10. Hukuk Dairesi 2014/19487 E. , 2015/9083 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Davacı, Kurum"dan ilk kez tahsis talebinde bulunduğu 2006 yılında yaşlılık aylığına müstehak olduğunu, fakat daha sonradan aylık bağlandığını belirterek, ilk tahsis talebine istinaden yaşlılık aylığı bağlanması ve ödenmeyen aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne; Davacıya 01/08/2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine, buna aykırı Kurum işleminin iptaline, 01.08.2008 tarihinden davacıya aylık bağlandığı 01.06.2012 tarihine kadar ödenmesi gereken aylıkların ve işlemiş faizi toplamı 40.864,90 TL nin davalıdan tahsiline,karar verilmiştir.
Hükmün, davalı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, davacının 08.03.2006 tarihinde kesin dönüş yaptığına dair beyanı ile birlikte ilk kez 02.05.2006 tarihinde yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu, Kurumca bu talebin aylık şartlarının bulunmadığından bahisle reddedildiği, davacının 11.06.2010 tarihli ikinci talebi ile yurt içinde sigortalılığının olduğunu belirttiği kurumca yurt içi sigortalılığı da dikkate alındıktan sonra davacının 08.09.2010 tarihli TR4 cetvelinde 01.02.1971-17.07.2008 tarihine kadar Almanya"da zorunlu 01.08.2008-28.02.2010 tarihleri arasında ise Almanya"da gönülllü prim ödemelerinin varlığı ve işten ayrılış şartlarının yokluğu nedeniyle talebinin reddedildiği, dvacının ise aslen 2006 tarihi itibari ile yaşlılık aylığı şartlarına haiz olduğu iddiası ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de verilen kararın yurda kesin dönüş ve tahsis şartları bakımından eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı, 3201 sayılı Kanunun 6’ncı maddesidir. Anılan maddenin “A” bendinde, “Bu Kanuna göre değerlendirilen sürelere istinaden aylık tahsisi yapılabilmesi için; a) Yurda kesin dönülmüş olması, b) Tahakkuk ettirilen döviz borcunun tamamının ödenmiş olması, c) Döviz borcunun tamamının ödenmesinden sonra yazılı istekte bulunulması, şarttır.
Yukarıdaki şartları yerine getirenlerden tahsise hak kazananların aylıkları, yazılı istek tarihini takip eden aybaşından itibaren başlatılmak üzere ilgili sosyal güvenlik kurumu kanunu hükümlerine göre bağlanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarının yurtdışında geçen hizmetlerinin borçlandırılarak, ülkemiz sosyal güvenlik mevzuatında malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde Türkiye’de geçmiş hizmet gibi değerlendirilmesini sağlamak amacıyla kabul edilen 3201 sayılı Yasa hükümleri uyarınca borçlandırılan süreler sonrasında tahsis yapılabilmesi için aranan koşullardan birisi, yurda kesin dönülmüş olmasıdır.
Kesin dönüşün, aylık tahsis talebinde bulunanların yurtdışındaki çalışmalarının sona ermesini, ikamete dayalı bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği almamaları durumunu ifade ettiği; “sosyal sigorta ödeneği” deyiminden, çalışma yaşamı süresince karşılaşılan hastalık, iş kazası, meslek hastalığı veya işsizlik gibi riskler nedeniyle iş göremezlik veya işsizlik gibi adlar altında yapılan ödeneklerin amaçlandığı; “sosyal yardım ödeneği” ibaresinin ise bulunulan ülke mevzuatı kapsamında, geçimlerini sağlayacak hiçbir gelirleri olmayan veya mevcut gelirleriyle geçimlerini sağlamakta güçlük çeken kişilerin asgari geçim düzeyi ile sınırlı olmak üzere geçimlerinin sağlanması amacıyla kamu kurum ve kuruluşları tarafından muhtaçlık durumuna ve süresine göre ödenen, ikamet şartına bağlı nakdi yardımlar anlamını taşıdığı kabul olunmaktadır. Ne var ki, “kesin dönüş” ifadesi, mutlak anlamda, yurtdışında bulunduğu ülkeden Türkiye’ye döndükten sonra tekrar yurtdışına çıkış yapmama şeklinde değerlendirilemez. İkamet şartına bağlı olmayan nitelikte sosyal sigorta veya sosyal yardım ödeneği alanlara, anılan koşulun gerçekleştiğinin kabulü ile aylık bağlanabilecektir. Aksi yöndeki düşünce, Anayasamızın 23. maddesi ile güvence altına alınmış olan “Yerleşme ve seyahat hürriyeti”nin; İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine) ek 4 nolu Protokolün 2. maddesi ile tanınmış “Serbest dolaşım özgürlüğü”nün ihlali sonucunu doğuracaktır. 3201 sayılı Kanunun 6. Maddesinin B bendi ile tekrar yurtdışına gitmek değil, yabancı ülke mevzuatına tabi olarak çalışmak ve ikamete dayalı sosyal sigorta veya sosyal yardım ödeneği almak, aylığın kesme nedeni olduğu belirtilmiş; 3201 sayılı Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlanıp altı aydan daha uzun süre yurtdışında bulunmuş olanların, yurtdışında çalışıp çalışmadıklarını ve ikamete dayalı bir sosyal sigorta veya sosyal yardım ödeneği alıp almadıklarını “3201 sayılı Kanuna göre aylık alanlara mahsus yoklama belgesi” vererek, aylıklarını almaya devam edebilecekleri, Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmeliğin 14. maddesi ile hüküm altına alınmış olup, yurtdışında uzun süre kalmak, tek başına bir aylık kesme nedeni teşkil etmemektedir.
Ayrıca, yurtdışında geçen çalışmalar sonucu o ülkenin sosyal güvenlik sisteminden hak kazanılan yaşlılık ya da malullük aylığının bir sonucu olan ve ikamete dayalı bulunmayan sosyal sigorta veya sosyal yardım niteliğindeki edimlerden yararlanmak, yurtdışından kazanılmış olan sosyal güvenlik hakkının en doğal sonucu olup, bu haktan feragat anlamı çıkacak şekilde bir “kesin dönüş” tanımı yapılması, sosyal güvenlik hakkından feragat edilemeyeceği olgusunun göz ardı edilmesi sonucunu da doğuracaktır.
Bu bağlamda, 3201 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince, borçlanılan süreler gözetilerek yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için, yurtdışındaki çalışma veya çalışmaya dayalı yardım ilişkisinin sona ermesi gerekmekte olup;kurumca davacının 02.05.2006 tarihli tahsis talebinin yurtdışı çalışmaları nedeniyle reddi hukuka uygun bir işlem olmakla birlikte, davacının 2008 yılı sonuna kadar işten ayrılma şartının gerçekleşmemesi nedeniyle 2008 yılı ile 2010 yılları arasında davacının, davalı kurumdan yazılı tahsis talebinde bulunup bulunmadığı araştırılmalı, aylık bağlanabilmesi için yazılı talep şartı da dikkate alınarak kesin dönüşün varlığı ile birlikte ilk tahsis talebinin kurumca reddinden sonra yeni bir tahsis talebinin varlığı araştırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gereklidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
O hâlde, davalı kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 11.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.