini bilerek, yukarıda anılan ek protokolü imzalamıştır. Her ne kadar resim şekilde yapılan sözleşmeleri değiştiren veya ek düzenlemeler getiren sözleşmelerin de resmi şekilde yapılması gerekir ise de, taraflarca ek protokol gereğince yüklenicinin bağımsız bölümlerine ipotek tesis edilerek, sözleşme uygulanmaya başlandığından artık geçersizliğinin ileri sürülmesi iyiniyet kurallarına uygun düşmeyecektir. O halde, mevcut durumu bilerek ek protokolü imzalayan davalı yüklenicinin taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle sorumlu olduğunun kabulü zorunludur. Bununla birlikte, mahkemece ifa imkânsızlığı nedeniyle dava reddedilmiş ise de, inşaata ilişkin iskân izinlerinin 03.04.2013 tarihinde alındığı, yani ifanın imkansız olmadığı da açıktır. Bu nedenle davanın kabulü gerekirken reddi hatalı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir.” denilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekillerince temyiz olunmuştur.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Öncelikle somut olayların gelişimi ve dosyada alınan bilirkişi raporunun irdelenmesiyle işin esasının incelenmesi zorunludur. Maddi olgunun açıklanması ve uyuşmazlığın niteliğinin belirlenmesinden sonra usuli kazanılmış hak ilkesi konusunda da değerlendirilmelerde bulunulacaktır.
Uyuşmazlık, takibe konu olan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takipte kusur durumu ve cezanın istenip istenemeyeceği konusunda toplanmaktadır. Taraflar arasında, düzenlenen sözleşmeden önce, davacı arsa sahibi ile dava dışı yükleniciler Bülent ve Ercüment Top arasında Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat sözleşmesi düzenlenmiş olup, inşaatlar devam ederken yüklenicilerin inşaatı tamamlayamayacaklarını bildirerek davalıya devretmek istediklerini bildirmişler ve davacının da rızasıyla aynı koşullarda devam etmek üzere ... 4. Noterliği"nin 16.08.2001 tarihinde 10494 yevmiye sayılı işlemle sözleşme davalıya devredilmiştir. Ancak sözleşme şartlarının gerçekleşmemesi üzerine bu kez 07.12.2001 tarihinde ek protokol yapılmış ve protokole dayanılarak yüklenicinin hissesine düşen bağımsız bölüm üzerine ipotek tesis edilerek davalıya devredilmiştir. Taraflar arasındaki ihtilâf da bu aşamadan sonra doğmuştur. İpotek akit tablosunda dayanılan protokolün de ceza olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın istenebilmesi için borçlunun kusurlu bulunması gerekir. Sözleşmeye aykırı davranan borçlu, sözleşme serbestliği çerçevesinde düzenlenen cezadan sorumlu olur. Ancak, alacaklı tarafın da kusurlu bulunmaması zorunludur. Yani, lehine ceza öngörülen yararına cezanın hükmedilebilmesi için kusurlu bulunmaması genel hukuk prensiplerindendir. Eldeki davada da, davacı iş sahibinin kusurlu olup olmadığı irdelenmelidir. Davalı savunmasında, davacının, İmar Kanunun 18. maddesinin uygulamasıyla ilgili olarak İdare Mahkemesi"nde dava açıldığını, dava konusu parselin hiç uygulama yapılmamış gibi eski hale dönüştürüldüğünü bildirmiştir.
Mahkemece yaptırılan 2. bilirkişi raporunda, davacı tarafından 23.10.1997 tarihinde ... 2. İdare Mahkemesi"ne başvuruda bulunularak İmar Kanunu"nun 18. maddesinin uygulanması yönünde alınan kararın iptâli için ... Belediyesi"ne dava açıldığı, davacı tarafından iptâl davası olduğu halde 25.02.1998 tarihinde dava dışı yükleniciler ile Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi imzalandığı, bu arada ... İdare Mahkemesi"nin 1997/1670 Esas ve 1999/210 Karar sayılı kararı ile davanın kabul edilerek belediyenin işleminin iptâl edildiği, akabinde davacı tarafından davalı ile ... 4. Noterliği"nin 16.08.2001 tarih ve 10494 yevmiye numaralı işlemle devir sözleşmesi yapılarak sözleşmenin davalıya devredildiği, İdare Mahkemesi"nce verilen kararın Danıştay 6. Dairesi tarafından 13.02.2001 tarihinde onanarak kesinleştiği, davacı tarafından belediyeye verilen 25.09.2001 tarihli dilekçeye cevaben ihtilâf konusu taşınmaz için verilmiş bulunan inşaat ruhsatının İdare Mahkemesi"nin iptâl kararı nedeniyle hükümsüz kaldığı, davacının parsellerinin de içinde bulunduğu alanda yeniden İmar Kanunu"nun 18. maddesinin uygulaması yapıldıktan sonra değerlendirilme yapılacağının bildirilerek iskân ruhsatı talebinin zımnen reddedildiği, bu kez davacı tarafından ... İdare Mahkemesi"ne başvuruda bulunularak iskân ruhsatı verilmesi
talebinin zımnen reddedilmesine ilişkin işlemin iptâline dair başvurunun işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmıştır. İkinci bilirkişi kurulunun raporunda da vurgulandığı üzere, ilk sözleşmenin yapılması tarihi olan 25.02.1998 tarihinden önceki bir tarihte davacı ... İdare Mahkemesi"ne işlemin iptâli için başvuruda bulunmuş olup, yüklenicinin inşaatı 18. madde uygulamasına göre yapmış olmasında bir kusuru bulunmadığı gibi, sözleşme şartlarına uygun olarak inşaatı tamamlayıp teslim ettiği, kusurunun bulunmadığını bildirmişlerdir. Davalı yüklenicinin imar planıyla ilgili araştırma yükümlülüğü işin uzmanı olması ve basiretli bir tacir gibi davranması ve bu konuda belediye kayıtlarını inceleyerek sözleşmeyi imzalaması gerekir ise de, davacı iş sahibi de, ... İdare Mahkemesi"ne başvuruda bulunduğu halde bu konudan yükleniciyi haberdar ettiğini kanıtlayamamış ve her iki sözleşmeyi ve ek protokolü imzalamıştır. Bu durumda ortak kusurdan söz etmek hakkaniyete uygun olup davacı arsa sahibinin kararlaştırılan cezayı istemesi iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Birinci bilirkişi raporunda da, yapılan ölçümde ikinci projeye uygun imalât yapıldığı, idare mahkemesine dava açılmamış ve imar uygulaması iptâl edilmemiş olsaydı imar uygulamasındaki ifraz söz konusu olacağından yapılan binalara yapı kullanma belgesinin verilebileceği görüşü bildirilmiştir. Bu haliyle yüklenicinin tamamen kusurlu olduğundan bahsedilemez. İş sahibi de açıklanan gerekçeyle kusurludur. Bu nedenlerle istemin reddi yerine kabulü yönündeki bozma ilâmının maddi hataya dayandığının kabulü gerekir.
Diğer yandan, maddi hataya bozmaya uyulup karar vermekle lehine bozulan taraf yararına kazanılmış hak ilkesi istisnasının oluşup oluşmayacağı konusuna da değinilmekte yarar bulunmaktadır.
Usuli kazanılmış hak açık bir kanun hükmüyle düzenlenmiş olmasa da önemli ve temel bir hukuk ilkesidir. 09.05.1960 tarih, 21-9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçesinde; usuli kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usuli kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir. Usulü kazanılmış hak kuralının uygulanacağı konular muhtelif olup, önemli bir bölümü de yasa yolu başvurusu sonucu verilen karar karşı mahkemenin önceki kararında direnme hakkı bulunmasına rağmen direnmeyerek bu karara uymasıdır. Bu halde artık bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak ilkesi oluşur. Ancak usuli kazanılmış hak ilkesinin de istisnaları bulunmaktadır. Geriye etkili kanun değişikliği, görev kuralına aykırılık, sonradan ortaya çıkan içtihadı birleştirme kararı, hak düşürücü süre, kamu düzeni gibi hususlar kazanılmış hak kuralının istisnalarındandır. Diğer bir istisna da açık maddi hataya düşülmesi halinde de usuli kazanılmış haktan sözedilemez. Bu durumda da mahkemece bozmaya uyularak hüküm verilse dahi kararın hukuka uygun olduğu kabul edilemez.
Maddi hatalı dayalı bozma ilâmına uyulması halinde usuli kazanılmış hak ilkesinin istisnası gerçekleşmiştir.
Tüm bu nedenlerle mahkemece davanın reddi gerekirken kabulü hatalı olmuş, mahkeme kararının bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 1.630,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay"daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 4,50 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 20.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.