Esas No: 2019/13696
Karar No: 2021/2274
Karar Tarihi: 22.02.2021
Danıştay 6. Daire 2019/13696 Esas 2021/2274 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2019/13696
Karar No : 2021/2274
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Valiliği
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Kocaeli İli, Gölcük İlçesi, … ada, … blok, … numaralı iş yeri vasıflı bağımsız bölüm üzerindeki davacıya ait hak sahipliğinin düşürülmesine ilişkin … tarihli ve … sayılı Kocaeli Valiliği İl İdare Kurulu kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararının Danıştay Ondördüncü Dairesinin 29/12/2015 tarih ve E:2015/6899, K:2015/10887 sayılı kararıyla bozulması üzerine, bozma kararına uyularak, davanın reddi yolunda … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararda; dava dosyasında yer alan belgelerin incelenmesinden, davacının … Bankası ile imzalaması gereken borçlanma senedini imzaladığı, adına tahakkuk eden 8 taksitli borcun 2 taksidini 20.04.2007 ve 19.03.2008 tarihlerinde ödediği, geri kalan 2006, 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait 6 taksidin ise ödenmediği, her ne kadar taksitlerle ilgili olarak bir ihtar yapılmadığı ileri sürülmüş ise de, davacının 7269 sayılı Kanun uyarınca kendisinin bu işe tevessül etmek suretiyle banka ile borçlanma senedini imzalayarak 2 taksidini ödediği, kalan taksitleri de aynı şekilde ödemesi gerektiği, buna ilişkin olarak bir ihtar yapılacağına dair bir hükmün yasada bulunmadığı, iş yerinin tesliminden yaklaşık 10 yıl geçtikten sonra böyle bir iddiada bulunamayacağı, anılan yasanın geçici 23. maddesinde, bireysel borçlanma yapıp üst üste üç taksit ödemeyenlerin hak sahipliğinin düşeceği açıkça belirtildiğinden, hak sahipliğinin sonlandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Taksit ödemelerinin aksatılması durumunda iş yeri hak sahipliğinin iptal olacağının önceden bildirilmediği, sonradan yapılan kanun değişikliğinin hak sahipliğinin iptaline neden olmaması gerektiği, kazanılmış hakkının mevcut olduğu hususları ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Dava konusu işlemin hukuk ve usule uygun tesis edildiği, davacının kazanılmış hakkının bulunmadığı hususları belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY : 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda davacıya ait olan iş yerinin de aralarında bulunduğu taşınmazların hasar görmesi sonucunda, hak sahibi kabul edilen kişilere verilmek üzere yaptırılan işyerlerinden Kocaeli İli, Gölcük İlçesi, … ada, … blok, … numaralı iş yerinin, 03.07.2003 tarihli tutanak ile borçlanma senedini imzalayan davacıya teslim edildiği, … tarih ve …sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Oluru ile; 17 Ağustos 1999 tarihinde depremin meydana geldiği yerlerde yaptırılan iş yerlerinden 2003-2004 yıllarında teslim edilenlerin teslim tarihi olarak 2004 yılının esas alınacağı, iş yerlerine ilişkin ilk taksit ödemelerinin 2006 yılından itibaren başlatılacağı ve 8 yılda eşit taksitler halinde tahsil edileceğinin belirtildiği, buna göre davacının 2003 yılında teslim aldığı iş yerine ait borcun ilk taksit geri ödeme başlangıç tarihinin 2006 yılı olduğu, davacının hak sahipliğinin düşürüldüğü 21.12.2012 tarihi itibariyle, davacının 8 eşit taksit halinde geri ödemesi gereken borcuna mahsuben 20.04.2007 ve 19.03.2008 tarihlerinde 2 taksit karşılığı ödeme yapıldığı, geri kalan 2006, 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait 6 taksidin ise ödenmediği, bunun üzerine davalı idarece, 7269 sayılı Kanunun geçici 23. maddesi uyarınca davacının iş yerine ait borcunun üst üste üç ve daha fazla taksidini (toplamda 6 taksit) ödenmediğinden bahisle iş yeri hak sahipliğinin düşürülmesi yönünde karar verilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 40.maddesinde; "Bu Kanuna göre arsa olarak dağıtılan veya üzerinde bina inşa edilen taşınmaz mallar, hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza ettirilmek sureti ile verilir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca o yerde borçlandırmanın ilanı tarihinden itibaren Bakanlıkça kabul edilebilir mazereti dışında 2 ay içerisinde borçlanmalarını yapmayanlarla, borçlanmasını yapmış olmasına rağmen binayı Bakanlıkça mahallinde yaptırılacak duyurudan itibaren 45 gün içinde teslim almayanların hak sahipliği kendiliğinden sona erer. Bu taşınmaz mallar üzerine, Türkiye Emlak Kredi Bankasının isteği ile, bu banka lehine, tapu dairelerince borçlandırma senetlerine dayanılarak, kanuni ipotek tesis olunur. Konut ve konut inşaası ve sair yardımlar için yapılacak borçlandırmalar faizsizdir. Dükkan ve fırın gibi yerler için yapılacak borçlandırmalar ise yıllık %4 (Yüzde dört) faize tabidir. ... Borçlandırma bedelleri, konut, konut inşası, arsa ve sair yardımlarda en az 20 ve en çok 30; dükkan ve fırın gibi yerler için yapılan yardımlarda ise, en az 5 ve en çok 15 yılda ve eşit taksitler halinde tahsil edilerek fon hesabına yatırılır. İlk taksit, ihaleli ve emanet işlerinde inşaatların bitirilip hak sahiplerine teslimi tarihinden itibaren iki yıl sonra, Evini Yapana Yardım Yönteminde ve orta hasarlı konut ve işyerlerinin onarımında ise son kredi diliminin hak sahibine ödendiği tarihten itibaren iki yıl sonra başlar. Vadesinde ödenmeyen taksitlere dair borç, gecikilen her gün için yıllık % 5 gecikme faizi ile tahsil olunur. ... Üst üste üç yıl taksidini ödemeyenlerin borçları muacceliyet kesbedeceği gibi, borcun tamamı ödenmeden taşınmaz malların başkalarına satılması halinde de borcun tamamı muacceliyet kesbeder. Bu hükmün uygulanmasında maliyet bedelinden yapılan indirimler tekrar borca eklenmek suretiyle hesaba katılır. Özel afet kanunlarına göre yapılan binalar hakkında da bu fıkra hükmü uygulanır. Muacceliyet kesbeden hesaplar bankaca kendi usul ve mevzuatına göre takip edilir. Satışa çıkarılan taşınmaz mallara istekli çıkmadığı takdirde, banka en son yapılan satışta, takdir edilen kıymetin %50'sine (Yüzde ellisine) kadar ihaleye iştirak ederek fon hesabına satın alabilir. Bu şekilde satın alınan mallar, 31 inci maddeye göre işlem yapılmak üzere, İmar ve İskan Bakanlığına devredilir. Rehin açıkları ile rehinsiz alacaklardan tahsili mümkün olmayan alacaklar aciz vesikasına bağlandıktan sonra fon hesabından mahsup edilir. ..." hükmüne yer verilmiştir.
12/07/2012 tarih ve 28351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6353 sayılı Kanunun 2. maddesi ile 7269 sayılı Kanuna eklenen geçici 23.maddesinde ise; "17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen depremler sonucunda işyerlerinin ağır hasar görmesi nedeniyle bireysel borçlanmada bulunmuş veya bulunmamış hak sahiplerinden üst üste üç taksidini ödememiş olanların veya taksitlerini ödemekle birlikte kendi istekleriyle hak sahipliğinden vazgeçtiklerini bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde yazılı olarak beyan edenlerin hak sahipliği, il idare kurulu kararıyla düşürülür ve bu iş yerleri tapu sicilinde Hazine adına tescil edilir.Hak sahipliği düşürülenlerden tazminat alınmaz. Hak sahipliğinin düşürüldüğü tarihe kadar hak sahipleri tarafından ödenen tutar, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından kanuni faizi ile birlikte hak sahibine geri ödenir." hükmü yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlık konusu olayda; davacının, Ağustos tarihinde meydana gelen deprem sonrasında ağır hasarlı olarak tespit edilen işyeri nedeniyle hak sahibi olarak kabul edildiği, 7269 sayılı Kanunun 40.maddesi uyarınca alınması zorunlu talep ve taahhütnamenin davacıdan alındığı, davaya konu işyerinin 03.07.2003 tarihinde kendisine teslim edildiği, davacının 8 eşit taksitte ödenmek üzere … Bankası ile ferdi borçlanma senedi imzaladığı, bu doğrultuda 20.04.2007 ve 19.03.2008 tarihlerinde 2 taksit karşılığı ödeme yapıldığı, geri kalan 2006, 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait 6 taksidin ise ödenmediği, bunun üzerine davalı idarece, 7269 sayılı Kanunun geçici 23. maddesi uyarınca davacının iş yerine ait borcunun üst üste üç ve daha fazla (toplamda 6 taksit) taksit ödenmediğinden bahisle iş yeri hak sahipliğinin düşürüldüğü görülmüştür.
Yukarıda yer verilen mevzuatta, 7269 sayılı Kanun kapsamında borçlandırma senedi imzalanarak hak sahiplerine verilen taşınmaz bedellerinin üst üste üç taksidinin ödenmemesi halinde anılan Kanunun 40. maddesi uyarınca borcun muacceliyet kesbedeceği ve taşınmazın bankanın kendi usul ve mevzuatı gereğince takip edileceği, gerekirse satışa çıkarılabileceği düzenlenmiş olup, aynı Kanunun Geçici 23. maddesinde ise aynı durum karşısında (üst üste üç taksitin ödenmemesi halinde) hak sahipliğinin il idare kurulu kararıyla düşürülebileceği öngörülmüştür. 7269 sayılı Kanunun 40. ve Geçici 23. maddelerinde taşınmaz bedellerine ilişkin üst üste üç taksidinin ödenmemesi halinde farklı usul ve yaptırımlar öngörüldüğü anlaşıldığından, dava konusu olayda uygulanacak mevzuat hükmünün açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Buna göre, 12.07.2012 günlü, 28351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6353 sayılı Kanunun 2. maddesi ile 7269 sayılı Kanuna eklenen Geçici 23. maddesinde düzenlenen; hak sahiplerinin borçlandırılarak kendilerine teslim edilen taşınmazların tapuda devirlerinin de yapılarak mülkiyetin hak sahiplerine intikal etmesinin ardından üst üste üç taksitin ödenmemesi nedeniyle hak sahipliğinin iptali hususunun Anayasamız ve Uluslararası Sözleşmelerdeki mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasamızın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmü temel hak ve hürriyetler kapsamında sayılmış, 90. maddesinin son fıkrasında ise; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
Keza, Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesinde de: "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir." hükmü yer almıştır.
Hukuk devleti en kısa tanımıyla; vatandaşlarının hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır. Hukuki güvenlik ilkesi ise; bir toplumda bireylerin bağlı oldukları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, davranış ve tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene sokabilmeleri, başka bir ifadeyle ilgililerin hukuki durumun süreceğine olan inancı dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.
Hukuk normunun kazanılmış hak ve/veya tamamlanmış işlemlere geriye dönük olarak uygulanması, bireylerin hukuki güvenliklerini hiçe sayacağından hukuka aykırı olacaktır. Zira hukuki güvenliğin amacı ve hedefi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasıdır.
Anayasa Mahkemesinin 04.06.2003 tarihli ve E:2001/392, K:2003/60 kararında; “Hukuk Devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği, kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. Bu nedenle "Kanunların geriye yürümezliği ilkesi" uyarınca yasalar yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki hukuki durumlara uygulanabileceklerinden, sonradan çıkan bir yasa yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanmaz.” ifadelerine yer vermiştir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 03.07.1989 tarih ve E:1988/5, K:1989/3 sayılı kararında; kanunların geriye yürümezliği ilkesinin, bir hukuki işlem veya eylemin, bir hukuki ilişkinin vuku bulduğu ya da meydana geldiği dönemdeki kanunun hükümlerine tabi kalmaya devam edeceğini, sonradan çıkan kanunun kural olarak yürürlüğünden önceki olaylara ve ilişkilere uygulanmayacağı hususları belirtilmiştir. Bu kapsamda, yeni yürürlüğe giren kanunlar için kabul edilen geriye yürümezlik esası, idare hukuku alanında da “idari işlemlerin geriye yürümezliği” ilkesi olarak kabul görmektedir. Böylece, kazanılmış hakları, mevcut durumu korumak ve hukuki ilişkilerde istikrarı sağlamak gerekliliğinden doğan bir sosyal hayat kuralı olarak “idari işlemlerin geriye yürümezliği” ilkesi, idare hukuku alanında benimsenmiştir.
Kazanılmış hak kavramı öğretide, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehte sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen hukuk düzenince korunması gereken hak olarak tanımlanmakta olup, Anayasa Mahkemesi de kazanılmış hakkı, kişinin bulunduğu statüden dolayı ortaya çıkan, tahakkuk etmiş, kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş hak olarak tanımlamıştır.
Dava konusu olayda, 7269 sayılı Kanun kapsamında borçlandırma senedi imzalanarak hak sahiplerine verilen taşınmaza ait geri ödenecek bedellerin üst üste üç taksidinin ödenmemesi halinde, 7269 sayılı Kanunun 40. maddesi uyarınca borcun tahsili yoluna gidileceği hususu ilgili düzenlemenin yürürlüğü döneminde taraflar arasında yapılan sözleşme ile hüküm altına alınarak, bu hukuki statü bütün sonuçları ile elde edilerek ilgililer lehine hukuki bir durum doğmuştur. Bilahare taraflar arasında sözleşme imzalandıktan sonra adı geçen Kanuna, 12.07.2012 günlü, 28351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6353 sayılı Kanunun 2. maddesi ile eklenen Geçici 23.maddesinde ise aynı durum karşısında (üst üste üç taksitin ödenmemesi halinde) hak sahipliğinin il idare kurulu kararıyla düşürülebileceği düzenlendiğinden dava konusu işlem tesis edilmiştir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen Anayasamızın ilgili maddeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 numaralı Ek Protokolü uyarınca uluslararası hukukun genel ilkeleri kapsamında yer alan hukuki güvenlik, kanunların geriye yürümezliği ve kazanılmış hak ilkeleri ile 03.07.1989 tarihli ve E:1988/5, K:1989/3 sayılı Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı göz önüne alındığında, dava konusu olayda hak sahipliğine ilişkin taşınmaz bedellerinin üst üste üç taksidinin ödenmemesi halinde 7269 sayılı Kanunun 40.maddesinde öngörülen usul ve yaptırımların uygulanmasının gerektiği, hak sahipliği iptali müessesesinin ise ilk defa 12.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren ve 7269 sayılı Kanuna eklenen Geçici 23.madde hükmü ile getirildiği, dolayısıyla sonradan yürürlüğe giren düzenleme dikkate alınarak hak sahipliğinin iptali yönünde işlem tesis edilmesinin, hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil edeceği ve kazanılmış hakları zedeleyeceği açık olduğundan, üst üste üç taksidin vadesinde ödemediğinden bahisle anılan kanun maddesi geriye yürütülmek suretiyle davacının hak sahipliğinin iptal edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, davanın reddine ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 22/02/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.