3. Hukuk Dairesi 2020/742 E. , 2020/2172 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen kurum işleminin iptali davasında, davanın kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 346. maddesi gereğince süre yönünden reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra,dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; ... İlinde bulunan ... Eczanesi"nin sahibi olduğunu, davalı kurumun 03/07/2015 tarihli yazısı ile, fatura edilen reçetelerle ilgili olarak yapılan incelemeler kapsamında, hak sahiplerinin bilgilerine başvurulduğunu, bilgisine başvurulan hak sahiplerinden bir kısmının, reçetelerin kendilerinin bilgileri dışında düzenlendiğini, reçetede yazılmış olan ilaçların bir kısmının kendilerine teslim edilmediğini beyan etmeleri üzerine; cezai şart hükümleri uyarınca, 111 adet reçeteyle ilgili olarak 126.222,90 TL tutarında cezai şartın uygulanmasına karar verildiğini; ayrıca, 12.582,92 TL tutarındaki reçete bedelinin de tahsili yoluna gidileceğinin belirtildiğini; cezaya konu reçetelerin tamamının e-reçetelerden oluştuğunu, e-reçetenin niteliği dikkate alındığında, kendisinin e-reçete düzenleme veya üzerinde herhangi bir değişiklik yapma yetkisinin bulunmadığını, reçetelerde adı geçen hak sahiplerinin tamamının mahkeme huzurunda dinlenmesi gerektiğini; iddiaların tamamının asılsız olduğunu, cezai işlemin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek; cezai işlemin iptaline, yargılama aşamasında cezai şart bedelinin davalı kurum tarafından tahsil edilmesi halinde ise, ödenen paranın faizi ile birlikte davalıdan istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; mahkemenin yetkisiz, yetkili mahkemenin ... mahkemeleri olduğunu; davacı eczacıya uygulanan cezai işlemin hukuka uygun olduğunu, davacının yasa ve sözleşmeye aykırı davrandığını, sözleşmeyi ihlal ettiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; davanın kabulüne, davacı hakkında uygulanan cezai işlemin iptaline, davacının hakedişlerinden yapılan toplam 141.040,16 TL kesintinin 26/08/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili tarafından, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; İlk derece mahkemesi kararının davalıya 09/02/2017 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf başvurusunun iki haftalık yasal süre geçtikten sonra 24/02/2017 tarihinde yapıldığı gerekçesiyle, istinaf dilekçesinin HMK"nın 346. maddesi gereğince süre yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
1-) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 345. maddesine göre; "İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar."
Somut olayda; İlk derece mahkemesinin kısa ve gerekçeli kararında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin 15 gün olarak belirtildiği, gerekçeli kararın davalı vekiline 09/02/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekilinin mahkemece belirtilen 15 günlük sürenin son gününde, ancak yasayla düzenlenen iki haftalık süre geçtikten sonra, 24/02/2017 tarihinde kararı istinaf ettiği anlaşılmaktadır.
Anayasanın, " Temel hak ve hürriyetlerin korunması " başlığı altında düzenlenen 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Yine 6100 sayılı HMK"nın 297. maddesinin "ç." bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur.
Kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bunları salt göstermesi yetmez; aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri zorunludur. Yargı kararlarına başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.
Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; yine, taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi de birçok kararında; başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğu kabul edilerek, dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesinin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanan) kararı)
Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, istinaf başvurusunun süresinde olduğu kabul edilip, yerel mahkeme kararının esastan incelenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile, davalının mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde, istinaf dilekçesinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-) Bozma nedenine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 10.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.