14. Hukuk Dairesi 2013/2509 E. , 2013/6671 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 06.01.2011 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 08.10.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, suya vaki elatmanın önlenmesi isemine ilişkindir.
Davacılar, Kirencik mevkinden çıkan suya yakın mesafede davalı köy tarafından kazı ve sondaj çalışması yapılması nedeniyle kadimden beri kullandıkları suyun azaldığını ileri sürerek davalı köyün suya elatmasının önlenmesini istemişlerdir.
Davalı köy, yer altı suyu arama belgesi alarak kazı çalışması yaptıklarını, çalışmaların, davacıların kullandığı suyu etkilemediğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 756. maddesinde kaynakların arazinin bütünleyici parçası olduğu, bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir.
Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir.
Uygulamada kaynak; “yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. Yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs.
isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK.md.756/2).
Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı suyundan istifade şartları 20. maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yeraltı Suları Kanunu 1-6. madde).
Somut olayda, dosya içerisinde bulunan 05.09.2012 tarihli jeoloji yüksek mühendisi bilirkişi raporunda, Kirencik mevkiindeki çeşmeye gelen su ve davacılar tarafından açılan sondaj kuyularının aynı havzadan beslendikleri ve aynı jeolojik birimlerden geldiği, Kirencik mevkiindeki suyun davalılara ait sondajdan etkilenip etkilenmediği ile ilgili davalı sondaj kuyusunda yapılacak debi ölçümlerinden sonra kesin kanaate varılabileceği; yapılan sondajdan davacı köy çeşmesinin etkilenip etkilenmeyeceğine ancak davalı köy kuyusuna 90-100 metre uzağına kurulacak ve saniyede 0,5 lt debili bir pompanın 72 saat süreyle çalıştırılmasıyla karar verilebileceği; davacı köyün şu andaki ihtiyacının 18,74 ton/gün olduğu; davalı köyün ihtiyacının 4,77 ton/gün olduğu, bu suyun davalı köye yetmediği, köyde yaşayanların depolarına tankerlerle su takviyesi yaptıkları vurgulanmıştır.
Mahkemece, davalı köy tarafından açılan kuyunun davacıların kullandığı kaynağı etkileyip etkilemediği bilirkişi raporu ile tam olarak tespit edilmemiştir. Bu durumda sağlıklı bir çözüm için, suların en az olduğu dönemde uzman bilirkişi kurulu (jeolog, ziraat ve fen) marifetiyle yeniden keşif yapılarak, davacıların kullandığı su kaynağının renklendirici kimyasallarla boyanması ve davalı köye ait kaynaklardan su çekilmesi suretiyle mevcut sulara zarar vermeyecek şekilde kaynakların birbirlerini etkileyip etkilemediği kesin alarak belirlenmeli, davalı köye ait su kaynağının, davacıların kullandığı kaynağı etkilediğinin tespiti halinde içme suyunun önceliği, taraf ihtiyaçları ve öncelikli kullanım hakkı gözetilerek su rejimi kurulmalı, aksi halde ise şimdiki gibi davanın reddine bir karar verilmelidir.
Değinilen yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 03.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.