
Esas No: 2021/21
Karar No: 2021/37
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/21 Esas 2021/37 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Yargıtay 6. Ceza Dairesi, kasten yaralama suçuyla ilgili açılan davada verilen cezaya itiraz ederek sanığın yağma suçu işlemiş olabileceği yönünde görevsizlik kararı verilmediği gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Ancak Yerel Mahkeme, bozma kararına rağmen sanığın son söz hakkının verilmemesi sonucu yargılamayı sonlandırarak cezayı onaylamıştır. Bu durum savunma hakkının kısıtlanması anlamına geldiğinden karar bozulmuştur. Kararda, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 216. maddesi uyarınca hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. İlgili kanun maddesi güncel kanunda da yer almaktadır. Kararda ayrıca TCK'nın 86/1, 86/3-e, 62, 53, 58 ve 54. maddelerine atıfta bulunulmuştur.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 183-283
Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, İskenderun (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince 08.04.2009 tarih ve 565-253 sayı ile sanığın eyleminin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği İskenderun Ağır Ceza Mahkemesince 28.09.2010 tarih ve 276-362 sayı ile; kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 86/3-e, 62, 53, 58 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve müsadereye ilişkin verilen hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16.05.2018 tarih ve 8586-3812 sayı ile;
“...Mağdur ...’ın mahalle kahvehanesinde çay içtiği sırada sanığın yanına gelip 2 TL istediği, mağdurun olumsuz yanıt verip kahvehaneden ayrılması üzerine onu takip eden sanığın bıçakla bir süre kovaladıktan sonra Havuzlu Çarşıda mağduru yakalayıp kolundan ve bacağından yaraladığı olayda; sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 02.10.2018 tarih ve 183-283 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.01.2019 tarihli ve 97142 sayılı "kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi" istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16.12.2020 tarih ve 1268-5008 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağmaya teşebbüs suçunu mu yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece, Özel Dairenin bozma kararından sonra sanığın hazır bulunduğu 02.10.2018 tarihli oturumda bozma ilamına karşı sanık ve müdafisi ile mağdurun diyeceklerinin sorulmasının ardından hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; “Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur.” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir.” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "Kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında 02.10.2018 tarihli oturumda, bozma ilamına karşı sanık ve müdafisi ile mağdurun görüşünün alınmasının ardından hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İskenderun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.10.2018 tarihli ve 183-283 sayılı direnme kararına konu hükmünün, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.