14. Hukuk Dairesi 2013/1455 E. , 2013/6668 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.12.2009 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26.11.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, davalı vekilinin duruşma isteminin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, suya vaki elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 396 parsel sayılı taşınmazda kadimden beri kullandığı suya, davalının kazı çalışması yapmak suretiyle müdahalede bulunduğunu ileri sürerek davalının suya elatmasının önlenmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davacı ve davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 756. Maddesine göre; Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir.
Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir.
Uygulamada kaynak; “ yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK.md.756/2).
Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı
suyundan istifade şartları 20 nci maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yeraltı Suları Kanunu 1-6. madde).
Somut olayda, dosya içerisindeki 06.08.2012 tarihli fen bilirkişisi raporunda davaya konu su kaynağının davacının maliki olduğu 396 parsel sayılı taşınmazın içinde yol kenarında ...ismiyle 6 numara ile gösterildiği, davacı tarafından aynı taşınmazda 3 numara ile gösterilen yerde kazı çalışması yapıldığı ve suyun buraya getirildiği daha sonra davacının suyun bir kısmını borularla ... bir kısmını da taşınmazlarına götürdüğü, davalının ise 395 parselde 1 numara ile gösterilen yerde kazı çalışması yaptığı belirtilmiştir. Davacı, davalı tarafından yapılan kazı çalışması nedeniyle suyun kesildiğini, davalının müdahalesinin önlenmesini ve suyun bilirkişi raporunda 3 numara ile gösterilen yerden akıtılmasını istemiştir. Mahkemece davalının müdahalesinin önlenmesi ile dava konu suyun fen bilirkişisi raporunda 6 numara olarak gösterilen ... akıtılmasına karar verilmiştir.
Hükme esas alınan 09.08.2012 tarihli jeoloji ve ziraat bilirkişisi raporunda; davalı tarafından 395 parsel sayılı taşınmazda su bulmak için yapılan kazının davacının maliki olduğu 396 parsel sayılı taşınmazdaki kaynağı etkilediği belirtilmiş, ancak davalıya ait kaynağın kapatılması halinde suyun eski hale dönüp dönmeyeceği hususu tespit edilmemiştir.
Bu durumda mahkemece, bilirkişiden bu konuda inceleme ve araştırma yapması istenmeli, şayet suyun eski hale dönmesi mümkün değil ise davalının açmış olduğu yarmadan tarafların ihtiyaçları saptanmak suretiyle gerekirse tarafların sudan ortaklaşa yararlanabileceği bir su düzeneği ve su rejimi oluşturulmalıdır.
Değinilen yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 03.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.