8. Hukuk Dairesi 2018/7259 E. , 2019/4491 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı, davalılar ile birlikte paydaşı olduğu 641 ada 117 parsel sayılı taşınmazın kendi kullandığı bölümüne taşacak şekilde davalılar tarafından yapı inşa edildiğini ileri sürerek elatmalarının önlenmesine, yapının yıkılmasına ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, taraflar arasında fiili kullanım şeklinin oluştuğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, fiili kullanım biçimi oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince "...Çekişme konusu 641 ada 117 parsel sayılı taşınmazın portakal bahçesi niteliği ile taraflar adına kayıtlı olduğu ve davalı tarafından fen bilirkişi rapor ve krokisinde gösterildiği şekilde taşınmazın büyük bir kısmına bina inşaa edildiği sabittir. Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu"nun 692/1 maddesinde düzenlendiği üzere "Paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması, oy birliğiyle aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır.” Somut olaya gelince, çekişmeli taşınmaz portakal bahçesi niteliğinde olup üzerine yapı yapılmakla niteliğinin değiştirildiği ve davacının muvafakatının alınmadığı açıktır. Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. ..." gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda taşınmazın niteliğinin değiştirildiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davalının elatmasının önlenmesine, yıkıma ve ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne dair verilen karar, davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi , yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Bilindiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK"un 25.02.2004 tarihli ve 2004/1-120-96 sayılı Kararı) 25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay"ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Hemen belirtilmelidir ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve HMK"nin 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.
Eğer, özellikle arsa ve binalarda kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.
İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.
Somut olaya gelince; 29.05.2012 tarihli bilirkişi raporu uyarınca 31.813 TL ecrimisil hesaplanmış, davalılar vekilince 11.06.2012 tarihli dilekçe ile emsal kira sözleşmeleri sunulmuş, 30.05.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre ise aynı dönem için 19.335 TL ecrimisil belirlenmiş, Mahkemece 31.304 TL ecrimisilin davalılardan tahsiline karar verilmiş olmasına rağmen sunulan emsal kira sözleşmeleri irdelenmediği gibi raporlar arasındaki çelişki de giderilmemiştir.
Hal böyle olunca, Mahkemece, denetime elverişli uzman bilirkişi/bilirkişilerden rapor alınarak emsal kira sözleşmelerinin değerlendirilmesi, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporu ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenle davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden Kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 30/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.