3. Hukuk Dairesi 2020/508 E. , 2020/2225 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, inşaat şantiyesine ilişkin elektrik aboneliği bulunduğunu, tahakkuk eden tüm elektrik faturalarını süresi içinde yatırdığını, davalı kurum yetkilileri tarafından uzaktan okuma yapılarak toplamda 100.150,63 TL borç çıkartıldığını, ancak itiraz üzerine davalı kurum tarafından faturalar üzerinde düzeltmeye gidildiğini ve toplam fatura tutarının 76.074,51 TL"ye düşürüldüğünü, ancak bu miktarın dahi kabul edilebilir olmadığını belirterek şimdilik 20.000 TL düzenlenen faturalar nedeniyle davalı kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, bozma sonrası devam eden yargılama sırasında talebini ıslah ederek toplam 32.114,49 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, uyuşmazlık konusu faturanın tahakkukunda yanlışlık bulunmadığını bildirerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine, Dairemizin 02/10/2018 tarihli ve 2016/22303 Esas 2018/9365 Karar sayılı ilamı ile; "...Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır. Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce; talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığına bakılmalı, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir.
Dava konusu olayda, mahkemece; karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ancak 10.04.2015 tarihli 6444 sayılı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılan "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." şeklindeki HMK 109/2 maddesi uyarınca kısmi dava açılamayacağı gerekçesine dayanılmış ise de, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta alacağın tamamı ihtilaflı olup, davacının bedelin fazla hesaplandığını iddia ederek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL üzerinden davasını ikame ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla talep konusunun miktarı belirli olmayıp taraflar arasında tartışmalıdır.
Hal böyle olunca mahkemece, işin esasına girilip, dosyanın konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilerek hasıl olacak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; bilirkişi deliline başvurulmuş ve dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporu doğrultusunda davacı davasını ıslah etmiş, 20.000 TL olan talebini arttırarak 32.114,49 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilerek davacının davalıya 07/11/2014 - 05/05/2014 OSOS uzaktan okuma dönemleri için 32.114,49TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş; Hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. "HMK"nın 176. maddesine göre taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir" olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun"un müteakip 177. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilme ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim, 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; "ıslah"ın; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmış, 06.05.2016 gün ve 2005/1 Esas 2006/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de; "bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 gün ve 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Somut olayda, bozma ilamından sonra davacı tarafça ıslah yapılmıştır.
O halde, mahkemece; asıl davaya yönelik davacının bozma sonrası davayı ıslah ettiği görülmekle, bozma sonrası ıslah yapılamayacağı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nın 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/03/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.