Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/18873
Karar No: 2015/9053
Karar Tarihi: 07.05.2015

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/18873 Esas 2015/9053 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2014/18873 E.  ,  2015/9053 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : İş Mahkemesi

    Dava, İngiltere ülkesindeki ilk çalışma tarihinin Türkiye’de sigortalılık başlangıcı olarak tespiti istemine ilişkindir.
    Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
    Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    25.11.2013 tarihli borçlanma talebi ve ödeme ile İngiltere’de geçen 5.791 günlük süreyi borçlanan davacı, 07.01.2014 tarihinde tahsis talebinde bulunduğu, Kurum tarafından, davacının Türkiye"deki ilk tescili olan 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamındaki çalışma başlangıç tarihi olan 10.10.2013 tarihinden borçlanılan süre kadar geriye gidilmek suretiyle ilk işe giriş tarihi olarak 09.09.1997 tarihi kabul edip, bu ilk işe giriş tarihine göre 506 sayılı Yasa"nın geçici 81. maddesindeki tahsis şartları oluşmadığından bahisle davacının tahsis istemi reddedilmiştir. Davacı iş bu dava ile; İngiltere’deki ilk çalışma tarihi olan 06.04.2008 tarihinin Türkiye’de sigortalılık başlangıcı olarak tespiti istemiş, Mahkemece; istem gibi davanın kabulüne, karar verilmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarın da karar verilene kadar sürmesi gerekir.
    Davacının dava açmakta hukuk tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (...; aktaran: Hanağası,.. Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).
    Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (..). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.


    Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
    Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
    Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
    Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
    Uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresini düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 38’inci madde hükmü; malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcını; sigortalının, 5417, 6900, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edileceğini; kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşının ikmal edildiği tarihte başlamış olacağını, bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayısı hesabına dâhil edileceğini öngörürken, Uluslararası sosyal güvenlik sözleşme hükümlerini saklı tutmuştur.
    Kaldı ki, Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği de haiz bulunmaktadır.
    Öte yandan; 11.09.2014 tarihli Mükerrer Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanunun 29"uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanunun 5"inci maddesinin beşinci fıkrasına “Ancak uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde Türk sigortasına girişinden önce âkit ülke sigortasına girdiği tarihin Türk sigortasına girdiği tarih olarak kabul edileceğine ilişkin özel hüküm bulunan ülkelerdeki sigortalılık sürelerini borçlananların âkit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilir.” cümlesi eklenerek; Türk sigortasına girişten

    önce âkit ülke sigortasına girildiği tarihin Türk sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceğine ilişkin özel hüküm bulunması halinde Türkiye"de sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilebileceği düzenlenmiştir.
    Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi 01.06.1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
    Sözleşmenin “İhtiyarlık Aylığı” başlıklı II. kısmının 14. maddesinin 2, 3, 4. fıkralarında “kısmi sözleşme aylığı” düzenlenmiş olup buna göre;
    “(2) Taraflardan herbirinin Sosyal Sigorta mercii bir kimsenin kendi mevzuatına göre, ihtiyarlık aylığı almak için gerekli şartları yerine getirip getirmediğini yine kendi mevzuatı hükümleri dahilinde tespit eder ve bunu yaparken bu sözleşmenin 25’inci maddesi hükümlerini de gözönünde bulundurarak, o kimse tarafından her iki taraf mevzuatına göre ikmal edilmiş olan bütün sigortalılık müddetlerini, prim ödeme müddetlerini ve muadil müddetleri kendi milli mevzuatına göre ikmal edilmiş gibi, nazara alır.
    (3) Bu maddenin (2)’nci paragrafı hükümleri dahilinde ihtiyarlık aylığına hak kazanıldığı tespit edildiği takdirde, her iki tarafın Sosyal Sigorta mercii:
    (a) Bir kimse tarafından her iki taraf mevzuatına göre ikmal edilmiş 25’inci madde hükümlerine göre hesaplanmış olan bütün sigortalılık müddetleri, prim ödeme müddetleri ve muadil müddetler kendi milli mevzuatına göre tamamlanmış olsa idi o kimseye yine kendi mevzuatına göre ne kadar aylık ödenecek idiyse o aylık miktarını, (b) Bu kimse tarafından kendi mevzuatına göre tamamlanmış olan prim ödeme müddetleri yekûnunun her iki taraf mevzuatına göre ikmal edilmiş olan prim ödeme müddetleri yekûnuna olan nisbeti dahilinde ihtiyarlık aylığının kendisine isabet eden kısmını, hesaplar.
    Bu şekilde hesaplanmış olan kısım ilgili Sosyal Sigorta merciinden o kimseye fiilen ödenecek aylığı teşkil eder.
    (4) Bu kimse tarafından bir veya diğer tarafın mevzuatına göre tamamlanmış olan prim ödeme müddetlerinin yekûnu 6 aydan az olduğu takdirde, o kimseye o tarafın mevzuatına göre ihtiyarlık aylığı ödenmez.”
    Sözleşmenin 14.maddesi kısmi sözleşme aylığına ilişkin olup, akit taraflardan herhangi birinde gerçekleşen sigortaya giriş tarihinin, âkit tarafın iç hukuk mevzuatına göre yaşlılık aylığına hak kazanma koşullarının belirlenmesinde sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır.
    Öte yandan Sözleşmenin 16.maddesinin 1.fıkrasında açıkça “Bir kimse ihtiyarlık aylığı almak hakkı teessüs ettiği zaman, bu sözleşmenin 14’üncü maddesi hükümlerinden faydalanmamayı tercih edebilir. Bu takdirde her iki âkit tarafın mevzuatına göre almaya hak kazandığı ihtiyarlık aylığı diğer taraf mevzuatına göre geçen sigortalılığı nazara alınmayarak, tâbi olduğu Sosyal Sigorta mercii tarafından kendisine ayrı olarak ödenir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yine Sözleşmenin 25. maddesinin 1. fıkrasında “Bu sözleşmenin yardıma hak kazanılmış olup olmadığının tespiti maksadıyla sigortalılık müddetlerinin, prim ödemede müddetlerinin ve muadil müddetlerin tevhidi hakkındaki 10’uncu ve 14’üncü maddeler hükümlerinin tatbikatında her iki âkit tarafın Sosyal Sigorta mercileri, bu müddetler tedahül etmemek şartıyle, kendi mevzuatının ilgili hükümlerini nazara alarak, kendi

    mevzuatına göre ikmal edilmiş olan sigortalılık müddetlerini, prim ödeme müddetlerini ve muadil müddetleri diğer taraf mevzuatına göre ikmal edilmiş sigortalılık müddetlerine, prim ödeme müddetlerine ve muadil müddetlere ekler.” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında; davalı Kurumun, davacının Türkiye"de sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul ettiği tarih Kurumdan sorulmalı, davacının istemine konu 06.04.2008 tarihinden daha önceki bir tarihin kabul edilmesi halinde, davacının, dava açmasında hukuki yararı bulunup bulunmadığı irdelenmeli, davacının dava açmakta hukuki yararının olduğu kabul edilmesi halinde ise, davanın esasına girilerek, Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinde; İngiltere’de sigortaya giriş tarihinin ülkemizde uzun vadeli sigorta kollarından sağlanan haklara hak kazanma koşullarının belirlenmesinde (kısmi sözleşme aylığı hariç) sigortalılık başlangıç tarihi olarak dikkate alınmasına imkan veren bir hüküm bulunmadığından davacının sigortalılık başlangıç tarihi 3201 sayılı Kanun’un 5.maddesi hükümlerine göre belirlenmelidir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 07.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi