11. Hukuk Dairesi 2017/998 E. , 2019/332 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 24/11/2015 tarih ve 2014/323-2015/889 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 15.01.2019 günü hazır bulunan davacı asil ... davalı Banka vekili Av. ... ile ihbar olunanlardan ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin... Şubesi"ne para göndererek adına aylık devreler halinde vadeli tasarruf mevduat hesabı açılmasını sağladığını, daha sonra hesap ekstrelerinde yaptığı inceleme sonucu, bilgisi ve talimatı dışında işlemlerle farklı tarihlerde ve farklı miktarlarda paraların vadeli tasarruf mevduat hesabından vadesiz hesabına aktarıldığı ve vadesiz hesabı üzerinden yine bilgisi dışında işlemlerle nakit çekim, eft-havale, kredi kartı ödemesi yapıldığının tespit edildiğini, davalıdan bilgisi dışında yapılan ve tarafına gönderilen fişlerinin yetersiz olması nedeniyle işlemlerin net olarak tespit edilmesini istediklerini, ancak yanıt alamadıklarını ileri sürerek, vadeli tasarruf mevduat hesabından vadesiz hesabına aktarılarak çekilen paralarının en yüksek mevduat faizi üzerinden nemalandırılmasına, her devre sonunda net faiz getirisinin anaparaya ilave edilmesi ile 182.047 TL"nin dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı def"inde bulunmuş, davacının müvekkil bankaya başvurarak tüm nakit çekim işlemlerinin şüpheli olduğunu, fişlerin incelenmesini talep ettiğini, kendisine nakit çekim dekontlarının gönderildiğini, davacı ile akrabası banka çalışanları arasındaki bankacılık müşteri ilişkisinin aşılması sonucunda ve müvekkil banka dışında davacının bilgisi dahilinde işlemler yapıldığını, davacının rıza gösterdiği işlemler için talepte bulunduğunu, ... ... Şubesi"nde yapılan araştırmada davacının hesabındaki işlemlerin, davacının yeğeni ... ve ... tarafından yürütüldüğünün tespit edildiğini, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, herhangi bir sorumluluğunun olmadığını, davacının kötüniyetli ve dürüstlük kurallarına aykırı davrandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu, toplanılan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu olayda, biri de davacının akrabası olan, davalı banka çalışanlarının davacıya ait tasarruf hesabından çok sayıda işlem yaptıkları ancak bu işlemlerle ilgili olarak açıklık sağlama, hesabın yükümlüsü ve lehdarının belirlenmesinde gereken özeni göstermedikleri, bu çerçevede, hesap sahibinin imzası ve talimatı olmaksızın çok sayıda işlem yapmak suretiyle, yapılan tüm bu işlemleri şüpheli hale getirdikleri, bankacılık uygulama ve teamülleri dışına çıktıkları, öte yandan ticaretle iştigal ettiği dava dosyasına sunulan bilgi ve belgelerden anlaşılan davacının da basiretli bir tacir gibi davranmadığı ve tasarruf hesabıyla ilgili işlem ve eylemleri zamanında ve eksiksiz olarak İnceleyip araştırmadığı yine, davacının dava konusu işlemlerden tamamen olmasa bile kısmen haberdar olduğu, bu nednele tarafların %50 "şer müterafik sorumlu oldukları gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, taraflar mütefarik ve eşit kusurlu kabul edilerek davalı yanın %50 kusuruna isabet eden 19.771,61 TL"nin asıl alacağın 4.404,84 TL"sine dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle davalıdan tahsiline karar verilmştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
6100 sayılı Yasa’nın 184. maddesine göre, hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayininin zorunlu olup olmadığı hususudur.
Sözlü yargılama 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun"unun 186. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, "Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir." hükmünü amirdir.
Bu maddede, taraflara davetiye çıkarılacağı belirtilmiş ise de, HMK"nın 184. maddesine uygun olarak, tarafların tamamının hazır olduğu yargılama sırasında, hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verip, tarafların bütün tahkikat hakkındaki açıklamalarını dinleyip, tahkikatı gerektiren bir hususun kalmadığını belirledikten sonra, yüzlerine karşı tahkikatın bittiğini tefhim etmişse, sözlü yargılama hakkında da görüşlerini sorması gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, taraflardan bir kısmının hazır olmaması veya hazır olan taraflardan biri ya da tamamının, mahkemeden sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmesini istemeleri halinde, sözlü yargılama için HMK"nın 186. maddesine uygun olarak duruşma günü belirlenmesi ve bu durumun duruşmada olmayan taraflara meşruhatlı davetiye ile tebliğ edilmesi gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, tarafların tamamının hazır ve sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini istemediklerini beyan etmeleri halinde, bu husus duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, sözlü yargılamaya geçilir, taraflara HMK"nın 186/2. maddesine göre son sözleri sorulur, son sözleri dinlendikten sonra, mahkeme hükmünü verir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, hükmün tefhim edildiği 24/11/2015 tarihli celsede, tahkikatın bittiği ve sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden, taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiştir.
Yukarıdaki açıklanan yasal düzenlemelere uyulmadan hüküm kurulması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalı Banka tarafına verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 15/01/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
6100 sayılı HMK"nın Geçici 3/2. maddesi delaletiyle temyiz incelemesinde uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK"nın 5236 sayılı Yasa ile değişiklikten önceki 428/2. maddesi "Usulü muhakemeye muhalefetten dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi mahkemeye ait vezaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve işbu kusur ve hatanın lahik olan hükmü tağyir edecek derecede bulunmasına veya müddei, yahut müddeaaleyh tarafından usulü muhakemenin tağyir ve ihlal olunduğunu ispat edecek derecede itiraz olunup da mahkemede tetkik edilmemiş olmasına mütevakkıftır." hükmünü içermektedir. Yerel mahkemece tahkikatın sona erdiği, sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden ve taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiş olması, 6100 sayılı HMK"nın 184 ve 186. maddesindeki usul hükmünün ihlali niteliğinde ise de, yukarda anılan kanun hükmü doğrultusunda, tek başına bozma sebebi olarak kabul edilemez.
Bu nedenlerle, taraf vekillerinin diğer temyiz nedenleri üzerinde durularak esas yönünden bir karar verilmesi, esas yönünden yapılacak inceleme sonucunda bozma nedenleri ortaya çıktığı takdirde, usuli cihete ilişkin bu yönde de bozma nedeni oluşturulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan Daire çoğunluğunun münhasıran usul bozmasına katılamıyoruz.