14. Hukuk Dairesi 2013/73 E. , 2013/6620 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 11.03.2008 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi, kal veya tazminat istenmesi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 08.05.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım, bu istem kabul edilmediği taktirde taşkın yapı mülkiyetinin bedeli karşılığında davacı yana verilmesi istemine ilişkindir.
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteminin reddine, taşkın yapı bedeli 11.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsiline dair verilen karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesince özetle “…Davacılar dava dilekçesinde, taşınmazlar üzerindeki tecavüzlü kısmın yıkılması suretiyle taşınmazlarının eski hale getirilmesini veya tecavüz eden binanın bedeli karşılığında mülkiyetinin kendilerine geçirilmesini istediklerine göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası"nın 76. maddesinde belirtilen bir davada öne sürülen maddi olguların hukuki nitelemesini yapmanın, uygulanacak yasa maddelerini bulmanın ve uygulamanın hakimin kendiliğinden yapması gereken bir görev olduğuna ilişkin yasal düzenleme farklı biçimde yorumlanarak, davacıların dava dilekçesinde istemedikleri taşkın yapı bedelinin ödetilmesine karar verilemez…” gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak davalılara ait taşınmazdaki taşkın binanın iyiniyetle yapıldığı, davalıların da binayı sonradan iyiniyetle satın aldıkları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere; taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Türk Medeni Kanunun 722, 723, 724"ncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre "Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur."
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
Görüldüğü üzere, taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen "üst toprağa bağlıdır" kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, ana yapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz"ü) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması arasında madde hükmünün uygulanması açısından hiçbir fark yoktur.
Türk Medeni Kanununun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasa ile korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyiniyetli olmaması fahiş zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemli durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak, iyiniyetin ispatı 14.02.1951 tarih, 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması def"i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re"sen) göz önünde tutulmalıdır.
Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup da gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gun içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan subjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.
(Durum ve koşulların haklı göstermesi) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı ile yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması gibi hususlar anlaşılmalıdır.
Bu iki koşulun varlığı halinde yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını istiyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4 ve Borçlar Kanunun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Öte yandan, taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni malikler de maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar.
Ayrıca, Türk Medeni Kanununun 724 maddesinde 08.11.2001 tarihinde yapılan değişiklik uyarınca arazi malikine taşkın yapının bulunduğu kısmın mülkiyetinin malzeme sahibine devrini talep etme hakkı tanınmıştır.
Somut olayda, davalılara ait 20 ada 13 parsel sayılı taşınmaz üzerinde zemin üstü beş normal kattan ve 13 adet bağımsız bölümden oluşan 155 metrekare taban alanlı bina bulunduğu, binanın kadastro tespitinden önce yapıldığı, bu binanın 72.70 metrekarelik kısmının davacılara ait 20 ada 12 parsel sayılı taşınmaza tecavüzlü olduğu, taşkın yapı kadastro tespitinden önce iyiniyetle yapıldığından davada mahkemenin de kabulünde olduğu gibi subjektif iyiniyet koşulu gerçekleşmiştir.
Bu durumda, mahkemece davalılardan yukarıda açıklandığı gibi muhik tazminat karşılığında taşkın kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulup kurulmasını isteyip istemedikleri ya da arsa maliki davacılara taşkın yapının malzeme sahibine verilmesini isteyip istemedikleri sorularak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan bu yönler üzerinde durulmadan ve taraflar arasındaki uyuşmazlık giderilmeden yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 03.05.2013 tarihinde oy birliği ile karar verildi.