![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2014/21342
Karar No: 2015/9653
Karar Tarihi: 14.05.2015
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/21342 Esas 2015/9653 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava ıslah edilmiş hali ile .... sigortasına giriş tarihinin Türkiye"de sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi ve 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında yaşlılık aylığına hak kazandıldığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine dair karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle karar tarihinde yürürlükte olan HMK’nın 90. maddesinde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK"nın 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla, geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin
süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır.
Somut olayda, mahkemece, davacı vekiline müvekkilinin yurtdışında ikamet edip çalıştığına dair evrak ve belgelerin tercümeli asıllarını sunması ve davacının borçlanma için başvurup borçlanmayı yaptığına ve emeklilik hakkı elde edip etmeyeceği hususunda başvuru yaptığına dair belgeleri ibraz etmesi için kesin süre verilmiş ve davacı vekilinin verilen kesin süreye rağmen istenilen husuları yerine getirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemece, kesin süre verilmesini gerektiren bir hal bulunmamasına ve davacı tarafça yatırılan gider avansından giderleri karşılanarak yöntemine uygun araştırma ile söz konusu belgelerin mahkemece temini mümkün olduğu gözetilip, davanın esasına girilip, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yukarıda yapılan açıklamalara aykırı olarak davacı tarafa kesin süre verilerek, kesin süreye riayet edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabil edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davacıya iadesine,14.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.